Paylaş
Üstelik bu suçu ilk kez işlemiyorum. Her baharda, mart ayını yolcu ederken, yıllar boyu buna benzer birçok yazı yazdığımı hatırlıyorum da yüzüm kızarıyor. Kalkanların tanrısı bağışlasın beni! Pişmanım!
Tezgâhlardaki kalkanların ‘hamile’ olduklarını bilmiyorum dersem, balıkların cehenneminde cayır cayır yanarım. Aldığım balığı temizleyen balıkçıya, karın kısmından çıkan krem rengi yumurtaları da sarmasını tembihlediğimi hatırladıkça, içim bir tuhaf oluyor. Onları almamı isteyen babam da yumurtaları tereyağında kızartan annem de bana suç ortaklığı yapmışlar meğer.
Demek ki biz, aile boyu bir katliam şebekesiymişiz. Onların adına da kalkanların tanrısından af diliyorum. Umarım gittikleri diğer dünyada bu günahın bedelini ödemiyorlardır.
Tek suçlu ben değilim tabii ki! Bu aylarda, “İlle de kalkan yiyelim” diyen herkes benim kadar suçlu. Yok efendim tandırı ilik gibi olurmuş, tavasının tadına doyulmazmış, ızgarası mangal üstünde çevire cevire damak çatlatırmış...Bu cümleleri kuran herkes, bu katliamın ortağıdır, suçlusudur. Kalkanların tanrısı dile gelip bize, “Sizler bizim için Haşhaşilerden daha betersiniz” dese yerden göğe kadar haklıdır. En büyük suçlu, bu aylarda ağlarını kalkanlarla dolduran balıkçılar tabii. İsterseniz günahı nasıl işlediğimizi anlatayım, bakalım bana hak verecek misiniz?
Daha eti tutmadan yemeye kalkmak
Bahar ayları, kalkanların aşk mevsimidir. Derin sulardan sığlıklara gelip cilveleşirler. Kalkanın dişisi, onlarca erkeği baştan çıkartır, arkasından sürükler. Zampara bir dişidir. Ne kendisi ne de peşine taktığı erkekler, bu yolculuğun sonunun kızgın ateşlerin üstünde biteceğini bilirler. Aşk, insanın olduğu gibi kalkanların da gözünü kör ediyor anlaşılan. Aslında kalkanların cilveleşmesi, buram buram seks kokar. Sığlığa gelen dişi kalkan yumurtalarından bir bölümünü etrafa saçar. Erkeklerin işi, bu yumurtaları döllemektir. Erkekler bu işle meşgulken, dişi başka sığlığa gider, yumurtalarının kalanını da burada bırakır. Aslında dişi, tam 9 milyon yumurta yumurtlar ama çoğunu küçük balıklar afiyetle yerler. Kurtulmayı başarıp, biraz palazlananlar da daha yeterli kiloya varmadan ağlara takılıp, balıkçı tezgahlarının yolunu tutarlar. Ve biz vicdansız insanlar, daha et tutmamış bu yetim kalkanları yiyerek, bir balık neslini tüketmenin keyfini çıkartırız. Utanmadan, sıkılmadan. Balıkçıların elinden kurtulmayı başaran az sayıda dişi kalkan balığıysa eğer 6 yaşına erişebilirse, karnını yumurtayla doldurup, ölüm yolculuğuna çıkar. Ağlardan kurtulmasını becerenler, yumurtlama işini haziran ayına kadar sürdürürler.
Sonra birileri (tıpkı benim gibi), “Şimdi kalkan vaktidir” diye fetva verir. Balıkçılar metrelerce ağlarını denize salar. Seksten gözü dönmüş erkek kalkanlar ve onlara yumurta salan dişiler teker teker ağlara takılır, vinçler çalışır, kalkanlar önce güverteye ardından da buzlu depolara dolup, lokantaların yolunu tutar.
Sonra katliam başlar. Kimi kızgın kuyulara sallandırılır, kimi çelik tavalarda cızır cızır kızartılır, kimi kor ateşlerin üstüne yatırılır.İşte bu yüzden kalkan balığının nesli giderek tükenmektedir. Onların üreme mevsiminde bu acımasız av devam ederse, bir sonraki nesil kalkan balığını tıpkı dinozorlar gibi belgesellerde görecek. Ben katliama ortak olduğum için kalkan balığından bir kez daha özür diliyorum. Kalkanların tanrısından af diliyorum. Suçumun bağışlanması için, bu yıl (belki de birkaç yıl) kalkanı soframa koymayacağım. Onun lezzetini öven yazılar yazmayacağım. Eğer bu kıymetli balığın neslinin tükenmesini istemiyorsanız, sizi de bu eyleme
davet ediyorum.
Paylaş