Paylaş
Gitti işte. Bir daha da geri gelmeyecek.
Peki bu sene ne farklı olacak?
Sonundaki bir sayı değişikliği dışında farklı olan nedir?
Bugün 1 Ocak, yeni yılın ilk günü.
“Hadi yea, sen söylemezsen bilmeyecektik” dediğinizi duyar gibi oluyorum sevgili akşamdan kalma Habitus okuru.
Şimdi git kendine bir portakal suyu filan koy, geri dön, sana bir şey anlatacağım.
* * *
İlkçağlarda insanlar çevrelerinde olan biteni tasvir yoluyla anlamaya çalışırlarmış.
Daha sonra “akıl” girmiş devreye.
Etrafta olup bitenleri tasvir etmenin, sadece göz ile bakmanın yeterli olmayacağını düşünmüşler.
Akıllarını kullanmaya, olan bitenin nedenini sorgulamaya başlamışlar.
Bakmışlar, akıllarını kullanarak gözleriyle gördüklerini anlamlandırmak da yetersiz kalıyor.
Mesela Aristotle, vaktiyle “Depremler, yer içi gazların aniden dışarı çıkması sonucu oluşur” demiş yaptığı gözlemlerle.
İşin içinde deney ve ölçüm olmadığı zaman doğruya ulaşmak için tasvir ve akıl yetmemiş.
Modern zamanlara geldiğimizde ise işin içine “deney” girmiş. Kontrollü deney, ölçüm dediğimiz kalemler, bilimin oturacağı sağlam ve derin temeli oluşturmuş.
Tabii bunları böyle efendi efendi sıralayınca hayat ne kadar normal görünüyor, değil mi?
Türkiye’de yaşayan insanlar olarak biz, karanlık çağlara ışınlanmış gibiyiz.
Resmen mantık, felsefe, bilim, hepsi çökmüş, dünya tarihini baştan alıyoruz.
Düşünsenize, “Hamile kadınlar sokağa çıkmasın” diyen adamların, kefen giyip mitinge giden şaşkınların arasında yaşıyoruz.
Kadınları ikinci sınıf, erkeğin hizmetkârı olarak görenler gün oluyor “yönetici” olup tepemize oturuyor. Biz zavallılar ise inancının ona çok eşli yaşamın helal olduğunu söylediği yanılgısı içine düşmüş adamlarla her gün sokakta yan yana yürüyoruz.
Bir dini, bir etnik grubu, bir ırkı kendinden daha “aşağı” gören tuhaf “canlı”larla modern, ilerici bir ülkede, barış içinde yaşama hayalleri kuruyor, dünyanın parmak ısıracağı başarılara imza atmayı umuyoruz.
Biliyorum, bunlar insanın omuzlarını düşürüyor. “Ortaçağ bile böyle karanlık görmedi arkadaş” diyorsunuz...
Durun, dahası var...
Zır cahillerin, ilkçağın “tasvir” döneminde bile görülmemiş gerilikte zihin yapılarıyla savaşırken, bir de “önyargı kaleleri” var hayatımızda.
Kimler mi onlar? “Okumuş adamlar.”
İsimlere canı öyle istedi diye kara çalmaktan keyif alanlar, dedikodu yapanlar, iftira atanlar...
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar...
Toplumsal konularda “Haksızlık, adaletsizlik” diye bağırıp, iş kendi keyfi olduğunda adaletsizliğin daniskasını yapanlar...
İşte tüm bunları düşündüğünüzde “Ben ne için çalışıyorum?
Kim için çalışıyorum? Neye yarayacak bu hayat? Bir yandan zır cahil, öbür yandan ‘çamur atayım, çünkü canım öyle istiyor’cular, neden bunlara katlanıyorum ki?” diyebilirsiniz.
Zır cahillere, önyargı kalelerine ve “canım şu anda şu insana çamur atmak istiyor”culara psikolojik olarak yenilmezsek, daha çook uzun seneler çoook güzel işler yapacağız.
Yapacaksınız.
Hepimize çok güzel bir
sene olsun.
Paylaş