Çandarlı Körfezi, Ege Denizi’nin pek bilinmeyen cennet köşelerinden biridir. Dikili’yi, Foça’yı, Bergama’yı, Aliağa’yı kollarının arasına alan körfezde çeşitli yönlerden esen rüzgarlar çarpışıp dururlar. Çandarlı’yı tanıyanlar bir daha ondan vazgeçemezler. Bu hafta Atlas Dergisi’nin Anadolu gezgini Cüneyt Oğuztüzün’le birlikte sizleri bu şirin körfeze götüreceğiz.
Hafif hafif esen dinçleştirici poyraz hiç uyarmadan, aniden fırtınaya dönüşebilir; lodosla kafa kafaya çatışır. Rüzgárı ve fırtınası boldur Çandarlı Körfezi’nin. Havaya dair deneyimi ve bilgisi de buna bağlı olarak fazladır. Söylendiğine göre aysız gecelerde yakamoz fazla olursa sabah fırtına kopacak demektir; ya da dolunayın etrafında çember oluşursa. Körfezin balıkçıları fırtına çıkacağını deniz kestanelerine bakarak da anlar. İçlerinden Hüseyin Karataş’ın anlattığına göre, fırtınayı önceden hisseden deniz kestaneleri sırtlarına birer taş yüklermiş. Böylece ağırlaşıp dibe çöker ve kıyıya sürüklenip martılara yem olmaktan kurtulurlarmış...
Ege kıyılarındaki Çandarlı Körfezi, yazın en sıcak aylarında bile püfür püfür eser. Burada rüzgár "somut" bir olgudur. Hemen hemen tüm kıyılarımızı sandalıyla kürek çekerek dolaşan Atlas fotoğrafçısı Hüseyin Ürkmez’in başına gelenler körfezin rüzgárının en güzel kanıtıdır. Ürkmez, Çandarlı Körfezi’ni kuzeyden güneye, karşıdan karşıya geçmeye niyetlenir bir defasında. Bunun tehlikeli olacağını, kıyı kıyı gitmesi gerektiğini söyleyen balıkçıları dinlemez, sakin havada kendini sulara vurur.
RÜZGÁRLARIN ÇEKİŞMESİ
Yolun yarısını rahat bir seyirle geçen Ürkmez, sonradan neye uğradığını şaşırır. Hava aniden patlar, fırtına çıkar. Bu bildiğimiz fırtınalardan değildir. Normalde dalgalar bir yönden gelir ve denizci tedbirini alır. Fakat şimdi durum bambaşkadır. Dalgalar her iki yönden de saldırır. İki ayrı fırtına aynı anda kopmuş ve birbirine girmişti sanki. Balıkçıların uyarısı işte buydu.
Bu nadir rastlanan durumu, körfeze adını veren Çandarlı beldesinden denizci Erol Ay şöyle açıklıyor: "Buna rüzgárların çekişmesi diyorum. Körfez ve çevresinin coğrafi yapısından kaynaklanıyor. Buradaki hava koridorları farklı rüzgárlara yol açıyor. Mesela Aliağa’da lodos eserken Çandarlı’da poyraz olabiliyor. Zaman zaman bunlar karşılaşıp birbirini ezmeye çalışıyor." Yine Çandarlı’dan Hüseyin Karataş ise durumu farklı yorumluyor: "Doğru, bir hava boşluğunda yaşıyoruz. Ama aslında o tek bir rüzgárdır. Poyraz şiddetli esince dalgaları çevirtiyor. Bu çevirtme olayı çok tehlikelidir. Panikten dalgalar her yönden geliyor sanırsın."Genişliği 30 kilometreyi bulan Çandarlı Körfezi, girintili çıkıntılı Ege kıyılarında İzmir ile Dikili körfezleri arasında bulunuyor. Sınırlarını kuzeyden Kanlı Burun, güneyden Arslanlı Burnu belirliyor. Körfezin tamamı İzmir il sınırları içinde; suları da Dikili, Bergama, Aliağa ve Foça ilçeleri tarafından paylaşılıyor. Kıyılarındaki önemli yerleşimler Aliağa, Yenifoça ve tabii Çandarlı.
Serinliğine tertemiz deniz de eklenince ortaya ideal bir ziyaret yöresi çıkıyor Çandarlı beldesinde. Buna rağmen Çandarlı Körfezi yeterince bilinen bir yer değil. "Çandarlı’yı insanlar pek tanımazlar" diyor pansiyon ve restoran sahibi Nihat Geneci, "ancak tanıyınca da kolay kolay ayrılamazlar".
Gümrük teşkilatından emekli Gülden Eren buna bir örnek. İzmirli Eren yıllar önce bir ziyaret için uğramış, sonra da her yıl sadık bir şekilde tatilini Çandarlı’da geçirmeye başlamış. Artık yılın bir kısmını burada geçiriyor. "Ege’de istediğim yere gidebilirim" diyor Eren. "Çeşme, Foça, Kuşadası, hiç fark etmez. Fakat burası farklı. Bakir. Köy havası var. İnsanlar sıcak, dostane. Ev ortamı diyebilirim. Kaynaşıyorsun insanlarla. Başka nerede pidecide balık yiyebilirsin ki?"
GEÇMİŞ İZLER KAYBOLMUŞ
Çandarlı Körfezi çevresi, antik Aiolis bölgesinin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Bu adı veren Aioller, İonlar gibi Batı Anadolu kıyılarına yerleşen bir Hellen boyu. Bakırçay (Kaikos) ile Gediz (Ermos) akarsuları arasındaki kıyıya yerleşen Aioller, tüccar ve denizci İonların aksine çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Zengin fakat içe dönük bir hayat sürdürüyorlardı. Yerleşimlerinin adı uzmanlar dışında pek bilinmiyor, zaman Aiol kentlerini tamamen karanlığa gömmüş, bugüne çok az eser kalmış. Yine de körfez içindeki gözden ırak küçük koylarda bazı kalıntılar var. Bulundukları coğrafyanın güzelliği de dikkate alınırsa ziyaret edilmeyi gerçekten hak ediyorlar.
Pitane, Aiol birliğinin en kuzeydeki kentiydi. Ama ondan geriye hiçbir iz kalmamış. Yerinde bugün Dikili’nin Çandarlı beldesi bulunuyor. Ege’ye uzanan yarımadanın kıstağında kurulan Çandarlı, zamanla tüm yarımadaya yayılıp belde statüsü almış. Söz konusu kıstakta bulunan 14. yüzyıldan kalma beş burçlu Ceneviz Kalesi, gördüğü restorasyonlar sayesinde sapasağlam duruyor.
Bakir, kırsal atmosferin egemen olduğu Çandarlı Körfezi’nde Aliağa adlı küçük bir yerleşim, ülkenin petrokimya, rafineri, demir-çelik faaliyetlerinde hayati önem taşıyor. Bu ağır sanayi merkezi, son 20-25 yıldaki hamleyle yılda 20 milyar dolarlık bir ticaret hacmine ulaştı. Bütün bunlara karşın Aliağa’nın sakin sahil kasabası görünümünü sürdürüyor olması ilginç bir tezat. Balıkçılar hálá denize açılıyor. Genişçe bir limanları ve kooperatifleri var. Kooperatif yetkililerinden Selahattin Kasap "Deniz kirliliği var dersek yalan söyleriz" diyor. "Yalnız çok durgun havalarda bir koku oluyor. Temizliği poyraza borçluyuz. Hem havayı hem denizi temizliyor. On günün dokuzunda poyraz eser."
Zeytin, tüm Çandarlı Körfezi’nin geleneksel ürünü. "Zeytin burada çok güzel yetişiyor, bol iyot alıyor" diyor organik tarımla uğraşan Öngör Yakar. Sonradan yerleştiği Kozbeyli köyünde "Foça karası" üzümü üretiminin canlandırılması için de uğraşıyor, "Ben sadece gönüllüyüm" diyerek tevazu gösteriyor. Mübadelede Rumlar bu şaraplık üzümü de yanlarında götürmüştü, sonra başka isimle dünya çapında tanınır olmuştu.
Sonra sohbet en yakıcı konuya geliyor. Yirmi yıl önce gündeme gelip yöre halkı ve çevrecilerin mücadeleleri sonucu hukuken engellenen termik santral. İnşaat şimdi yeniden gündemde. Yörede konuyla ilgili haberler dolaşmaya başladı bile. Anlaşılan önümüzdeki dönemde yöre halkını ve çevrecileri yeni bir mücadele bekliyor.
Körfeze tepeden bakış
Tepedeki Kozbeyli köyü Çandarlı Körfezi’ni en güzel gören yörelerden biridir. Bu köyden bakanlara körfez doyumsuz manzaralar sunar. Kemal Anadol, "Büyük Ayrılık" adlı kitabında köyü şöyle anlatıyor: "Kozbeyli kıyıda değildi ama Çandarlı ile Nemrut körfezleri ayağının altına serilmişti... Dağ köyü de değildi; fakat bir tepenin sırtlarına yaslanmıştı. Arkasındaki Kocakayalar sanki bir gözetleme kulesiydi! Buradan Çandarlı Körfezi’nde olan biten her şeyi izlemek mümkündü. Geceleri Şıpka Tepesi’nin ardından Midilli köyleriyle Plomari’nin ışıkları görünüyordu. Köydeki bağların ünü her yere yayılmıştı. Hem sofralık hem de şaraplık Foçakarası üzümleri, zeytinle birlikte köyün önemli gelir kaynağıydı. Meyhaneci Çapkınoğlu müşterilerine Foçakarası şarabını sunuyordu. Yörede çok özel bir yeri olan bu meyhane herkese açık değildi. Üç Rum kızının garsonluk yaptığı binaya Türkler’in girmesi biraz zordu. Onların buraya uğrayabilmesi, ya paralarının ya da güçlerinin fazla olmasına bağlıydı..."
ATLAS DERGİSİ’NDE BU AY
Geometrik Kent Amsterdam: Kaderi suyla kenetli Hollanda kenti. Nehrin içinde bir yarım daire. On yedinci yüzyıl zenginliğinin izlerini taşıyan Amsterdam’da beyaz, Afrikalı, Asyalı, her iklimden, her kıtadan, her ülkeden insan yaşıyor. Çok kültürlülüğün odağı o. Kayıp sokak Yeşilçam: Sinema emektarlarının ve tutkunlarının takıldığı barların, "artizler" ve figüran kahvelerinin, ünlü sanatçıların adlarını taşıyan bir iki hanın, sinemaların toplandığı semtin bir sokağıdır; şöhretin hem yolu, hem bedelidir. Küçük Yoksa Büyük Balık da Yok: Akdeniz’in en büyük ve modern balıkçı filolarından birine sahibiz; dev ağlara takılanlar ise avlanması yasak parmak kadar yavrular. Çünkü artık balık yok! Deniz, insanın hırsına yetişemiyor.