PaylaÅŸ
Her şey bir şarkıyla başladı.
Eski ama eskimeyen…
Vuran ama aynı zamanda insanı kendine getiren…
Duyunca kendimden geçercesine eşlik ettiren…
Öyle bir şarkı ki; derin, kuytulara dokunan, anlamlı…
Ağlayıp inleyen içli bir keman gibi…
‘Unut onu dinsin gönlünde fırtına. Değmez ona ağlamaya’ dedirten…
Kendimden geçercesine eşlik ettikten sonra bilemezdim ki, aynı günün akşamı bu şarkıyı söyleyen şarkıcıyı sahnede dinleyeceğimi ve de izleyeceğimi.
Zamanlama da bu kadar olur.
Sen kalk klasiklerden olan bir şarkıyı dinle aynı akşam da bu şarkıyı söyleyen şarap gibi yıllanan sahibinin sesinden canlı canlı…
Hem de az önce bahsettiğim şarkıda söyleyen kişiye eşlik ederek…
Sanki hissedip de o şarkıda yanıma geldi ve…
İşaretti belki de gündüz o şarkıyı dinleyişim.
Akşamüstü ‘İstanbul’da hangi etkinlikler varmış bakalım’ diye gazeteyi şöyle bir karıştırırken açtığım sayfada gözüme çarpan ilk kişinin o olması!
Birkaç saat önce de şarkısını dinlemişken… ‘Tamamdır, bu gece ordayız’ kararıyla…
Arkadaşlarla sözleşiyor ve yola koyuluyoruz.
Hedef The Plaza Otel.
Şarkıların ve İstanbul’un tadını çıkarmak için otelin 21. katındaki Sky Bar’a çıkıyoruz.
Sky Bar denizle gökyüzü arasında bir yerde.
Yerde miyim, gökte miyim cinsinden…
Veee o an…
Daha ilk dakikada İstanbul’la aramızda bir aşk başlıyor.
Ama nasıl bir aşk…
Büyüleyici şehir gözlerimin ve kanatlarımın altında.
Işığıyla, tılsımıyla, görüntüsüyle, beni benden alıyor.
Işıltısıysa, pırıltısıyla, gizemiyle, görkemiyle, deniziyle, karşı kıyısıyla temaşe ettiğim İstanbul, gözlerimle sevişirken kendimden geçiyorum.
Sohbet eşliğinde içkilerimizi yudumlayarak manzaraya büyülenmeye devam ederken alkış sesleri…
Veee…
Şarkılarıyla kalplere dokunan o duru ses sahnede!
Sky Bar’ı dolduran sevenlerini gülümseyerek selamlayıp şarkısına başlıyor.
Ardı ardına söylediği o şarkılar ki; ‘Melankoli, Beni Benimle Bırak, Ben Gene Sana Vurgunum, Sevda’ dersem…
Kim olduğunu anladınız.
Nükhet Duru.
Görüntüsüyle ve sesiyle şarap gibi yıllanan isimlerin başında geldiğini onu dinleyip izledikçe daha iyi anlıyorum.
Kendi sevilen şarkılarını söylemesinin yanı sıra müzik yelpazesini açarak sesinin çok renkliliğini de onu dinleyenlerin kulaklarına nakşediyor.
Sezen Aksu’dan, Nilüfer’den, Ajda Pekkan’dan, Kayahan’dan şarkılar da söylüyor, İspanyol şarkılar da, arabesk de…
Â
Sesiyle olduğu kadar şarkı aralarında yaptığı esprileriyle, izleyenleriyle olan samimiyetiyle de göz dolduruyor.
Göz doldurmasının yanı sıra bazı şarkılarında insanların gözlerine bir iki damla yaş da...
İstanbul’un eşsiz manzarası eşliğinde; duru bir sesten güzel şarkılar dinleyerek geçen keyifli geceyi noktalayıp eve dönerken dilimde ‘Ben sana vurgunum ama beni benimle bırak…’ sözleri olsa da; aşk ve anılar ısrarla beni benimle bırakmıyor.
Ve ister istemez gözlerim doluyor.
Bir – iki dakika sonra…
Avrupa’yı Asya’ya şık ve göz alıcı bir kolye gibi bağlayan Boğaz Köprüsü’nden geçerken…
Yutkunup da kendime gelişim de şu cümlelerle…
Sevda, sevda…
Unut onu dinsin gönlünde fırtına.
DeÄŸmez ona aÄŸlamaya.
Sevda, sevda…
Hayat deÄŸer yaÅŸamaya!
                Â                                           MELÄ°KE BÄ°RGÖLGE
PaylaÅŸ