8 Mart’ın rüzgarı bitmeden...

Bu 8 Mart, kadınların sesinin en çok çıktığı günlerden biriydi. Sadece kadınların değil, sağduyulu, vicdanlı, dünyayı akıl gözlükleriyle gören erkeklerin de...

Haberin Devamı

Fakat gözümüzün önünde olan bazı konuları görmezden gelir, sesimizi çıkarmazsak “kadına bakış” yolunda bir arpa boyu yol gidemeyeceğiz.

Modern kadınlar, nasıl göründükleriyle ilgisi bulunmayan işlerini yaparken bu işi görüntüleriyle destekler ve bunun doğru olduğunu savunurlarsa...

Biliyorsunuz günümüz dünyasında yetişkin insanları giderek renkli şeker sallamadıkça dikkatini çekemediğimiz mini mini bebeklere dönüştürdük.

Okumayın, öğrenmeyin, BAKIN diyoruz sadece.

Güzel bir yazı, güzel bir kitap okumanın keyfinden bihaber insanlar yetişmesine vesile oluyor, bu keyfe sahip insanların da önüne zorla renkli şekerler atıyoruz.

“Gelin, artık dünya böyle, siz de içeriğin ölüşünü, görüntünün yükselişini kutlayın” diyor, onları da günümüzün hızına ve “muhteşemliğine” uydurmaya çalışıyoruz.

Haberin Devamı

Bu esnada hem kadını “bakmalık” bir objeye dönüştürüyor, hem de ilgisiz işleri bile bir çift kadın uzvuna muhtaç hale getiriyoruz.

Çalışan hamile kadınlara “işe yaramaz” muamelesi yapılırsa...

Evet, şirketler temelde birer para makinesi ve bu para makinesini yavaşlatacak, para kaybettirecek her insan birer “çöp” sayılır.

Bakın, bu sistem nasıl da insani yönlerimizi bastırmamıza neden olacak hale geldi, hakikaten oturup ağlayalım.

Hamile kadınların çoğu, bu güzel haberi, bu sevinci paylaşmaya korkuyor.

Dahası, hamile kalmaktan korkuyor, çünkü hamile kadın demek, “para makineleri” için “işe yaramaz kadın” demek, iş gücünde zayıflık demek.

Günümüzde artık istatistiği yapılacak kadar artan “hamile kadını işten çıkarma” vakaları oldukça 8 Mart’ı insanlığın “Dünyamızın işleyişini insanlığımızdan utanacak hale nasıl getirdik?” sorusunu tartışmak ve utancımızı paylaşmak için kullanmaya devam edebiliriz.

Başınızın çaresine bakın

Hanidir ev telefonuna dadanmış bir sapık var. Adı “Mucize yıkama topu.”

Artık her nereden ele geçiriyorlarsa numaraları, her gün en az bir kere arıyorlar. “Aranmak istemiyorum” deyince de telefonun ucundaki görevli pek kızıyor, öneri muhteşem:

Türk Telekom’u arayıp numaranızı özelleştirin o zaman!

Haberin Devamı

Sen beni her Allah’ın günü taciz edeceksin, taciz edilmemek istediğimi söyleyince bana kızacaksın, üstelik bir de bunun için uğraşacağım.

Buna benzer örnekler çok, fakat ev numaralarına çözüm var sahi:

Dadanan pazarlamacılardan kurtulmak için Türk Telekom’u arayıp reklam aramalarına kısıtlama getirebiliyorsunuz.

Fakat “cep”e gelince tıkanıyorsunuz. Aynı konuda mobil operatörlerin en iyi önerisi, “Numarayı savcılığa verin” oluyor.

Diyor ki yani, “Telefonun varsa derdin var, biz bu konuda bir şey yapamıyoruz, numaralarınızı pazarlamacılara da satıyor değiliz ama buluyorlar işte, başınızın çaresine bakın...”

Peki kimin o kadar numarayı bir kenara not edip, haftada bir savcılığa gidip yeni numaralar teslim ederek hiç durmadan dava açacak vakti var?

Haberin Devamı

Bu tip pazarlama yöntemlerini kısıtlayacak yasa hâlâ tasarı aşamasında. Devlet bizi pazarlamacıların dilediği gibi meşgul etmesini, gün içindeki tacizleri konusunda vatandaşını korumaya karar vereceği güne kadar kendi yöntemlerimize mahkumuz. Hoş, daha ne bekliyorlar, anlamak mümkün değil. En son 171 Sağlık
Bakanlığı hattına bile sızdılar, bitkisel ürün pazarlıyorlar.

Derdimiz sadece pazarlamacılar değil tabii...

İnternet ve mobil iletişim yöntemleri sayesinde son 20 yılda günlük hayatımızdan tutun birbirimizle iletişim kurma biçmimize kadar tüm dünyamız yeni baştan şekillenmişken, konu hakka, hukuka gelince ilerleme hızımız pek yavaş.

Yazarın Tüm Yazıları