Paylaş
Sahrap Hanım, İstanbul’da Asmalımescit semtinde, küçük, şirin, ev havasında bir lokanta açarak hayalini gerçeğe çevirmiş. Mönüsünü en lezzetli Anadolu yemeklerinden oluşturmuş. Şalgam dolmasını başköşeye oturtmuş, Antalya’dan getirdiği mor havuçla yaptığı kesir çorbasıyla övünmüş, pöçüklü kuru fasulyenin kapılaşılacağını sanmış, ayranaşını anlata anlata bitirememiş, bütün vejetaryenların fellah köftesini ısmarlayacağını hayal etmiş.
Gümüşhane’den siron, Antakya’dan kabak, Kelkit’ten kurut, Gaziantep’ten salça, Trabzon’dan sade yağ, Kastamonu’dan sarımsak, Tokat’tan yaprak, Antakya’dan nar ekşisi, tuzlu yoğurt getirtmiş. Daha birçok yemeği mönüsüne sıralayıp, müşterileri beklemeye başlamış.
Önceleri düşlediği gibi olmuş her şey. Tıklım tıklım dolmuş dükkân. Sahrap Hanım utana sıkıla “Yer yok” demek zorunda kalmış. Sonra, müşteriler yavaş yavaş azalmaya başlamış. Genç nesil o müthiş mönüye burun kıvırıp, meze istediklerini söylemişler. Sahrap Soysal onları da kırmamış, süzme yoğurtla, sarmısak, zeytinyağı, kuru naneyle Hatay cacığı yapmış. Beyrut usulü humusu mönüye eklemiş. Yunanların ‘kleftari’ dedikleri acılı yoğurdu da servise koymuş. Zeytinli tapenada üstünde lakerdayı beğeniye sunmuş. Kunkuvatlı beyin paneyle damakları çatlatmaya çalışmış. Ama mönüdeki ana yemeklerden de taviz vermemiş.
MORALİNİ BOZMAK İSTEMEDİM
Sahrap Hanım her şeye rağmen işini inatla sürdürüyor. Lezzetten taviz vermek niyetinde de değil. O yine Anadolu’nun o çok lezzetli yemeklerini pişirmeye devam ediyor. Amacı, lokantasının uzun ömürlü olması. Tıpkı Roma, Londra, Paris’, Barselona’dakiler gibi.
Onun bu idealizmi karşısında Türkiye’de lezzet peşinde koşturan insan sayısının pek fazla olmadığını Sahrap Hanım’a söylemedim. Lüks restoranları dolduranların lezzet peşinde değil de görünmek peşinde olduklarından da söz etmedim. Onların bir gün orayı, bir gün burayı moda ettiklerini, bu yüzden de pek çok işletmenin battığını da söylemedim.Bizim beğenmeyip lokantasını kapatmaya mecbur kıldığımız ünlü İtalyan şef Massimo Bottura’nın bile Türkiye’yi terk ettiğini kendisine hatırlatmadım. Dünyanın ünlü lokantaları Hakasan, Spice Market’in İstanbul’daki şubelerini apar topar kapattıklarına da değinmedim. Çünkü morali bozulsun istemedim.
***
Ben bunları düşünürken garson siron servisi yaptı. Siron bir çeşit mantı. Üstüne naneli kurut (kurutulmuş yoğurt) sosu konuyor. Ardından, pekmezli suyla ıslatılmış kalın bir dilim ekmeğin üstünde nohutlu uykuluk geldi. Ekmeği ısırırken parmaklarımı da yiyeceğimden korktum. Öyle lezzetliydi. Sonraki yemekse nohutlu şehriye pilavı üstünde incikle yapılan Orta Anadolu’nun ünlü pehli kebabıydı.
“Çok yedim” demedim, yanında kavrulmuş ev eriştesiyle servis edilen söğürmeli şiş kebabını da yedim. Sahrap Hanım, dana yanak ve söğüş dil üstünde çalıştıklarını, yakın gelecekte bunlarla yapılmış yemekleri de mönüye koyacaklarını söyledi.Sahrap Soysal, Asmalımescit’teki küçük lezzet tapınağında hayallerinin peşinde koşturmaya devam ediyor. Eğer damağınıza düşkünseniz, bu lokantada yemeklerin tadına bakmanızı öneririm. Ne demek istediğimi o zaman anlayacaksınız.
Paylaş