Paylaş
Size değer verildiğini hissetmek için neye ihtiyacınız var?
14 Şubat’ı niçin hiç sevmiyorsunuz?
“Tüketim çılgınlığı günü” olduğu için mi?
En ilgisiz markalar bile ürünlerini satmak için “aşk” kelimesini kullandığı için mi?
Konu insana dair hisler değil, “para” olduğu için mi?
Malını satmak için markalar “hediye yoksa bu günün bir anlamı yok, üstelik bir adamı senin için harcadığı para ile değerlendirmelisin” mesajını beynimizin kıvrımlarına yerleştirdiği için mi?
Yoksa artık her kavramın içinin boşaltıldığı bir dönemde yaşadığınız için mi?
2010 yapımı “Waiting for Forever” isimli filmde karakterlerden biri yaşını almış evli bir kadına, kocası yanındayken sorar:
“Kocanız size ‘Seni nefes alıp içime çekiyorum, kanıma karışıyorsun, damarlarımda aktığını hissediyorum’ gibi sözler söylese ne hissederdiniz?”
Kadının yüzüne kocaman bir gülümseme yayılır.
İşte sen bunu istiyorsun sevgili romantik Habitus okuru.
Seni içine çekecek birini istiyorsun.
Hayır yanılıyorsam söyle.
Ama yanılmadığımı biliyorum.
* * *
Bu sene Sevgililer Günü’nü es geçeyim, yokmuş gibi davranayım, yazmayayım diyordum.
Yazacak ne vardı ki?
“Bir tek taş da sen al, sevgilini sevindir” mi diyeyim?
“Sevgililer Günü’nde sevgilinizi baştan çıkaracak sekiz madde” mi sıralayayım?
Zaten sağına soluna kalp kondurulmuş reklamlardan, “Al, al” zorlamasından şişmişsiniz, bir de ben mi ütüleyeyim kafanızı?
Neredeyse “hediye almıyorum kardeş” deyip geçme şansı da bırakmıyorlar, bir alışveriş merkezine gitmeye, bir dergi alıp karıştırmaya bakıyor iş. Özel gün şart değil, lazım olmasa bile “bunu almazsam ölürüm” hissi her zaman baki...
Zaten alışveriş merkezleri de bunun için var, değil mi? “Almazsan ölürsün, bir yanın eksik kalır” hissi yaratmak için.
Bugün de “Hediyesiz bir 14 Şubat, sevgilinizin kendini değersiz hissetmesiyle sonuçlanır” baskısı söz konusu. Tamamen yapay.
Bu kadar “Sevgililer Günü baskısı” olduğunda bu günün esas sebebi olan duygu üzerine düşünmeye vakit kalmadı gibi görünüyor.
Bugün biraz ondan konuşalım mı?
* * *
Bir sohbet esnasında “Kadınlar erkeği ne kadar para harcadığıyla değerlendiriyor” demişti bir dost.
Kadının, yeni yeni ilişki kurduğu bir erkeği anlama çabasından bahsetmiyordu.
Hani oturması, kalkması ve yaptığı tercihlere bakarak karşınızdakini anlamaya çalışırsınız ya...
“Para” da değerlendirme kriterlerinden biri olabilir o zaman.
Mesela, ilk buluşmada cüzdanını gözünüze sokan, mal varlığından söz eden veya paranın kadınlar üzerindeki gücünden bahseden biriyle ilgili güzel fikirler edinebilirsiniz.
Restoran hesabını kuverine kadar inceleyen bir adam da üç aşağı beş yukarı fikir verir.
Ama erkeğin “para meselelerine bakışı” yönünden anlamaya yönelik bir durumdan bahsetmiyordu.
Bahsettiği, kadının “benim için para harcayacaksın uleyyn!!” hırsı idi.
Belki de günümüzün içi boşalmış “aşk”larını en güzel biçimde tarif ediyordu. Hatta “Sevgiline hediye almazsan kendini değersiz hisseder” duygusuna oynayan günümüz 14 Şubat’ını da tarif ediyordu.
Esasında neyi özlüyoruz biliyor musunuz?
İnsanların birbirini anlamak için tüketim alışkanlıklarını incelemeyi aklımızdan geçirmediği dönemleri. Tüketim çılgınlığı dünyasında aşk yaşamak istemek her açıdan zorluyor değil mi?
Anne-babalarımızın zamanındaki naif aşkların kalmadığını düşünüyoruz.
Sorumluluk almanın “eski moda” olmadığı zamanları özlüyoruz.
Aşk hızla tüketilen, hatta takası yapılan bir ürüne dönmüş, bugüne uydurmuş kendini, biz de alışmışız sanki...
Hâl böyle olunca “Boşanıyorlar” haberlerine şaşırmıyoruz. Boşanmayanlara şaşırıyoruz.
Ha, bir konu daha var sevgili göz bebekleri kalp şeklini almış ama her ilişkisinde hayal kırıklığına uğramış Habitus okuru:
Belki de hayalinde bir adam/kadın yaratıp her önüne çıkanın o kalıbı doldurmasını bekliyorsundur.
Esas olan “olduğu gibi seviyorum” diyebilmekte...
Romantizmden kimse ölmemiş, 14 Şubat’tan “tüketim ürünü olmayan aşk” iste.
Çok isteyince oluyor, valla bak.
Paylaş