Geçen hafta Fransa'nın güney sahillerinde avarelik yaptık bu hafta ise Türkiye'nin tek coğrafya dergisi ATLAS ile birlikte Manisa'nın Kula ilçesine gideceğiz. Bölge, etkileyici yeryüzü biçimleri ve daha dün sönmüş izlenimi veren volkan konileriyle en önemli jeolojik miraslarımızdan biri. Konuyla ilgili yazıyı Ayhan Atakol kaleme aldı.
İzmir'den Ankara'ya doğru yola çıktığınızda antik Sardis kentini ve Salihli'yi arkanızda bıraktıktan kısa bir süre sonra, solunuzdaki coğrafyanın görünümü değişmeye başlar. Önce Ege'nin aşina tonlarına ters düşen bir renk skalası dikkatinizi çeker. Daha sonra da tuhaf yeryüzü biçimleri...
Gök bildiğiniz mavidir; ama toprak, siyah, boz, kül rengi ve kirli kahvedir. Yöre, sanki iki üç gün önce yangından çıkmış gibidir.
Etkileyici vahşi yüzey biçimleri, yer yer ürperti verir insana. Üzerlerinde tek tük ağaççık ve çalıların boy attığı irili ufaklı konik tepeler, siyahi geniş çukurlar, erozyonun sel yatakları, gerçeküstü heykelleri andıran garip biçimler ve derin vadiler oluşturduğu toprak parçaları, cüruf yığınları, az önce katılaşmış izlenimi veren lav akıntıları.
Yaklaşık 1.1 milyon yıl önce başlayan volkanik faaliyetler, 2-3 bin yıl öncesine kadar, Karataş (Adala) ve Kula arasındaki bu bölgede sürüyordu.
BAĞCILIĞA UYGUN
Antik çağın ünlü coğrafyacısı Amasyalı Strabon, ‘Geograp-hika’sında, şunları yazar:
‘Bu bölgeden sonra (Philadelphia) Katakekaumene olarak adlandırılan ülkeye gelinir. Burada hiç ağaç yoktur; sadece Katakekaumene şarabının elde edildiği bağlar vardır. Dağlık ve kayalık olan ülke siyah renktedir. Bazıları bunun yıldırımlardan ve ateşli yeraltı patlamalarından olduğunu tahmin etmektedir ve bunlar ünlü Typhon efsanesinin burada olduğuna tereddüt etmemektedirler. Fakat kaynağı şimdi tükenmiş olan ve yerden fışkıran bir alev nedeniyle olabileceği yerine, bütün bu ülkenin bir seferde böyle bir olayla yanmış olabileceğini kabul etmek mantıksızdır. Burada ‘Physos’ denen üç çukur görülür. Bunların yukarısında, topraktan fışkıran sıcak kütlelerle oluşmuş tepeler uzanır. Bu tür toprak bağcılığa iyi uyum sağlar. Halen en iyi ve bol miktarda şarap elde edilen üzeri küllerle kaplı Katana toprağında olduğu gibi.’
GEDİZ OLUĞU
Bilimsel çalışmalar, Kula volkanizmasının birbirinden farklı özellikler gösteren üç ana dönemde oluştuğunu ortaya koyuyor. İlk volkanik faaliyetler, günümüzden 1.1 milyon yıl önce başlıyor. 200-300 bin yıl önce volkanizma yeniden etkinleşiyor. Son olarak da 10-12 bin yıl önce faaliyete geçiyor.
Kula volkanizması, Ege Bölgesi'nin doğudan batıya uzanan en büyük tektonik çukurlarından ‘Gediz Oluğu’ üzerinde yer alıyor. Dolayısıyla buradaki ilginç yeryüzü biçimlerinin oluşumunda volkanik faaliyetler, tektonik hareketler, akarsu ve atmosfer olaylarının etkileşimi söz konusu.
Özellikle Kaplan ve Sandal köyleriyle Kula ilçesinin kuzeyinde yer alan volkan konileri ve oluşumlar, dün olmuşçasına yeni ve etkileyici. Kendinizi ‘merak’ın büyüsüne kaptırıp yoldan çıkmayı göze alırsanız, çarpıcı bir sürprizle daha karşılaşırsınız.
Salihli'den Demirci'ye uzanan yola girip kuzeydoğuya doğru yaklaşık 25 kilometre gittikten sonra, Demirköprü Baraj Gölü'nün kıyısında biri büyük, diğeri küçük iki volkan konisinin oluşturduğu çok hoş bir görünüm karşınıza çıkar. Yöre halkının ‘Çakallar Tepesi’ ya da ‘Divlit Tepe’’ dediği büyük koniyle yaklaşık 1 kilometre ötesindeki ‘Küçük Divlit’ baraj gölünün mavi sularıyla etkileyici bir görünüm oluşturur.
ANTİK AYAK İZLERİ
Yamacında terk edilmiş Çakallar köyünün bulunduğu tepe, Kula volkanizmasının en genç oluşumudur ve eteklerinde az önce sözünü ettiğimiz sürpriz durur: Günümüzden 10-12 bin yıl önce yaşamış insanlara ait ayak izleri...
Prehistorik ayak izleri Çakallar Tepesi'nin yakınındaki bir cüruf ocağında 1968'de bulunuyor. Araştırmalara göre izler, günümüzden 10-12 bin yıl önce buradan geçen üç bireye ait. Ayrıca bir hayvana ve oturan bir çocuğa ya da yere konan bir eşyaya ait olduğu tahmin edilen izler de var.
Ayak izleri ve Kula volkanizmasıyla ilgili en doyurucu ve yetkin çalışmalardan birini kaleme almış olan Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. İlhan Kayan, izlerin, yürüyüşe çıkmış insanlara ait olduğunu belirtiyor.
Çakallar Tepesi ve ayak izlerinin bulunduğu bölge, bugün SİT alanı. Ama kağıt üzerinde. Başta cüruf ocakları, ekonomik kaygıların güdüsünde her şeyi yapmayı kendine hak gören insanlar, cehalet ve tabii ki hırsızlar, 25-30 yıl içinde ayak izlerini yağmalamışlar. 1969'da 200 adet tespit edilen ayak izlerinden günümüzde ancak 10-12 tanesi yerinde duruyor. Kaynaklar, izlerden 60 kadarının parçalanmadan çıkarılıp Ankara'da Maden Tetkik Arama Enstitüsü binası içindeki Doğa Tarihi Müzesi'ne taşındığını belirtiyor. Bugün MTA Müzesi'nde Çakallar'dan çıkarılan bir çift ayak izi ziyaretçilere açık.
DEKORATİF MALZEME
İzlerin yok oluşunda hırsızlık, en büyük etkenlerden biri. Çakallar'dan çalınan ayak izlerinin Hollanda'da, Amsterdam Doğa Tarihi Müzesi'nde bile bulunduğunu öğrenmek, insanda dehşet uyandırıyor. İnanılacak gibi değil ama bazı izler, köy odalarında ve evlerde ‘dekoratif malzeme’ olarak kullanılmış.
Kula volkanizması ve prehistorik ayak izlerini korumaya almak için, zaman geçmiş değil. Çağdaş, bilimsel bir planlama ile, hem buradaki jeolojik miras koruma altına alınabilir, hem de yöre insanına ekonomik katkıda bulunulabilir. Kula, volkanik yeryüzü biçimlerinin yanı sıra, büyük bir geleneksel mimarî mirasa da sahip. Yemeğinden dokumasına, toprak kap kacağından kaplıcalarına kadar, Ege kültürünün birçok unsuru da yörede yaşıyor.
Kula volkanizması, insansız ve zamansız çağlara, yerkürenin ve Anadolu'nun oluşum günlerine açılan bir kapı. Bu yanık ülke, dünyanın doğal ve kültürel mirasına armağan edebileceğimiz eşsiz bir mücevher. Eğer bu konu ilginizi çekiyorsa Atlas'ın son sayısını almanızı öneririm.