Paylaş
Zayıflık ve gençliği “normal” alarak hayatı ona göre şekillendirmemizi isteyen “gençlik lobisi” başarıya ulaştı sayılır, öyle değil mi doğal yaşlanmanın güzelliğinin farkında olan muhterem Habitus okuru?
Ara sıra moda dergileri veya markalar sosyal sorumluluk projeleri yapıyor, “olduğunuz gibi güzelsiniz” diyor, fakat çok kısa bir süre içinde sıskalığın ve gençliğin alkışlandığı orijinal hallerine geri dönüveriyorlar.
Bir süre önce, İngiliz Channel 4’da “Fabulous Fashionistas” isimli bir belgesel yayınlandı.
Yönetmen Sue Bourne tarafından hazırlanmış, altı özel kadının hikâyesinin anlatıldığı bir belgesel bu.
Yaşlarına yenilmemiş, yaşlı muamelesi görmeyi reddetmiş, başkalarının düşüncelerine bağımlı olarak yaşamaktan vazgeçmiş, yaş ortalamaları 80 olan altı muhteşem kadın...
Birisi dansçı. Aralarında bana kalırsa en inanılmaz görüneni. Adı Gillian Lynne. Eski bir balerin ve koreograf. “Eski” dediğime bakmayın, hâlâ her sabah 40 dakika esneme egzersizleri yapıyor. Yaşı tastamam 87.
Kendisinden 27 yaş genç bir eşi var ve 34 yıldır evliler. İlk evlendiklerinde “Bu ahlaksızlık, bu sapkınlık, bu toplumumuza aykırı” diyerek tercihini küçümsemiş herkes. Aradan geçen 34 yıldan sonra “O zamanlar bizim için böyle söylüyorlardı, şimdi bunu umursamıyorum, çünkü hâlâ evliyiz ve zaten bunu söyleyenlerin çoğu öldü” diyor ve bir kahkaha patlatıyor...
87 yaşında değil, daha ziyade 57 yaşında gibi duruyor. (“Genç duruyor” demek istemiyorum, zira belki de normali Gillian’dır... Belki biz kendimizi vaktinden önce bırakıyoruzdur...)
Bir diğer inanılmaz kadın, Bridget Sojourner. Haftada iki kez koşuya çıkıyor, son derece renkli bir stili var.
“Yaşla stil ters orantılı” diyor Sojourner. Doğru ya, gençken renkli ve “değişik” giyindiğinizde normal algılanır fakat bunu insanların size “nine” diyeceği yaşta yaptığınızda garipsenirsiniz...
Sokakta herkes yürürken size bakar...
Sojourner buna aldırmıyor tabii... Ailesindeki herkes ya ölmüş ya da intihar etmiş. Kendini toparlayarak yaşama bağlanmış, üstelik ne bağlanma!
Üçüncü kadınımız ise Sue Kreitzman. Ünlü bir yemek kitabı yazarı iken sanatçı yönünü keşfetmiş rengarenk bir kadın. Sanatını üzerinde taşıyor; kıyafetlerinde.
Bu arada, Kreitzman, altı kadının en genci, “sadece” 73 yaşında. Asla siyah ve bej giymiyor. “Bej ölümün rengidir” diyor. En zayıf noktası ayakları “Ayaklarım beni mahvediyor” diyor, ancak son yıllarda Crocs’u keşfetmiş. Ne giyerse giysin altına Crocs’larını çekiyor, eğer bir davete gidecekse süslü Converse’lerini çıkarıyor.
Dördüncü kadın, 70’inden sonra “süpermodel” olmuş. Doğru okudunuz, 87 yaşındaki Daphne Selfe, uzun gri saçları ve karakteristik yüzüyle sıska, genç ve güzel modellerin “normalliğine” meydan okuyor. “Bazı yüzleri kamera sever, ben de onlardan biriyim sanırım” diyor. İngiliz moda endüstrisinin bilinen, sevilen ve popüler yüzlerinden biri.
Jean Woods, kısa kaküllü, gri küt saçları, koyu renk ruju ve ikinci el dükkanlarından bulduğu süper stil kıyafetleriyle aralarında en “hipster” görüneni. 70 yaşında GAP’te çalışmaya başlamış, bir süre sonra başka bir butiğe geçmiş, hâlâ orada çalışmayı sürdürüyor.
Son kadın, Lordlar Kamarası üyesi Lady Trumpington. Yaşı tastamam 91. Esprili, hazırcevap ve son derece zeki bir kadın.
Kim gibi görünüyor derseniz, biraz “İngiltere Kraliçesi” derim.
Velhasıl kelam... Spor, iyi beslenme, başkalarının düşüncelerine göre hayatı yaşamamak ve hayatı sevmek... Her ne yapıyorlarsa takipçisi olmak, onların ayak izlerinden yürümek gerekiyor belli ki.
İmkansız olan “genç kalmak”la uğraşmak; suratları botoksla ördeğe döndürmek ve imkansız bir gençlik hayaline koşmak yerine böylesi daha iyi değil mi?
Paylaş