Paylaş
Sevgiyi, saygıyı yok saymak…
Mücadele yerine pes etmek…
Birilerinin arkasından kuyular kazmak…
Karşısındaki insanın gözlerine –ta içine- bakarak yalan söylemek…
İyi niyeti suistimal etmek…
Kendi çıkarı için başkalarını kullanmak…
Birinin içindeki umut kırıntılarını süpürmeye çalışmak…
Din, dil, ırk ayrımı yapmak…
Zorda kalanlara yardım etmemek…
Paylaşmamayı öğrenememek… (Ki sevinçler ve mutluluklar paylaşıldığında çoğalır, üzüntüler ve kederler paylaştıkça azalır.)
Karşısındakinin duygularıyla oynamak…
Affetmeyi ve hoşgörüyü bilmemek…
Her şeye rağmen ‘Bir çaresi olmalı’ diyerek, tünelin ucundaki ışığı ya da bardağın dolu tarafını görmeye çalışarak çıkış yolu arayanların umutlarına tuz biber ekmek…
Saygısızlık yapmak…
Kin, nefret büyütmek…
Karşınızdakileri gereksiz yere üzmek…
Olumsuz düşünceler konusunda dirsek çürütmek!
Başkalarının heyecanlarını budamak…
Sürprizlere, inceliklere kayıtsız kalmak…
Yaratmanın, üretmenin, çalışmanın hazzını anlamamak…
Dürüstlük yerine ihaneti seçmek… (Ki, aldatmak sadece fiziken değil, fikren de…)
Küçük mutlulukları yaşayarak ruhunu büyütmeye çalışmamak…
Gülümsemenin büyüsünü ve gücünü yok saymak… (Ki, bir gülümseme karanlık bir günü bile aydınlatır.)
İnsani ve doğasal olaylar karşısında duyarsız kalmak…
Duygularını (sevgisini, aşkını, acısını, gözyaşını, mutluluğunu, hüznünü, efkarını, kederini, sevincini, yeri geldiğinde öfkesini de) bilinç altında ve ruhunda bastırarak gösterememek…
Erdemini kaybetmek…
Yukarıdaki saydığım tüm bunlar…
İNSANLIK’sa…
Ben insan olmak istemiyorum!
***
Ha ama bu saydıklarımın tam tersinin geçerli olduğu bir gün gelecekse…
İşte o zaman…
Oldum gitti!
Paylaş