Onunla karşılaşmanın cazibesi

Apansız bir karşılaşmayla başlayan tılsım…

Haberin Devamı

Bir göz göze geliş bu kadar mı etkileyip, baştan çıkarır insanı?

Anlatılmaz…

Anlatamıyorum, yaşıyorum zaten.

Hem de iliklerime, her bir hücreme kadar…

Kafamı kaldırıyorum bir anda.

Karşılaşıyoruz birbirimizle.

Bakışlarımız buluşuyor.

Biraz masum, biraz çapkınca...

Şaşırıyorum.

Aman Allah’ım o da ne!

Bu ne tatlılıktır böyle?

Karşı koyamıyorum.                                                                              

Hem de hiç...

Ürperiyorum.

Hani ansızın gelip de sevgilinizin ensenize, teninize dokunmasındaki ürperiş gibi. Sonrasında baştan çıkaran...

Anlatılmaz bir heyecan yaşatarak, insanın içinde tatlı hisler uyandıran bu baştan çıkarış hemen şimdi gerçekleşse diyorum.

Haberin Devamı

Nasıl bir çekiciliktir bu?

Bir an önce temasa geçmek…

Onun bana dokunmasını istiyorum.

Ben de ona...

Öyle böyle değil...

Üstümü alelacele giyinip, çıkıyorum.

İşte orda, beni bekliyor.

Daha kapıdan dışarı adımımı atar atmaz yüz yüze, göz göze geliyoruz.

Önce dudağımın kenarına bir öpücük konduruyor!

Sonra yanağıma, yüzüme, boynuma, saçıma...

Elim dudağımın kenarında...

Kaçıp gitmesin, o öpücüğün bıraktığı tatlı his hep orda kalsın istiyorum.

Hatta o mutlu halimi görebilmek için koşup aynaya bakmak istiyorum.

Nasıl da özlemişim...

Bir bakış ve masum öpüşle başlayan bu saf ve tensel yakınlaşma beni mutlu ediyor.

Hem de çoooook... 

Ama o bunun farkında bile değil.

Olsun!

Onu görmenin verdiği sevinç bile anlatılmaz.

Ben yüzüme ilişmiş gülümseme ve mutlulukla kendimden geçmişken o da ne!

Önümde yavaş yavaş salınırken birden hızlanıyor.

Yetişemiyorum!

Oysa onu seyretmek istiyorum.

Sohbet etmek…

Ona yetişemeyince n’apıyorum peki?

İzliyorum.

Sadece izliyorum.

Bazen hızlanıp bazen yavaşlar gibi oluşuna bakıyorum öylece.

 

Hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey düşünmeden…

Sadece ona odaklanarak…

Ben ona dalmışken ne oluyor dersiniz?

Yere değerek önümde diz çöküyor!

“Gözümün hizasındayken, hele sokak lambası önündeki halinle beni mutlu ettiğin için, yere değdiğini düşünmek istemiyorum” diyorum, ben de yere doğru eğilerek.

Haberin Devamı

Doğrulup, ofisin cam kapısından içeri giriyorum.

Ama aklım onda kalıyor!

Arada bir yerimden kalkıp pencerenin önüne gidiyorum onu görmek için.

Orada hâlâ. Ama hüzünlü…

Hissetmemeniz mümkün değil huzurla karışık o hüznünü.

Onu bir süre izledikten sonra masama dönüp, çalışmaya devam ediyorum.

Dedim ya aklım onda…

Az önce tenime değmişti ya…

Dokunduğu, değdiği her şeyi güzelleştiriyor.

Sadece o bana dokunduğu zaman mı hoşuma gidiyor?

Hayır.

Ben de dokunmalıyım!

Bir şey beni dürtüyor, ‘Git ona dokun!’ diyor.

Bu dürtüyle, dayanamayıp yemek molasına on dakika kala ofisten çıkıyorum. Onunla aramızdaki tılsımı hissetmeye, yaşamaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Haberin Devamı

Kalbimde tatlı bir heyecan ve anlatılmaz huzurla, usul usul dokunuyorum.

Var mı ona dokunmayan?

Var mı onu ısırmayan, avucunda hissetmeyen?

 

Ya da dokunduğunda eli, sevdiğinde kalbi yanmayan?

Değdiğinde tenini kesmeyen…

Kucağına boylu boyunca yatmayan var mıdır peki?

Dokunuyorum ona. O da bana…

Bu kez benim onu izleyişime aldırmadan, yine öpücükle başlıyor, saf ve tensel dokunmasına.

Yine elim dudağımın kenarında. Anlatamam o anki mutluluğumu.

Kelimeler yetersiz kalıyor.

Beni çok sevindiriyor onun varlığı.

Ama o an bir şey oluyor.

İçimde ve kalbimde hissettiğim bu mutluluk bir anda hüzne bırakıyor yerini.

Neden mi?

Çünkü o muhteşem beyaz da, her güzel şey gibi bitiyor!

Haberin Devamı

Önce yağıyor, duyguları ve anılarıyla kalbe yağan sevgili gibi.

Yağarken yaşıyor.

Ya sonra?

Geçip gidiyor!

                                MELİKE BİRGÖLGE

 

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları