Paylaş
Sonbaharın bahanesi ise kimine göre doğanın tabloya dönüşüne şahit olmaktır. Eğer buna bir de lezzet bahanesini eklerseniz, hazırlayacağınız rotalar çok doyumsuz olur. Çünkü sonbaharda lezzetler doruğa çıkar. Bu hafta size önereceğim rotalarda hem damak çatlatan yemekler hem de insanın aklını başından alan manzaralar olacak. Yolunuz keyifli olsun.
KIZILCIK/TARHANA
Abant’tan Göynük’e manzaralı yolculuk
Sonbahar meyvelerinden en güzeli kızılcıktır. Kırmızı, ekşi, C vitamini deposu olan bu meyve bazı bölgelerde tatlı bir telaşa neden olur. Kimi onunla tarhana yapar, kimi kazanlarda kaynatıp, reçele, marmelata dönüştürür. Kimi de sıkıp suyunu şişelere doldurur. Yani kızılcık yola çıkmak için adeta bir ‘kırmızı bahanedir’.
Size çizdiğim kızılcık rotasının üstünde Abant Gölü, Mudurnu ve Göynük var. Yani size cennete doğru bir yolculuk öneriyorum. Bu mevsimde Abant Gölü, mavili, kırmızılı, sarılı, yeşilli renklerle boyanmış bir tabloya dönüşür. İnsan çevreyi seyretmeye doyamaz.
Kızılcık bahanesi ile çıktığınız yolculukta, yolunuzun üstündeki lezzet duraklarında kendinize çeşitli ödüller verebilirsiniz. Örneğin göl kıyısındaki lokantada, manzaralı bir yemek yerken “işte hayat bu” diyeceğinizden şüpheniz olmasın.
Gölün yaslandığı tepeyi aşıp Mudurnu’ya doğru giderseniz, renklerin daha da güzelleştiğini göreceksiniz. Sonbaharın en güzel göründüğü yerlerden birisi de bu civardır. Tarihi Mudurnu evlerini gezdikten sonra Yarışkaşı Konağı’nda mevsim sebzesi balkabağı ile yapılan gözlemeyi yemelisiniz. Konağın, 40 katlı cevizli baklavasının da tadı dillere destandır. Çekinmeyin, doya doya yiyin, bir daha böylesine lezzetlisini zor bulursunuz.
Mudurnu’ya kadar gelmişken Göynük’ü görmeden dönmek olmaz. Göynük’te Sünnet Gölü’nün çevresinde yapacağınız yürüyüşten sonra lezzetli bir yemeği hak edeceksiniz. Gölün hemen kıyısındaki Doğal Yaşam Oteli’nde içeceğiniz sıcacık kızılcık tarhanasının ekşi tadını vücudunuzun tüm hücrelerinde hissedeceğinizden emin olabilirsiniz. Çorbanın üstüne bir de keşli ve cevizli bir taze erişte yerseniz, mutluluk hormonunuzun doruklara tırmandığını hissedeceksiniz.
Dönerken kızılcık tarhanasından almayı unutmayın. Soğuk algınlığına karşı en lezzetli ilacın bu olduğundan şüpheniz olmasın.
Eğer bu rota uzak geliyorsa, kızılcığın izini Uludağ’ın eteklerindeki Kızık köylerinde de sürebilirsiniz. Oralarda da ayrı lezzetler ve ayrı güzellikler sizi bekliyor olacak. Yeter ki siz bir kez yola çıkın.
ET
Enez’in damak çatlatan kuzu tandırı
Eti bilenler, sonbahar kuzularının lezzetini anlata anlata biteremez. Çünkü bu mevsimin kuzusu, bir hafta ana sütüyle sonra da buğday-arpa ezmesiyle beslenir. Eğer bu kuzunun tadına bakmak istiyorsanız, Trakya’ya doğru bir yolculuğa çıkmanız gerekir. Çünkü bu bölgenin kuzusu damakları şımartır.
Sonbahar kuzusu tandıra sarkıtılınca ortaya muhteşem bir tat çıkar. Eğer Enez tarafında, Abdürrahim Köyü’ndeki Çetinkaya lokantasına giderseniz çok lezzetli kuzu eti yiyebilirsiniz. Bir diğer lokanta da Keşan’da, Çanakkale yolu üstündeki Kavaklık’tır. Burada kuzu etiyle yapılan satır köftesi, köftelerin kralıdır. Ayrıca Kırklareli’nde, İğneada yolu üstündeki Taş Mekan’ın taş fırınından çıkan kuzu ve oğlağın tadı damağınızda kalacaktır.
MANTAR
Küre Dağları’nda çintar peşinde
Sonbahar, ‘mantarların sonbaharıdır’. Her ne kadar bu yıl yağmursuzluk yüzünden ormanlar mantar fakiri olsalar da bu sizin “mantar avına” çıkmanıza mani değildir. Bilenlere mantar nerede diye sorarsanız size Kastamonu, İnebolu civarındaki ormanları göstereceklerdir.
Bu ormanlar şu sıralar insanı büyüler. Hangi rengi isterseniz ağaçların yapraklarında onları bulabilirsiniz. Toprak bu mevsimde renkli yapraklardan oluşan bir halıyla kaplanır. İnsan basmaya kıyamaz. Mantarlar işte bu cennetin içinde saklıdır. Avlanırken aman dikkatli olun, özellikle süslü püslü olan mantarlar sizi kandırır. Onları yerseniz ‘ölüm şairlerini’ haklı çıkarırsınız. Bilene sorun, bilenden alın ki, ‘lezzetli ölümler’ yakanıza yapışmasın.
Mantar, ıslak, gölgeli ormanları sever, özellikle de Küre Ormanları’nı. Azdavay’ı, Pınarbaşı’nı, Şenpazar’ı... Temiz hava, bol hareket, sonunda da bereket. Bu günlerde bir hafta sonunda lezzetli bir ziyafeti sepetinize doldurmak hoşunuza gitmez mi! Ben diyeyim şantarel, siz deyin kayın mantarı, sığırdili, mor çinçile, kibarcası ‘ porçini’ yerli ağızda ayı mantarı, minicik trompetler, kara mantarlar… Dahası var da ben bu kadarını biliyorum.
Ama size bir mantar tarifi verebilirim: Geniş şapkalı bir mantarı alın ama sakın yıkamayın. Fırçalayın yeterlidir. Ters çevirip içine biraz küflü peynir (ister rokfor, ister blue cheese) koyun, üstüne dövülmüş ceviz serpin, biraz taze kekik, bir parça tereyağı, bir çimcik tuz. Atın fırına. Peynirler eriyince iş tamamdır. Afiyet olsun.
Sadece bu tarifle yetinmeyin. Soğanla kavurun, makarnanıza karıştırın (biraz kremayla), tereyağında çevirin, üstüne yumurta kırın. Hele kuzu göbeği bulursanız, onu tavada, sonbahar kuzusunun yağlı uykuluğuyla birlikte tereyağında kavurun.
Mantar diyarı aynı zamanda lezzet diyarıdır. Örneğin Azdavay’da yiyeceğiniz etli ekmeği başka hiç bir yerde yiyemezsiniz. Sarmısak diyarı Taşköprü tandırda üstüne rakip tanımaz. Kastamonu’da yiyeceğiniz simit tiridini anlata anlata bitiremezsiniz. İnebolu’da 150 yıldan beri döner yapan Tarihi İnibolu Dönercisi’nin damağınızı çatlatacağından emin olabilirsiniz.
Mantarı bahane edip yapacağınız yolculuğun lezzet sürprizlerine açık olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
BALIK
Bodrum’da dil, Ağva’da lüfer
Sonbahar, hele kasım, balığın en lezzetli, en yağlı olduğu zamandır. Bu mevsimde yenen balıkların tadı damakları adeta bayram yerine çevirir. Her bölgenin balığı başka başkadır. Mesela bu aylarda Bodrum’da dil balığı yemeğe doyum olmaz. Bodrum, sonbaharda sessizleşir. Kalabalıklar artık evlerine dönmüştür. Koylar tatlı bir yorgunluğu yansıtır. Denizin iyot kokusu, bu mevsimde daha da belirginleşir. Bence Bodrum en güzel hallerini bugünlerde gösterir.
Bodrum denince akla balık gelir. Mesela Gümüşlük sahilinde, güz güneşiyle oynaşan dalgaların sesi, duyabileceğiniz en güzel müziktir. Bu müzik eşliğinde yiyeceğiniz balığın tadını unutmak mümkün müdür? Çimentepe’de, güneş batarken oluşan eşsiz manzara da insanın aklını başından alır. Rengârenk gökyüzünün karşısında yenen balığa doyum olmaz. Akyarlar’da, sislerin arkasından görünen Yunan adaları da yaşamın ne kadar keyifli olduğunu hatırlatır. Oradaki balıklar da lezzetin doruklarında yüzerler.
Eğer Bodrum’a bir kaçamak yapacaksanız, size mutlaka dilbalığı yemenizi öneririm. Çünkü tam zamanıdır. Bu balığın en lezzetlileri bu kıyılarda yakalanır. Tavada, tereyağında kızartılıp, bol limon suyu sıkarak yenen dil balığının lezzeti cennetteki melekleri bile baştan çıkartır. Ama keyif sizin, ister ızgarada ister şiş olarak da yiyebilirsiniz.
Güneş, huzur, lezzet Bodrum’da sizi bekliyor.
Lüfer de bu ayların gözde balığıdır. Bu balığı yemek de yakalamak da çok keyiflidir. Balıkçılar ona ‘canavar’ derler. Çünkü kendinden büyük balıklara saldıracak kadar cesurdur. Ayrıca misinayı çekmeyi bilemezseniz, akıllı lüfer onu kesip kurtulur. İstanbul ve civarında oturanlara, bu günlerde Kilyos, Şile, Ağva kaçamağını öneririm. Bu mevsimde Karadeniz’in bu güzel kasabaları, romantik bir görüntü sergilerler. Lüfer avına çıkmasanız da olur. Nasıl olsa balıkçılar en lezzetlilerini sizin için tutup, getirmiştir.
Tabii iyice yağlanmış palamutu da unutmamak lazım. O da lezzetini cömertçe sergiler bu mevsimde. Kalkan için vakit erken ama siz yine de bir sorun, bakarsanız birisinin ağına kilolu bir tane takılmış olur.
Paylaş