22-27 Ağustos tarihleri arasında Feshane’de gerçekleştirilecek olan FESorient’06, tasarım, moda ve sanat alanında Türk kültürüne ait otantik ve etnik değerleri aynı platforma taşıyarak İstanbul’a geniş kapsamlı kültürel ve ticari bir etkinlik kazandırmayı amaçlıyor.
İsmini duyar duymaz çok heyecanlandığım bu festival hakkında merak ettiklerimi, projenin konsept tasarımını ve genel koordinasyonunu üstlenen Özlem Yalım’dan öğrendim.
Otantik Türk kültüründen esinlenerek üretim yapan firma, tasarımcı ve sanatçıların ürünlerini giysilerinizde ya da yaşama alanlarınızda kullanmaktan hoşlanıyorsanız, bu ay sonuna doğru Feshane Uluslararası Fuar Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılacak FESorient’e mutlaka uğramalısınız. Görsel ağırlıklı bir platformda düzenlenecek olan organizasyonun danışma kurulunda Endüstri Ürünleri Tasarımcısı Aziz Sarıyer, Osmanlı Tarihçisi İlber Ortaylı, Sanat Tarihçisi Hülya Tezcan, Antika ve Sanat Uzmanı Raffi Portakal ile Cemil İpekçi ve Faruk Saraç gibi moda tasarımcıları yer alıyor.
Bu organizasyonun uluslararası bir kimlik kazanması için uğraşacaklarını söyleyen Endüstri Ürünleri Tasarımcısı Özlem Yalım, festival hakkında bakın neler söylüyor:
Dünyanın etnik kültürlere olan bu yoğun ilgisini neye bağlıyorsun?
- Hızla globalleşen dünyada, neredeyse tek tip haline gelmiş yaşam standartları ve biçimleri egemen olmuştu. Her gün gelişen ve değişen teknolojiler, bunun yaşantılarımıza getirdiği hız faktörü, artarak yaygınlaşan tüketim alışkanlıkları derken gittikçe zorlaşan yaşam şartları ile "monostil" tüm yaşantımızı sarmıştı. Ancak bu tarz aslında insanın kendi doğasına, kendi renkliliğine aykırı. Bir süre sonra bu tek tip stillerden sıkılan, bunu cansız, donuk ve sıkıcı bulan kitleler etnik tarza doğru açılımlar yarattılar. Ayrıca her insanın içgüdüsel olarak farklı olma arzusu var. Birbirine benzemenin kaçınılmaz olduğu ortamlardan sıyrılmak isteyenler kendi farklılıklarını ortaya koymak için etnik kültürlerden esinlenmeye, hatta birebir bu kültürlerin çıktılarını kullanmaya başladılar. Bana göre asıl tercih sebebi, etniğe ve kültüre dayalı ürünlerin ve tarzların altında aslında kullanım tecrübelerinden kaynaklanan bir derinliğin, içselliğin ve felsefenin var olmasıydı. Çünkü hiçbir şey salt form, salt estetik veya salt malzeme olmamalı. Bunun ötesinde bir anlam taşıması lazım.
Türk insanı kendini en çok hangi etnik kültüre yakın hissediyor?
- Aslında bu yönde bilinçli tercih sahiplerinin oranının oldukça az olduğunu düşünüyorum. Giyim ve bedensel anlamda daha çok Ortadoğu etkisinde kalınıyor gibi geliyor bana. Ama mekansal anlamda bakıldığında, pazarda sunulan ürünler açısından son dönemde tartışmasız Çin ve Hint etkisindeyiz.
Bir endüstri ürünleri tasarımcısı olarak, kendi tasarımlarında etnik ögelere yer veriyor musun?
- Özellikle böyle bir konseptim ve yaklaşımım yok. Ama sözgelimi geçen yıl tasarladığım Kadın ve Sini isimli sehpalar, Türk ve Japon yemek kültüründen çıkışlar taşıyorlardı. Şu anda da hayata geçirmediğim pek çok tasarımım oluyor şekillenen.
Sence etnik kökenli imgeleri, formları, motifleri günümüze uyarlamada en başarılı isimler kim?
- Bu konuda net bir isim vermeden önce, özellikle tasarım alanında Japon tasarımcıların ve mimarların kendi kültürel değerlerini yorumlamada ve uygulamada en başarılı çıkışları gerçekleştirdiklerini düşündüğümü söylemeliyim. Türkiye’den ise aklıma hemen birkaç isim geliyor... Tasarımda Faruk Malhan’ın son dönemki tasarımları; modada ise Gönül Paksoy ve Cemil İpekçi.
Bu içerikte bir festival düzenleme fikri nasıl doğdu?
- "Tasarım" kelimesinin salt bir söylem olmaktan çıkıp eyleme dönüşmesi gereken bir durumu var bugün Türkiye’de. Bunun tek yolu ise etkinlikler, sergiler ve yarışmalar... Yani üretmeyi, üreteni ve üretileni göstermeyi amaçlayan tüm hareketler. Ben son 2 yıldır tümüyle tasarım sergileri ve etkinlikleri ile ilgileniyorum. Özellikle etnik ve kültürel değerleri ön plana çıkaran kapsamlı bir etkinliğin olmadığını fark ettiğimde kafamdaki tüm taşlar yerine oturdu. Bu alanda, doğru ya da yanlış ürün ve hizmet üreten pek çok firma, kurum ve kuruluş var. Herkes bir yerlerinden bir şeyleri kullanıyor, yorumluyor ve piyasaya çıkarıyor. Bu potansiyeli ortaya koymak, yan yana getirmek, üzerlerinde düşünmek, tartışma ortamları yaratmak gerekliydi. FESorient buradan doğdu. Vision Ajans da konuya ilgi duyup tam destek verdi.
Neler yapılacak festival kapsamında?
- Sergiler, atölyeler, defileler ve iyi bir seminer-sunum programımız var. Açılış gecesinde Cemil İpekçi’nin de aralarında bulunduğu karma bir defile gerçekleştiriyoruz. Cam Ocağı Vakfı ile yapacağımız "Cam Obje Defilesi", girişimizdeki "Orient" isimli enstalasyon, Günseli Kato’nun "Uzaktan Yakına Doğu" isimli sergisi, d.o.T. Designers of Turkey tarafından gerçekleştirilen "Objekült" Türk kültürü ve yaşamından seçme objeler sergisi, ilgi çekeceğini düşündüğüm etkinliklerimiz arasında. Bunların yanı sıra, tasarımcı ve firmalara ürünlerini sergileyecekleri alanlar yarattık. 5 gün boyunca alanındaki en uzman konuşmacıları bir araya getirmeye çabaladığımız bir seminer programı hazırlıyoruz.
FESorient’in geleceğiyle ilgili hayalleriniz, bağlantılarınız, projeleriniz var mı?
- Bugüne dek yapılmamış olması büyük eksiklik olan bir proje. Bunun böyle olduğunu daha insanlarla paylaşmaya başladığımız ilk günlerden itibaren doğruladık. Konuştuğumuz herkes ile projemiz biraz daha gelişti ve güzelleşti. Şu anda ikincisi için pek çok bağlantı yaptık. İlki FESorient markasının duyurumu niteliğinde olacak; mayıs 2007’de gerçekleştirilecek. İkincisi ise şimdiden çalışmalarına başlanmış şekilde bizden ilgi bekliyor.