Mozart’ın kentleri

Önümüzdeki yıl ünlü besteci Mozart’ın 250. yaş yıldönümü. Ocak ayı başındaki uzun bayram tatilinde bunu bahane ederek, Orta Avrupa’nın üç güzel kenti Viyana, Salzburg ve Prag’da, unutamayacağınız günler geçirebilirsiniz.

Gezilerin hep bir bahanesi vardır. Kimi zaman bir sevgili, kimi zaman bir keşif, kimi zaman macera, yemek, konser, alışveriş, kaçış, kavuşma... Kişiye, mevsime göre değişen birçok bahane sıralanabilir. Örneğin ben, kuzeyin soğuğuna, karanlık günlerine gitmek için ‘Kutup Işıkları’nı bahane ettim. Yıl sona ermeden en kuzeyde bir yerlere gidip, gökyüzündeki renk yansımalarını görmek istiyorum.

Önümüzdeki uzun bayram tatilinde, yurtdışına gitmek isteyenlere de ‘Mozart Bahanesi’ni önerebilirim. Gelecek yıl, tüm dünyada ünlü bestecinin 250. yaş günü kutlanacak. Birçok kentte Mozart Festivalleri düzenlenecek. Operaları, senfonileri, konçertoları, sonatları seslendirilecek. Başta Orta Avrupa olmak üzere, dünyanın dört bir yanında konser salonları Mozart’ın besteleriyle coşup duracak.

Mozart’ı veya klasik müziği sevmeniz şart değil. Ünlü besteciyi bahane edip, onun doğduğu, büyüdüğü, besteler yaptığı Viyana, Salzburg ve Prag kentlerinde unutulmaz birkaç gün veya bir hafta geçirebilirsiniz. Bu üçlü, benim Avrupa’da en sevdiğim kentlerin başında gelir. Biraz yaşlı, çok kibar, çok kültürlü, çok lezzetli, çok güzel üç kenttir bunlar. Buralarda gezerken, kendimi bir romanın içinde hissederim nedense. Böyle hissetmemde Kafka’nın da, Kundera’nın da rolü büyüktür. Çünkü sevdiğim romanların çoğunda bu kentler vardır.

Mozart’ın yaşamında önemli rol oynayan bu diyarlarda gezinmeye başlamadan önce, ünlü besteci hakkında bir iki kelime etmek gerek. Tam adı Johann Chrysostom Wolfgang Amadeus Mozart olan besteci, 27 Ocak 1756’da Salzburg’da doğdu ve 5 Aralık 1791’de Viyana’da öldü. 35 yıllık kısa yaşamına 16 opera, 41 senfoni, 27 piyano, 5 keman, bir fagot, iki flüt, dört korno, bir klarnet konçertosu, 20 piyano sonatı, yaylı çalgılar için 6 beşli, 25 dörtlü ile keman ve piyano için üç sonatın yanında çeşitli çalgı ve vokal müzikleri sığdıran Mozart, kimine göre romatizmadan, kimine göre ise besteci Antonio Salieri’nin zehirlemesiyle öldü. Ölüm nedeni tam olarak açıklığa kavuşmadı ama, Viyana’daki St. Mark mezarlığında gömülürken cenazesinde sadece bir tek mezarcının bulunduğu bilinen üzücü bir gerçekti.

Mozart’ı uzun uzun anlatmak bana düşmez. Zaten de yetkim dışındadır, beceremem. Yanlış yapmaktan korkarım. Ben size bildiğimi, Mozart’ın kentlerini anlatmak istiyorum.

Mozart gezisine Viyana’dan başlamanızı öneririm. Geçmişin yazarı Cenap Şahabettin bu kenti şöyle anlatır: ‘Viyana’da biraz Paris, biraz Beyoğlu rayihası vardır. Sonradan görme bir şehir olmayan Viyana sokakları adeta insana kollarını açar. Şehirde Habsburg hanedanı kadar kıdemli bir asalet his olunur. Din ve sanat, savaş ve aşk, siyasi hadiseler ve fikir hareketleri burada beraberce yaşamıştır...’ Yazar tarafından yüz yılın başlarında yapılan bu benzetmede değişen hiçbir şey yoktur. Zaten Orta Avrupa kentleri öyle dünden bugüne değişim göstermez. Asırlar öncesinde yapılan binalar, sokaklar, heykeller hep yerli yerinde durur. Kent, onlar korunarak yenilenir.

PİSKOPOSUN ZULMÜ

Viyana’da tamı tamına 11 ev değiştiren Mozart, burada zor günler yaşamıştır. Bunun nedeni de, kendisini 1781 yılında Viyana’ya davet eden Başpiskopos Colloredo’dur. Soyluların tüm arka çıkmasına rağmen, Mozart’ın evinden başka bir yerde çalmasına izin vermeyen Başpiskopos, besteciyi sürekli olarak aşağılar. Colloredo işi daha da ileri götürüp, Mozart’ın yemeğini hizmetkarlarla birlikte yemesini ister. Bu bardağı taşıran son damla olur ve ünlü besteci Viyana’yı terk eder. Viyana’da Singerstrasse’nın üstünde bulunan Figarohaus’daki küçük konser salonunda, sanatçının bir eserini dinlerken tüm bu dramı hayal edebilirsiniz. Mozart üç yıl boyunca zor koşullarda yaşadığı bu evde, başta Figaro’nun Düğünü olmak üzere bazı eserlerini bestelemiştir.

Viyana bu mevsimde buram buram portakallı, karanfilli sıcak rom (punch) ve şarap kokar. Bu içki insanı hem ısıtır hem de canlandırır. Viyana, kahveleriyle de ünlüdür. Her biri birkaç asırlık olan bu kahveler kentin simgesidir. Örneğin, De L’europe, İmperial, Korb, Landtmann, Mozart, Sacher, Wortner, Dommayer bunların en ünlülerindendir. Kime sorsanız size şıp diye tarif eder. Bu kahvelerde oturup kahve içmeyen, ünlü Sachertorte’den yemeyen Viyana’yı görmüş sayılmaz. Ben kahveler arasında tercihimi, Kohlmarkt Caddesi’ndeki Demel Pastanesi’nden yan kullanırım. 1786 yılında açılmış olan bu kahvenin kalabalığı arasında oturmayı çok severim.

VİYANA ŞİNİTZELİ

Viyana, lezzetli yemek yenecek yer bakımından oldukça zengindir. Ama benim en favori mekanım, katedralin karşısındaki bir pasajın içinde yer alan Figlmüller’dir. Ne zaman bu kente gitsem, 100 yaşındaki bu lokantada ünlü Viyana şinitzelini yemeyi asla ihmal etmem.

Viyana, yeme içme mekanları, konserleri kadar müzeleri ile de ünlüdür. Oraya gittiğinizde muhteşem bir sergiyle karşılaşacağınızdan hiç şüpheniz olmasın. Viyana’yı bitirince bir trene binip, pencereden akıp giden manzaralara dalıp soluğu Salzburg’da alabilirsiniz. Ben öyle yapmıştım. Karlı bir günde oraya varmış, soluğu Getreidegasse’de 9 No’lu evin önünde almıştım. Sarı boyalı mütevazı bir evdi. Müzik dahisi Mozart, 27 Ocak 1756’da Leopald ve Anna Maria’nın oğlu olarak burada dünyaya gelmişti. Evin merdivenlerinden tırmanırken Mozart’ın da bu basamaklarda koşuşturduğunu, bu tırabzanı tuttuğunu düşünüp heyecanlanmıştım.

Daha sonra Salzach Nehri’nin diğer yakasına geçip, Makart Meydanı’ndaki bir başka eve gitmiştim. Mozart ailesi, ilk evlerine sığmadıkları için buraya taşınmışlardı. Salzburglular bu eve Tanzmeisterhaus (Dans Ustasının Evi) adını takmışlardı. Çünkü evin ilk sahiplerinden olan Franz Gottlieb Speckner, genç aristokratlara dans dersi veren, onları sarayın karmaşık seremonilerine hazırlayan ünlü bir dans hocasıydı.

Mozart buradaki kısa ikametinde 150’den fazla beste yapmıştı. Üst katlara çıkıp Mozart’ın yaşadığı mekanları görmek istedim. Ama kapıdaki tanıtım yazısını okuyunca vazgeçtim. Yazıya göre, bina İkinci Dünya Savaşı sırasında isabet aldığı bir bomba yüzünden büyük ölçüde yıkılmış, sonra aslına sadık kalınarak onarılmıştı. Yani asıl ruh, tozlar, izler, notalar, sesler çekip gitmişti. Gerçeklerin yerine benzerlerini görmek istemedim.

Salzburg’da Mozart’la işinizi bitirdikten sonra, Cafe Baazar’da, içinde rom bulunan Maria Theresia adlı bir kahveyi içerek yorgunluğunuzu gidermenizi öneririm. Kahvenin tadını yıllarca unutmayacağınızdan emin olabilirsiniz. Sonra Mönch Dağı’nın tepesindeki Hohensalzburg’tan, tüm kenti kuşbakışı seyredebilirsiniz. Bu seyirden sonra Salzburg’a aşık olacağınızı biliyorum.

ÇAPKIN PRAG

Salzburg’dan sonra son durakta Prag var. Oraya da manzaralı bir tren yolculuğu ile ulaşmak mümkün. Hele şansınıza kar yağmışsa, pencereye yansıyan manzaraları seyretmekten, yolculuğun nasıl geçtiğini anlayamazsınız. Ben anlayamamıştım. Adını bilmediğim sessiz, yalnız istasyondan geçmiş, ayaza kesmiş bir akşamüstü kente varmıştım.

Prag’da, Vltava Nehri’nin hemen kıyısındaki küçük bir pansiyonda kalmıştım. Kentte dolaşırken Rilke’yi, Kafka’yı, Kundera’yı, Havel’i düşlemiştim. Onların yazdığı roman kahramanlarını, Zemaneck’i, Pavel’i, Zdena’yı, Jahn’ı, kocasını bir bodrum katında Ludvig’le aldatan Helena’yı aramıştım her yerde. Eski kentin sokaklarına girip çıkmış, Kafka’nın büyüdüğü evin etrafında dolaşmış, Charles Köprüsü’nde sokak çalgıcılarını dinlemiş, sarı, uçuk mavi, pembe boyalı evlerine hayran olmuştum. Sizin de olacağınızdan eminim.

Prag’ın yazarlar kadar bestecileri de sevdiğini biliyordum. Smetana ve Dvorak gibi ünlüleri yetiştirdiği gibi, Weber, Beethoven, Chopin, Liszt, Wagner ve diğerlerini hep sımsıcacık kucaklamıştı. Tabii ki Mozart’ı da. Onun izlerini takip ederek Bertramka Villası’na gitmiştim. Mozart ve karısı Costanza burada, besteci Fratisek Duşek ve karısı Josefina’nın konuğu olmuşlardı. Sırası gelmişken, Mozart’ın esas aşkı Weber’in diğer kızı Aloysia’ydı. Ona kavuşamayınca kız kardeşi Costanza ile hayatını birleştirmişti. İşin bu kısmına girersek yazı uzar, son noktayı koyamayız.

Mozart ünlü operası Don Giovanni’nin bazı bölümlerini bu villada bestelemiş, hatta operanın uvertürünü, gösterimden sadece birkaç saat önce villanın bahçesindeki küçük binada notaya dökmüştü. İşte o küçük binaya gitmiş, Mozart’ın el yazısıyla yazdığı notalara bakmış, etrafı seyrediyor gibi yapıp bekçinin dışarı çıkmasını beklemiştim. Odanın boşalmasını fırsat bilip, Mozart’ın ünlü besteyi yaparken çaldığı piyanonun tuşlarına gizlice dokunmuş, parmaklarım aracılığıyla onun ruhuyla buluşmuştum.

Sözü toparlarsak; uzun bayram tatili için kaçış bahanesi arıyorsanız Mozart size yardımcı olabilir. Aklınızda olsun!..
Yazarın Tüm Yazıları