Annelik

Bir canlının en kuvvetli dürtülerinden biri, çocuğuna gelecek olası tehlikeleri sezip önlem almakmış.

Haberin Devamı

Canlı derken, insanda da aynı, kuşlarda da, kedilerde de aynı... Ne bileyim, “Aman karga yeni doğmuş evladımı kapıp götürmesin” diye yavrularını saklayan bıldırcın kardeşimiz ile bebeğinin bir ufacık ık-mık sesine koşturan insan evladının çıkış noktası aynı.
Veya bir kedi yavrusuna göz bebekleriniz kalp olmuş bir vaziyette yaklaşırken annesinin size “Yavruma dokunma, koluna saat yaparım” kıhlaması da öyle.
Tabii bu hisler yavrulayınca gelişiyor. Yavrulamak ise her canlıda neslin sürmesi için bir gereklilik. Bu da evrim süreci açısından bakacak olursak, artık “alın yazısı” olmuş. Canlı dediğin yavrular kardeşim.
Mı acaba?
Peki ya içlerinde böyle bir his beslemeyenler?
Onları “arızalı” olarak mı algılamak gerekiyor?
İnsan belli bir yaşa eriştiği zaman bebek beklentisi oluşuyor şüphesiz. “Bebekten önce son çıkış yaşı olan 35’e doğru ilerlerken, hıçkırsanız “AY HAMİLE MİSİN?” sorusu duymak gayet olası.
“Tavuktan zehirlendim” ay hamile misin.
“Brokoli yedim, gaz yaptı” hamile misin.
“Dün çok çalıştım, bugün halsizim” hamile misin.
Hatta oraya kadar gitmeye gerek yok, “Gözümün üzerinde kaş var”, “Bugün hava çok güzel” veya “Merhaba” diyecek olsanız bile “YOKSA HAMİLE MİSİN?” sorusuyla karşılaşmak mümkün.
Bir savuşturuyorsun, iki savuşturuyorsun, üçüncüde “Eeeaaaah” diyorsun ama prenseslikten ödün vermemek için “Diğilim hihihih” diye boyun bükmeyi sürdürüyorsun. “Selam verdik borçlu çıktık” cümlesi 30’larından sonra kadınlar için “Selam verdik, hamile çıktık”a dönüşüyor. Hatta kimseye selam vermek de gerekmiyor, durduk yere tebrik telefonları da alabiliyorsunuz. (Yaşanmış hikayedir, hatta KIYAMAAAAM CANIIIM EE, KAÇ AYLIK?” noktasına kadar hangi konuda tebrik aldığımı ve neye sevindiğimizi anlayamadım. Artık hangi ara kim, nerede, hangi bilgiye dayanarak “Aiiyy Melike de hamileymiş dediyse ve laf yayıldıysa...)
*
Bazı kadınlarda üreme dürtüsü yok kardeşim. Bu konuda neredeyse istisnasız her kadın “Anne olmadan anlayamazsın, o çok başka bir duygu, insan olunca anlıyor” diyor. Veya “bu işin hazırlığı yok, oldu mu oluyor işte” varyasyonu yorumlar... Anneliğin kutsallığı, annelik misyonu, adeta bir kültür(süzlük) mozaiği olan ülkemizde “bacı”lık müessesesi...
Ve tabii ki “Oldu mu Allah rızkını veriyor” cümlesi. (İnsan fiziki, psikolojik ve -belki de en önemlisi- mali olarak kendini hazırlamadan nasıl çocuk yapar, delirtmeyin insanı yav.)
Daha da önemlisi, insan kendiyle olan hesabını bitirmeden, hazır hissetmeden, nasıl bir başka canlının sorumluluğunu alma cesaretini gösterebilir?
İngiliz bilim adamlarının yaptığı bir araştırmaya göre ensesi kalın kocadan arka patır patır çocuk doğuran kadınların koca ense çapı her çocukta üç milimetre daralıyormuş. Yaa, ya.
Şimdi ense muhabbeti bir yana da, ortalama (yani kredi, kredi kartı borcu, ev borcu, zart borcu, zurt borcu) bir aile, bebekliğinden eğitimine, çevresinden ailesine, her türlü detayın hesabını yapmadan nasıl dünyaya bir canlı getirmeyi düşünebilir? Buna ancak deli cesareti denilir...
Nitelikli insan yetiştirmek kolay değil. Ha tabii 3 çocuk lafında mesele “sayıca artmak” olduğu için nitelikten söz etmek abes. Sayı artsın, yeter. (Yumurtalıklarda BİLE oy avcılığı keyfi...)
*
Çocuk doğurmanın “doğal dürtü” dışında birçok sebebi de var şüphesiz. “Bu adamdan çocuğum olmalı” hırsı, kendinde gerçekleştiremediklerini çocukta gerçekleştirme hayali; yani “proje çocuk”lar, kendini “tamam” hissetme arzusu...
En masum hislerinle “Benden bir parça” diyeceğin insanla aranda illa bir kan bağı mı olması gerekiyor?
Kadınlardaki “üreme” dürtüsü ne kadar kuvvetliyse, anne-babaya muhtaç kalmış, terk edilmiş bir çocuğa bakma dürtüsü de o kadar kuvvetli olabiliyor. Mutlu Tönbekici mesela... Koruyucu annelik yaptığı Çilek bebeği... O bebek daha mı az evlat, Mutlu daha mı az anne? Elbette hayır.
Annelik “dürtüsünü” hep yanlış anlıyoruz gibi geliyor... Geleneklerle, göreneklerle, kişisel hırslarla, bazen çıkarlarla, kadın kimlik dertleriyle içini oyup durmuşuz.
Annelik, babalık “sen benim bir parçamsın” diyebilmek biyolojik süreçle ilgili değil.
Düşünmeden, “Sen hele bir yap da, Allah rızkını verir” diye girişilecek bir iş ise, hiç değil.

Yazarın Tüm Yazıları