Paylaş
Bizler onu durduramıyoruz.
Geçemiyoruz.
Yenemiyoruz.
Yenmek ne haddimize.
N’apacağız o zaman?
Onu en iyi şekilde değerlendireceğiz.
Yoksa o bizi öğütecek, şu anda da, her an, her saniye öğüttüğü gibi...
Onu en iyi şekilde kullanacağız.
Kullanmak derken kötü anlamda değil, tam tersi...
İyi ve doğru bir şekilde yaşamımıza işlersek...
O zaman bir parça var olabileceğiz.
Karşısına dikilebileceğiz.
Belki birkaç saniyeliğine ona ‘Sus’ diyebileceğiz.
O, gün gelip bizi susturmadan!
***
Bu sebeple;
Çalışıyoruz.
Üretiyoruz.
Yaratıyoruz.
Yazıyoruz.
Çiziyoruz.
Besteliyoruz.
Ki nokta kadar da olsa dünyada bir izimiz kalsın ve zamanın inadına anılalım, anımsanalım diye.
Ve yine bu sebeple;
İnsanoğlu, çocuk sahibi olduğunda ölümsüzleştiğini, zamana karşı geldiğini düşünüyor.
***
Yanımızdan geçip giden...
Avucumuzdan, hayatımızdan kayan...
Durmadan akan, çağlayan...
Zaman!
Boşa harcamayarak, güzel işler yaparak, kendimizden bir şeyler katıp somut bir şeyler yaratarak lehimize döndürebildiğimiz AN’lardır belki de onu bir süreliğine durdurabildiğimiz.
Evet, o.
Akıyor.
Gidiyor.
Durmuyor.
Ama geçtiğimiz günlerde zamanın duruşuna tanık oldum, hem de onu saatlere yani yine zamana nakşederek....
Nida (Olçar) arayıp sergi heyecanını paylaşınca, koşa koşa gittim, Ritz Carlton’daki sergisinin açılışına.
Nasıl koşmam ki!
Hem geçen yıl, 2010’da kaybettiğimiz babası Sıtkı Olçar’ın adını ve çalışmalarını yaşatmak için açtığı Çırağan’daki ‘Çiniden Çeşmeler’ sergisinde gördüğüm yaratıcılığını ve bu kez ‘Bakalım bu kez ne şahaneler yaratmış, kalp ve gözlerinin ‘Nida’sıyla diyerek hem onu kucaklamak hem de heyecanına ortak olmak için.
Kapıda karşılıyor o şahane gülüşüyle, kucaklaşıyoruz.
Girişte, duvardaki ilk eserini görüyorum.
Çini seramik, siyah beyaz bir saat...
En beğendiklerimin başında geliyor o.
Sonra karşısındaki turuncuya kayıyor gözlerim.
Onun sağ çaprazındaki, bir diğeri bir diğeri derken, çini alemle göz göze geliyoruz.
Çini alem ve devamındaki gördüklerim de bizi zamana dair farklı bir aleme götürmeye devam ediyor.
Nida’nın harika eserleriyle zamanı durdururken, yeni ve farklı pencereler açılıyor aklımın yaratıcılık kuytularında.
Beni en etkileyenleri soruyorum Nida’ya, anlatıyor.
Dış cephede en az 100 yıl hava şartlarına maruz yaşayabilen 60 cm ve 90 cm ebatlarındaki ‘Taş Karo Çini Saatler’in İznik ve Kütahya Çinicilik tarihinde rastlanmamış büyüklükte olduğunu öğreniyorum.
20 kişilik bir ekiple, 11 ay süren çalışmalarının sonucunda açılan sergide 41 eser yer alıyor.
Sergiye Nida’nın yanı sıra Çiğdem Simavi ve Hıncal Uluç da ev sahipliği yapıyor.
Geleneksel el sanatının modern hatlarında çiniler tasarlayan Nida Olçar, hem kendi yaratıcılığını hem de dünyanın tanıdığı, Almanya’nın önde gelen dergilerinden ‘Der Spiegel’in ‘Kütahyalı Çılgın Picasso’ olarak tanımladığı babası Sıtkı Usta’nın çinilerini ölümsüzleştiriyor.
EKAV’ın (Eğitim Kültür Araştırma Vakfı - Sergilerden elde edilen gelir, sanat dalında eğitim gören bursiyerlere aktarılıyor) önderliğinde açılan Nida Olçar’ın ‘Saatler’ konseptli sergisi, baktığımız her saatte başka bir yere, başka bir anıya götürüyor
15 Haziran’a 2013 tarihine kadar vaktiniz var.
Ne için derseniz...
Yaratıcılığın renklerle buluştuğu saatlere bakarken görsel şölen yaşamanızın yanı sıra, her bir saatteki imgelerin sizi, kalbinizden gelen ‘Nida’yla anılarınıza götürdüğünde işte o ‘An’ zamanı durdurmak için!
***
Ziyaret saatleri:
Pazartesi-Cuma 11.00-18.30 / Cumartesi 12.00-18.30
Yer:
The Ritz-Carlton Hotel, Süzer Plaza No:15 Gümüşsuyu–İstanbul
Paylaş