Paylaş
2015 Nobel Kimya ödülünü alan Aziz Sancar’ın sözlerini dinlerken bir yandan tarifsiz bir gurur, öte yandan insanın içini ezen türden bir üzüntü hissettim.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan gençler başta olmak üzere herkese “Çok okuyun, bilimle ilgilenin” çağrısı yapıyor. “Mardin’den Kars’a, Edirne’ye kadar bütün çocuklarımıza bilim alanında eğitim öğretim vermemiz lazım” diyor.
Konuşmasındaki bir başka detay: Türk basınını araştırmalarını olumsuz etkilediği için takip etmediğini, haberleri okuduğunda doğru dürüst araştırma yapamayacak kadar moralinin bozulduğunu aktarıyor.
Yabancı basında bile Türkiye’yle ilgili bir haber görünce “mutlaka kötü haberdir” diyerek okumadan geçtiğini söylüyor.
İşte bunları okumak insanı kahrediyor.
Türkiye’de bugün, ne yazık ki “Bir biçimde para kazanıyorsak, gerisi mühim değil”in zirve yaptığı bir dönemde yaşıyoruz. Bilimden başka ne varsa hayatımızın ortasında.
Çıkar elde etmek için insanların canıyla, hayatıyla, işiyle, ailesiyle, sağlığıyla oynayan insanların at koşturduğu bir ülke burası.
Muhalif laf söyleyen akademisyenlerin işi gücü bırakıp ifade vermeye çağrıldığı, muhalif yazılar yazan gazetecilerin işlerinden edildiği, muhalif sesleri susturmakla görevli trollerin organize bir biçimde küfür, hakaret ve yalan suçlamalarla ortalığı ateşe verdiği...
Sahte belgelerle suçlanan ve bu suç altında ezilen askerlerin canına kıydığı, ihmalden kaynaklanan toplu katliam gibi işçi ölümlerinin “fıtrat” diye geçiştirildiği, insan canının bir gram kıymetinin olmadığı...
Trafikte korna çaldığınız insanın size saldırabileceği ve canınıza kastedebileceği, tamamen rastlantılarla hayatta kalabildiğiniz, önceliklerini şaşırmış, her dakika ensesinde deprem riskiyle ve elbette önlem almadan yaşayan...
“Gelişme”den tek anladığı beton olan bir anlayış çatısı altında yaşıyoruz.
Ah sevgili Aziz Sancar, öyle bir çaresizlik hissi içinde boğuluyoruz ki, siz Türkiye’deki haberleri okuyarak çalışamaz hale geliyorsunuz, bir de burada güzel işler üretmeye çalışan insanların halini düşünün.
Çıkar çatışmaları için kafadan sorunlar, suçlama ve yalanlar üretilen, sonra bu fabrikasyon “üretim”in insanların canına kastedecek sonuçlar yarattığı bir sistem içinde yaşamaya çalışıyoruz. Bizdeki vaziyet bu.
Hayat hedefini “zengin olmak” değil, insanlığa katkıda bulunmak olarak belirlemiş bir araştırmacı, bir bilim insanı bu koşullarda nasıl iş yapsın?
Yapamıyor. Yapamıyor, gidiyor ve bir daha da dönmek istemiyor. Dönünce nelerle karşılaşacağını biliyor çünkü.
Eskiden de gidip dönmeyen vardı buradaki imkansızlıklardan ötürü, bugün benzer bir durum söz konusu ama sebebi, çıkış noktası başka.
Bilim insanlarına sonsuz imkanlar sağlayan, eğitim konusunu çözmüş, bilim ekseninde kendini geliştiren bir ülke olabilirdik, buna imkanımız vardı. Fakat o imkanlar başka şekillerde tüketildi, tüketilmeye devam ediliyor. Bugün bilimin gösterdiği çıkışın tam aksi istikametinde, son hız yokuş aşağı gidiyoruz.
Türkiye insanı, devletin imkanlarını kişisel/zümresel refah için kullananların elinde oyuncak olmayı sürdürüyor sevgili Aziz Sancar.
Her şey değişti ama bir bu gerçek değişmedi siz gittiğinizden beri sevgili Aziz Sancar.
Bu etkinliği not edin
Bugün ve yarın Boğaziçi Üniversitesi’nde önemli bir etkinlik var. Dünyanın en büyük kanser farkındalığı yaratan organizasyonu Relay for Life, ilk defa Türkiye’de büyük bir etkinlik düzenliyor.
Relay for Life, kanser hastalarına destek sağlamak için Amerikan Cancer Society tarafından 16 yıl önce kurulmuş bir organizasyon.
Bugün 5 bin 200 ayrı oluşum aracılığıyla 20 ülkede Relay for Life etkinlikleri düzenleniyor. Türkiye’de ise Pembe Hanım Kanser Hastaları ve Yakınlarıyla Dayanışma Derneği tarafından hayata geçiriliyor.
Dünya çapında her sene 400 milyon dolardan fazla bağış toplanıyor bu organizasyon ile.
İstanbul’da gerçekleşecek etkinlikten elde edilecek bağışlarla ÇAPA Tıp Fakültesi Onkoloji Servisi’ne ait araştırma bölümünün yenilenmesi, devlet hastanelerinin onkoloji servislerinde kanser hastalarına ev ortamı yaşatmak maksadıyla düzenlenecek alanlar açmak, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Onkologlar Araştırması’na destek verilmesi gibi hedefler var.
“Yüzyılın hastalığı”nın son yüzyılını yaşamasını diliyoruz.
Paylaş