Paylaş
Öğleye doğru ürküten bir ses duymaya başladığımda anlam veremedim önce.
Ardından titreyen camlar ve penceremden gördüğüm heybetli çam ağacının birkaç kez yere yattığını gördüğümde ‘N’oluyoruz!’ dedim kendi kendime bir fısıltı halinde.
Röportaja doğru yola koyulduğumda, şaka gibi evet ama az önceki o sesten ve fırtınadan eser yoktu.
Güneş güleç yüzüyle tenimi ve başımı okşuyordu.
Akşamüstü arkadaşımla buluşma mekanına vardığımda yağmur yağmaya hatta şiddetini camlara delice vurarak göstermeye başlamıştı.
Akşama doğru, etkisini yitirse de göz kırpan güneş gecenin geç saatlerinde yerini fırtınanın ıslıklarına bıraktı.
Öğlen aniden çıkan bu fırtınanın öncesindeki sessizliğinden anlamalıydık diyeceğim ama…
E, tabii tabiat ana her zaman güneşli güleç yüzünü gösterecek değil ya.
Arada bir sert (ama tatlı sert) yüzünü gösterecek ki…
Biraz hizaya gelelim diye…
Bu kez de öyle oldu.
Ama bu sefer…
Çoğu şeyi yerle bir ederek…
İnsanları ürküterek…
Buraya kadar tamam.
Yani hava ve tabiat olayları…
Fırtına, deprem, diğer ülkelerdeki tsunami…
Tabii ki şiddeti kadar bu kez havanın bu kadar sık değişip bizleri sersem etmesi…
Evet, resmen…
Sabah rüzgarının tenimize ılık dokunuşundan sonra çıkan güneşe çocuklar gibi sevinişimiz, sonra bir anda kopan deli fırtına, aradan iki saat geçmeden gökyüzünün gözyaşlarıyla bizi ıslatmasıyla…
Sersem sersem…
Neye uğradığımı şaşıran tek ben değildim demek ki.
Gün içinde kimle konuşsam aynı şeyi…
***
Ve bu durum dört gün sürer mi?
Sürdü
Hem de dört gün dört gece…
En son bu fırtınayı ve iki saatteki bir hava değişimini Cumartesi günü (görüşmeler, randevular, sohbetler arası trafikte) yaşadım ve gerçekten de serseme döndüm desem yeridir.
Bu ani değişimler, bu gel – gitler şunu düşündürdü bana.
Yaşamımızda bir öyle bir böyle davranarak bizi, ruhumuzu ve hayatımızı serseme döndürenler…
Bir gün…
Karşınızdaki kişi, sizi mutlu edecek davranışlarda bulunur.
Bir an…
Bir bakarsınız aradan on dakika ya da çok kısa bir süre geçmemiştir ki; sizi mutlu eden kişinin yerinde yeller eser, akıl almaz ve şaşırtan davranışlarıyla karşılaştığınız.
Neye uğradığınızı şaşırırsınız.
Afallarsınız.
‘N’oluyor ya’ diye kendinize bile soramazsınız bazen o şaşkınlıkta.
Bir bakarsınız sizi mutluluktan uçurur.
Çok kısa bir süre geçmeden…
Bir bakarsınız hüzün taşlarıyla vurur.
Sanki tanıdığınız kişi gitmiş, karşınıza yedi kat el biri gelmiştir.
Hoş, yedi kat el bile bu şekilde davranmaz.
Eşref saati olayı değil bu, tamamen başka…
Bu tür ani gel gitler yaşayan kişilerin içindeki fırtınalar, karakter alaboraları, sadece kendilerinin değil karşılarındakinin düzenini, ruhunu, yaşamını alt üst eder.
Olaya ve o kişiye noktayı koyarsınız.
Ve de sıfırı basarsınız.
Ama o kişiler ki; öyle veya böyle, bir şekilde noktayı silip virgüle döndürmeye devam ederek…
Bunu hep yaparlar.
Bir iki, beş…
Sizi serseme döndürürler akıl almaz davranışlarıyla, topaç gibi…
Gel – gitleriyle…
4 gündür yaşadığımız ani hava değişimleri gibi…
İnsanlar bu kadar ani değişirken havanın arada bir değişip, aynı gün içinde kah güneşle ısıtması kah yağmurla ıslatması kah fırtınayla savurması çok mu?
Çünkü havada da, yaşamımızda da;
Önemli olan alabora sonrasında karaya nasıl vurduğumuzdur.
Ve fırtına sonrası sessizlik!
MEMLEKETİ CENNETİ!
Hafta geçmiyor ki, bir yıldız kaymasın.
Yakın zamanda Ekrem Bora…
Sonra Meral Okay…
Şimdi de Ayten Alpman…
Aramızdan ayrılışına biz onu sevenlerin yanı sıra yorumladığı şarkılar da ağladı.
Sevinç Tevs ve Rüçhan Çamay’ın ardından, ülkemizin ilk kadın seslerinden, caza ilk nefes veren isimlerinden biri olan, caz söyleyerek başladığı kariyerine, daha sonra pop müzikle devam eden, 65 yılı şarkı söyleyerek geçmiş 83 yıllık ömrün ve sesin sahibi Ayten Alpman’ın, müzik mahzenlerimizdeki en değerli, yıllanmış şarap misali şarkılarını aşkla, hüzünle, anılarla demlenerek yudum yudum içişimiz boşuna mı?
Şimdi gittiği yerde de caz tınları…
Elinde sigarası, dilinde şarkısı…
Memleketi, cenneti!
Paylaş