PaylaÅŸ
1950’lı yıllar…
Delikanlılık, kanın kaynadığı…
Mahallenin kızlarına yan bakılmadığı…
E, n’olacak?
Yaşanacak ve yapılacak olan işlemler büyük şehirde...
Bu sayede senin neler yaptığını, yaşadığın şehirdekiler görmeyecek.
Malum kafamıza çivi gibi çakılan ‘Elalem ne der’ olayı var!
Ama dedik ya, serde kaynayan kan var, damarda durmuyor.
Hele üstüne bir de, İstanbul'a giden birileri ‘Bütün kızlar yatacak adam arıyor’ diyerek sizin iştahınızı arttırırsa…
Ä°ÅŸte o zaman ne olur?
‘Bir şekilde İstanbul'a kapağı atmalıyım’ düşüncesi aklınıza yüksek voltta girer.
Veeeeee…
Okuma bahanesiyle ver elini büyük şehir…
Sonra…
Üniversitede okuma sürecinde yanına gittiğiniz kadınlar sizden kaçarsa…
Hiçbiri size pas vermezse…
Bu durumda siz bile kendinizden şüphe ederseniz…
Bunun üzerine gittiğiniz, başarısızlıkla sonuçlanan ve sonunda dayak yediğiniz bir genelev maceranız olursa…
Tüm bunları n’aparsınız?
Sahnede gösteriye çevirir, insanlara sunarsınız.
Sunmakla da kalmazsınız, izleyenleri gülmekten kırıp geçirirsiniz.
Bunu kim yapıyor peki?
Önce mağara adamıydı, şimdi babamın oğlu!
Alper Kul!
Geçen yıl ‘Mağara Adamı’ oyununda izlediğim başarılı oyuncu, kadın – erkek ilişkilerine dair yaptığı doğru gözlemleriyle esprilerine gülmekten kırıp geçirmişti onu izleyenleri.
Bu kez ‘Babamın Oğlu’ olarak karşımıza çıkıyor.
Ve olanlar oluyor.
Şarkı söyleyerek gösterisine başlayan Alper, bir baba ve oğulun kadın - erkek ilişkilerini kendi kuşaklarında nasıl yaşadıklarını komik bir dille anlatırken, 20 yılda Türkiye'de nelerin değiştiğini şarkılar ve video görselleri de kullanarak izleyicisine sunuyor.
Ama ne sunuş…
Aslında hikaye sert. Ama anlatım ince esprilerle Alper tarafından başarıyla yapılınca…
Anlattığı kişi de babası olursa…
Oyuncu, tek kişilik gösterisinde; 1950'lerde yaşanan toplumsal değişimi aile sosyolojisi üzerinden yürütüp; o yıllardaki ve günümüzdeki ilk cinsel deneyimi yaşayan bir erkeğin yaşadıklarından yola çıkarak kadın - erkek ilişkilerini irdeliyor.
Ama ne irdeleme…
Zeki bir incelikle…
Oyunu izlemeye gelenler, ona atik ve zeki laflar atınca ortam keyifli bir inter aktif oyuna dönüşüyor. Hatta bu durma Alper, babasının deyimiyle Alber’ verilen cevaplara şaşırıyor.
Şöyle ki;
Gösterinin başlarında bir olayı anlatan Alper’e, sağ iki ilerimde oturan bir izleyici akıllıca bir cümle söylüyor.
İki dakika sonra ben bir şey söylüyorum.
Durup şaşkınlıkla bakarak ‘Bu akşam bayağı zeki izleyenlerim var, sağolsunlar beni bastırıyorlar’ diye elini alnına siper ediyor, cevap verenin ben olduğumu görünce de ‘E, tabii karşınızda Birgölge olursa böyle cevap gelir doğal olarak’ diyor.
Sonrasında da babasının yaşadığı fıkra gibi hikayeleri anlatarak bizi gülme krizine sokuyor.
Hatta bir ara insanların gülme krizinin bitmesini bekliyor, gösterisine devam etmek için.
Bir babası var ki… Hatta o da izleyenler arasındaydı.
Alper, oyuncu olmak istediğini söylediğinde, onun gay olacağını düşünen…
Evlenmesini çok istedikleri için oğluna görücü getiren… (Kaç erkeğe görücü gelmesi nasip olur!)
Oğlunu barlarda takip eden…
'Hamam' filminde rol aldığı için ondan iyice endişelenmeye başlayan…
Ve daha neler neler…
Öyle bir güldürüyor ki, artık çeneniz, yanaklarınız ağrıyor.
Oyunun sonuna kadar aralıksız güldürüyor ama sonunda hayata öyle bir dokunuyor ki…
Yaşamdaki en büyük ve en önemli mutluluğun aslında ne olduğunun altını çizerek!
Ellerim yanaklarımda çıktığım oyunun sonrasında Alper’e, ‘Sen başımıza bela mısın, önce mağara adamıydın, şimdi de babamın oğlu…’ diyorum. Kahkahalarla gülüyoruz.
Her cumartesi akşamı BKM Mutfak sahnesinde oynayan; kadın – erkek ilişkilerinin ‘kul’u olan, sahnede doğaçlamalar yaparak harikalar yaratan Alper’i izlemelisiniz.
Oyundan çıkınca şunu dedirtti bana.
‘İyi ki babanın oğlusun be Alper!’
                                                                ÂMELÄ°KE BÄ°RBÖLGE
PaylaÅŸ