Paylaş
Hatırlarsanız iki sene önce de benzer programı yapmış, aşağı yukarı aynı konukları çağırmış ve aynı konuları işlemiş, yine benzer etkiyi yaratmıştı, tabii bir farkla: O zamanlar Twitter hayatımızın içine bu kadar işlemiş değildi.
Cumartesi günü boyunca, sıralama değişmekle beraber bence90lar hashtag’i ve Kerim Tekin, Seyyal Taner gibi isimler, Twitter’da Worldwide Trending Topics arasında yer aldı.
Peki neden bu özlemin, heyecanın sebebi? Niçin neredeyse tam bir, hatta iki gün boyunca 90’larla delirdik?
Aslında sebebi açık. İsterseniz biraz hatırlayalım: İnternetsiz, bilgisayarsız hayatın son dönemleriydi 90’lar.
Yaşamımızın 10 sene içinde kökten değişeceğinin, 10, 20, 30 senedir süregelen günlük alışkanlıklarımızın, iş yapış biçimlerimizin, gündemimizin aklımıza, hayalimize gelmeyen şekilde farklılaşacağının bilincinde olmayarak, sıradan hayatlarımızı yaşıyorduk.
Ufacık bir örnek: 90’larda İngilizce ödevlerini yaparken anlamlarını bilmediğim kelimeleri sözlükten aramanın ne kadar büyük bir vakit kaybı olduğunu düşünür, “Bir alet olsa da bana çat diye manasını söylese, iki saat aramasam” diye hayal kurardım.
Son derece ilkel elektronik sözlükler vardı, “çerçeve” yazdığınızda bile İngilizce karşılığını bulamazdı, size o kadar söyleyeyim. Bilgisayar kelimesi de sadece Atari ve Commodore demekti, oyun demekti, henüz işlevsel olarak hayatımıza girmiş değildi.
Elle yazılan dönem ödevleri, Ana Brittanica fasikülleri arasında kayboluş, kulakta Walkmen ders çalışmak, “dünyaya ulaşmak” için dergi, ansiklopedi okumak ve televizyon programlarının kısıtlı imkanlarına mecbur olmak... İşte 90’lar böyleydi...
Şimdi o günlere dönsek ve bugünki imkanlara sahip olabileceğimizi söylesek o zamanlar, inanabilir miydik?
Biz bir çağın sonunu yaşamışız meğer!
Şimdi 20’lerin sonları, 30’ların başlarını yaşayan bir grubun 90’larla ilgili duyduğu ekstra heyecanın ana sebebi ergenlik ve ilk gençliklerini bu senelerde yaşamış olmaları.
Annemizin elini ilk defa o yıllarda bıraktık, hayatla ilgili ilk fikirlerimiz bu senelerde oluştu. İlk heyecanlarımızı, ilk aşklarımızı fonda 90’ların Türkçe ve yabancı pop şarkılarıyla yaşadık.
Televizyon demek TRT demekti, o da hayatımızın odağında değildi. Derken bir anda özel televizyonlar kuruldu, medyanın değişimine ve hayatımızın içine girişine şahit olduk.
Sosyal yaşam da hiç olmadığı biçimde evrildi, buna ayak uydurmak zorunda kalan ilk genç nesil de herhalde bizdik. Bu evrime sebep olan ilk konu, tabii internetten önce cep telefonuydu. (İlk çıktığında o kadar değerli ve pahalı bir aletti ki, ağabeyimin telefonunu kurcalamam yasaktı. Tuğla gibi de ağırdı, aracınız yokuşta kaymasın diye takoz niyetine lastiğin önüne koyabilirdiniz, o derece. SMS bile gönderemezdi üstelik.)
Bu “erişilemez” ve “işadamlarına yönelik” aletin en gelişmiş versiyonu hayatımızın en olmazsa olmazı şimdi... Evde unutsak, şarjımız bitse panik atak krizi geçiriyoruz, düşünün.
İtiraf etmek gerekirse, bazen gözlerimi kapatıp uzuuun uzun o seneleri, hayatımın detaylarını, olanları, hislerimi hatırlamaya çalışıyor ve bundan çok zevk alıyorum...
Tüm bunları bir araya getirecek olursak, o dönemlere dair duyulan özlem bana kalırsa “Bugünler berbat, keşke o zamanlara geri dönsek” hisleriyle değil, tatlı bir nostaljiden, “Vay be, biz meğer bir çağın sonunu yaşamışız ve hücrelerimizin derinliklerine o zamanları yazmışız” duygusundan kaynaklanıyor...
Paylaş