Aklın olmadığı yerde ‘örf ve adet’ neye döner?

Ferzan ile Harun’un hikayesini okuyunca içinden bir öfke bulutu yükselmeyen var mı bilmem?

Haberin Devamı

İki kişinin başına gelen tek bir olay değil bu aslında. Hem kendimize dair hikayeler anlatıyor hem de “süt verdim, o halde oğlum benim malım” hissiyatlı annelerin dramını.
Oğlunu başka kızlardan kıskanan, süt verdiği, pırlanta gibi yetiştirdiği oğlunu ancak kendi layık gördüğü kızla baş göz etmek isteyen tek anne Harun’un annesi değil.
Ayşe Arman’ın röportajını okuyup “Vah vah” çeken, ancak kendi başına gelse aynı biçimde davranacak aileler de bir değil, beş değil, on değil.
Bir insanı tanımadan, hakkında herhangi bir fikri olmadan karakter tahlili yapmaya veya elindeki çok az bilgiyle “bu şöyle bir insandır” demeye ne diyorduk?
Önyargı.
Önyargılar örf ve adetlere katılmış, bir takım at gözlüklü adamların kafasında yoğrulmuş, sonuç ise ortaya “sözlü toplum kuralı” diye çıkıvermiş.
Öte yandan hakiki “örf ve adet”ler can çekişiyor. Örf ve adet dediğimiz “cehaletin yönettiği kafa yapısına yaranma kılavuzu”na dönmüş.
Akıl ve mantığın oluşturduğu dev boşluklar, örf ve adet diye adını değiştirdikleri kılavuzla pek kolay doluyor. Haysiyet, şeref, ahlak gibi kelimeler de can simidi. Sıkıştın mı sarılacaksın...
Keyfine uymayana, sana ters gelene hoop, “örf ve adetimize uymaz”.
Kendin gibi olmayanı eleştirirken rahat ol, çünkü elinde “Çünkü örf ve adetlerimize göre yaşamıyor” kartı var.
Kadınlarla ilgili her ama her konuda da sığınacak güzel bir liman.
Mesela kadının çalışması, kadının evlenmeden önce flört etmesi, kadının zevkine göre giyinmesi, kadının sokakta tek başına yürümesi...
Bunların hepsi eleştirilebilir, çünkü “örf ve adetlerimize uymaz” dedin mi akan sular durur. Cahil ve baskıcı, okumuş ve baskıcı, orta karar baskıcı, az baskıcı, kısmen rahat ve rahat ailelere göre değişiyor bu “örf ve adet” yüzdesi.
Kadını ikinci sınıf gören, çalıştırmayan, erkeğe köle olarak doğduğunu ve bir çocuk doğurma makinesi olduğunu düşünen kültürlerde “örf ve adetlerimiz” diye kadınların öldürülmesi bile son derece “sıradan” malumunuz.
Kimi aileler “kendi tercihlerini kendin yap” der, kimisi yol gösterir, kimisi de histeri krizleriyle aile faciasına döndürür işi.
“Evladı korumak” ile “malı çalınmış gibi davranmak” arasında epey fark var şüphesiz.
Süt vermek, bir canlının tapusunu bir başka canlıya vermiyor.
Harun artık bu dünyada yok.
Anne ve ablanın söylediklerine bakıyoruz, hâlâ örf ve adetlerden bahsettiklerini görüyoruz.
“Sen nasıl gönlünü eğlendireceğin kızla olmak adına anneni ihmal edersin?” hırsı yüzünden bir evlat ölmüş, hâlâ örf ve adetten bahsettiklerini görüyoruz.
Kalbimiz parçalandı olanları okuyunca.
Hâlâ örf, adet diyorsunuz.
Ne diyelim, örfünüz de, adetiniz de yerin dibine batsın.

Yazarın Tüm Yazıları