Tam 15 yıl önce ellerime doğan Atlas Dergisi, o gün bugündür, bıkmadan, usanmadan ve yorulmadan Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanındaki yolculuklarını sürdürüyor. Bu sürede Türk insanının tatil anlayışını değiştiren Atlas, birçok ilke de imza attı.
Ne kadar da çabuk geçmiş 15 yıl! O yıllardaki fotoğraflara bakınca kendimi tanımakta güçlük çekiyorum. Saçlarım daha siyah, kilom daha azmış meğerse. Geçen bu kadar yıla rağmen, o günü dün gibi hatırlıyorum. Sahne gözlerimin önünde duruyor: İstanbul’da, Bağcılar’daki Matbaacılar Sitesi’ndeydik. Ben, Özcan Yüksek ve Hasan Usta, bozuk bir baskı makinesinden çıkan provaları inceliyorduk. Fotoğraflar adeta çamur gibiydi. Makine bir türlü temize geçemiyordu. Renkler birkaç ton koyuydu. Halbuki ilk sayı için günlerce en güzel, en hatasız fotoğrafları seçmiştik. Hasan Usta kan ter içinde uğraşıyordu. Moralim bozulmuş, mideme kramplar girmeye başlamıştı.
Anlattığım sahne, Atlas Dergisi’nin doğum anıydı. Bugün Türkiye’nin en güzel, en doğru, en prestijli keşif ve coğrafya dergisi, bozuk makine izin verirse doğacak ve okuyucusuyla buluşacaktı. Uzun uğraşlardan sonra nihayet ayarlar oturdu. Fotoğraflar, gerçek görüntülerine ve renklerine kavuştu. Makine dönmeye başladı. Hasan Usta "Kaç basacağız" diye sordu ama, yanıt vermekte tereddüt ediyordum. Kaç basmalıydık acaba? Hálá içimde bir korku vardı.
Proje aşamasında danıştığım uzmanlar, pek cesaret verici konuşmamıştı. Önümüzde daha önce çıkmış buna benzer bir dergi de yoktu. Olsaydı, onun satışlarından yola çıkıp, bir tahmin yapabilirdik. 15 bin basmayı düşünüyordum. 10-12 bin net satışa razı olmuştum. Ama bu düşüncelerimi seslendirmekten çekiniyordum. Ya tutmazsa! Bu, onca emeğin çöpe gitmesi demekti.
Makineyi hızlandırmak için kararımı bekleyen ustaya bir hamlede 15 bin deyiverdim. Ve makine hızlandı. Artık dönüş yoktu. Bir köşeye çekilip, ilk derginin doğuşunu seyretmeye başladım. Beklerken kendi kendime hep aynı soruları soruyordum: "Ya tutmazsa? Ya yıllardan beri kurduğum düşler yıkılırsa?"
BASKI REKORU
İlk sayı kucağımıza geldi. Dikkatle inceledik, hataları bulduk, düzelttik ve gece yarısı evlerimizin yolunu tuttuk. Ertesi günkü haberlere inanmakta zorluk çekiyordum. Atlas adeta kapışılıyordu. Birinci baskı hemen tükenmişti. Ardından yapılan ikinci, üçüncü baskı da birkaç saatte satılmıştı... Atlas’ın birinci sayısı, tamı tamına altı baskı yapıp bir rekora imza atmıştı. Bu, 15 yıl boyunca birçok rekora imza atacağının habercisiydi.
Bu ay 15 yaşına basan Atlas’ın hikáyesi kelimesi kelimesine böyle başladı ve bugünlere geldi. İlk sayılarla birlikte Türkiye’nin dört bir yanından ünlü ünsüz birçok fotoğrafçı, dialarını kapıp geldi. Ünlüler (İzzet Keribar, Şemsi Güner, Yusuf Tuvi) zaten yola çıkmaya hazırdı. Bir de adı sanı o günlerde pek duyulmamış birçok genç vardı Atlas’ta çalışmak isteyen. Bunların pek çoğu daha sonra Türkiye’nin en tanınan simaları oldu.
Yola çıkan takımın içinde sadece fotoğrafçılar yoktu. Kalem erbapları, öğretim üyeleri, dağcılar, arkeologlar, antropologlar, botanikçiler, denizciler de yavaş yavaş kadromuza katıldı. Atlas daha beşinci sayısına ulaşmadan, Türkiye’nin en kaliteli kadrosunu kurmuştu bile. Ondan sonra yelkenler açıldı. Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanına kendi fotoğrafçısı ve yazarıyla giden Atlas, önemli gezilerin ve keşiflerin altına imza attı.
O zaman koyduğum bazı katı kurallar, genç arkadaşlarım tarafından çok "faşizanca" bulunuyordu. Şöyle ki; yabancıların çektiği fotoğraflar ve yazılar dergide kesinlikle yer almayacaktı. Hatta işi biraz daha abartıp, Türkiye’de yaşasa da yabancı hiçbir adın kullanılmamasını istedim. Bu kararı vermekteki amacım, Türk insanının da dünyanın en ulaşılmaz yerlerine gidebileceğini, en ulaşılmaz zirvelere tırmanabileceğini, en güzel fotoğrafları çekebileceğini, en iyi keşif, arkeoloji, kültür, gezi yazılarını yazabileceğini kanıtlamaktı. Yani her satır yazı, her kare fotoğraf kendi kadromuz tarafından üretilecekti. Dünya dergilerinin konuları "makaslanıp" tercüme edilmeyecek, yayınlanmayacaktı. Gerçekten de bu "faşizanca" kararlarım Türk fotoğrafçısını, gezginini, yazarını cesaretlendirdi. Okuyucu onun için Atlas’ı benimsedi, kucakladı, sahip çıktı.
Atlas’ın Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek derginin kültüre katkılarını şöyle özetliyordu: "Türk kültüründe, Atlas’tan önce Atlas’tan sonra denebilecek bir dönemin oluştuğunu söylemek için, 15 yıllık Atlas tarihini şöyle bir anımsamak yeterli. Pek çok konu, Atlas olmasaydı Türk halkı tarafından ya bilinmiyor, ya keşfedilmemiş olacaktı."
Atlas’ın yelkenleri şişmişti bir kere. Atlas yazarları ve fotoğrafçıları Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanında ilginç yolculuklar yapıyorlar veya yolculuk yapanlara eşlik ediyorlardı. Örneğin Hakan Öge, bana ısrarla İtalya’dan bir paramotor aldırmıştı. Bu, küçük bir motorla yönlendirilen bir yamaç paraşütüydü. Ondan sonra Hakan’ın ayakları yerden kesildi. Türkiye’yi uçarak gezmeye başladı. Birçok ilginç yazıya imza atan Hakan Öge’nin akılda en çok yer eden konusu, Türkiye’nin kuzey ucu Sinop İnceburun’dan en güneydeki Anamur’a kadar 910 kilometrelik mesafeyi uçarak kat etmesiydi. Bu tür bir yolculuk ilk kez yapılıyordu. Kuş olup uçan Hakan Öge, sonra balık olup denizlerde gezinmeye özendi. 2 Mayıs 2004’te İstanbul’dan demir alan Hakan, tüm dünyayı dolaştı. Temmuz’da İstanbul’a dönecek ve bize kim bilir neler anlatacak?
ULAŞILMAZ NOKTALARDA
Nisan 1998’de Sibirya’nın Borneo Buz Kampı’ndan yola çıkan Özcan Yüksek ile Cemal Gülas’tan kurulu Atlas ekibi, Kuzey Kutbu’na insan gücüyle ulaşan ilk Türkler oldu. Ekip, 11 günde, kızak köpekleri ve psikolojik yardım almadan yürüyüşü gerçekleştirdi.
Temmuz 2006’da, dördü kadın 11 dağcıdan oluşan Atlas ekibi, en zorlu sezonlarından birinde Everest’in zirvesine ulaşarak Türk bayrağını dalgalandırdı. 1999’un Ocak ve Mart aylarında, arkadaşlarımız Gökhan Türe ile Zafer Kızılkaya, bindikleri kanoyla Kuzey Denizi’nden Marmara Denizi’ne ulaştılar. Nehir ve denizlerdeki kirliliği protesto için yapılan 3 bin 500 kilometrelik bu zorlu yolculuk, Atlas’ın imza attığı ilklerin arasında yer aldı.
Atlas’ın dünya kaşifi Ali Murat Atay, Bolivya’daki Potasi maden ocaklarına, Güney Kutbu’na, Galapagos Adaları’na, Güney Amerika’daki birçok ulaşılmaz noktaya giden ilk Türk fotoğrafçısı oldu. Uğur Uluocak, Haldun Uluocak ve Alper Işın Duran’dan kurulu Atlas ekibi 2002 Ağustos’unda, Hakkari’nin 18 yıldır dağcı yüzü görmeyen Cilo Dağları’ndaydı. Türkiye’nin ikinci büyük zirvesi Reşko’ya batı duvarından ilk kez Atlas ekibi tırmandı.
Cüneyt Oğuztüzün, bitmez tükenmez sabrıyla, Anadolu’nun en ücra köşelerinin çiçeklerini, böceklerini, hayvanlarını, yaşamlarını, çektiği inanılmaz güzel fotoğraflarla Atlas’a taşıdı. Okur onun sayesinde Türkiye’yi daha yakından tanıdı. Sinan Anadol ve Güneş B. Kocatepe’nin çektiği ilginç fotoğraflar Türk okuruna, Asya’nın değişik yüzünü gösterdi.
Dünyanın önemli sualtı fotoğrafçılarından Zafer Kızılkaya, Atlas’ın sualtı sorumlusudur. Zafer, dünyanın en uzak denizlerinde yaptığı dalışlarda çektiği fotoğraflarla, bilim dünyasını pek çok yeni türden haberdar etti.
Atlas ayrıca, Anadolu’daki Kafkasya renklerini de tanıtmaya çalıştı. Türk basınında, Çerkesler ve Abazalar hakkında yapılmış en kapsamlı araştırma Atlas’ta yer aldı. Atlas, Güney Sibirya Türklerinin ülkelerinde, Yakutistan, Tuva, Hakasya ve Altaylar’da Şaman ayinlerine katıldı. Türklerin kültür ve inanç dünyasında, bu en eski inanışın izlerini araştırdı.
Özcan Yüksek ile Hüseyin Keçe, Afganistan, Türkmenistan, İran, Irak, Arabistan, Suriye, Türkiye güzergáhını izleyip, Mevlana’nın izini sürdüler. Bu güzergáhı boydan boya kat eden Atlas ekibi, Mevlana’nın düşünce ve duygu iklimine karıştırdı, büyük mutasavvıfın hayatına ve sırlarına tanık oldu.
15 yılın kahramanları ve gerçekleştirilen yolculuklar bu kadar değil tabii. Yazarları, fotoğrafçıları ve konuları tek tek sıralamaya sayfalar yetmez. 15 yıl önce elime doğan Atlas, şimdi aklı başında bir genç. Atlas’ın yelkenleri hálá rüzgarla dolu. Hálá dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında kültürlerin, coğrafyaların, doğanın peşinde koşturmasını sürdürüyor. Siz de bu gemide olmak istemez misiniz?