Yaklaşık beş yıldan beri sizi Anadolu’nun çeşitli yerlerinde gezdirdim durdum. Dağlara, tepelere, köylere, yaylalara, kasabalara götürdüm.
Kıyılarındaki muhteşem manzaraları gösterdim, boncuk mavisi denizlerinde kulaç attırdım. Ama bu süre içinde Anadolu kıyılarının derinliklerine hiç götüremedim. Suyun altındaki yaşamları sizinle buluşturamadım. Ben ne kadar usta bir kara gezgini isem, bir o kadar da deniz dibi acemisiyimdir. Suyun en fazla yarım metre derinliğine dalabilirim. Onun için de denizlerimizin derinliklerindeki yaşam hakkında pek bir şey bilmem.
Ben bilmem de, bilenleri tanırım. Bunlardan bir tanesi Atlas Dergisi’nin su altı gezginlerinden olan Zafer Kızılkaya’dır. Zafer’le tanışmamız Atlas’ın ilk yıllarına dayanır. Onun getirdiği bir dosya dolusu su altı görüntüsünü, ışıklı masanın üstünde nasıl hayranlıkla izlediğimi hálá hatırlıyorum. Zafer, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Kıyı ve Liman Mühendisliği üstüne yüksek lisans yaptı. Daha sonra 1994 yılında, Sualtı Araştırma Derneği’nin (SAD) kuruluşunda yer aldı. O yıllarda sualtı mağaralarının araştırmasıyla ilgili birçok projede çalışan Zafer, 1996 yılından itibaren denizlere açıldı.
Kızıldeniz’den Pasifik Okyanusu’nun doğusuna kadar bir çok yerde dalıp, inanılmaz görüntüler çeken Zafer Kızılkaya, Hint Okyanusu ve Büyük Okyanus’ta tropikal mercan resiflerinin araştırılması ve belgelenmesinde uluslararası çalışmalara katılıyor. Eğer bir Atlas okuru iseniz arkadaşımızın bu çalışmaları hakkında hazırladığı muhteşem fotoğraflarla süslenmiş makaleleri ilgiyle okumuşsunuzdur.
Bu hafta Zafer konuğum olarak sizi denizlerimizin altında gezdirecek. Çoğumuzun yüzdüğü, tekneyle, gemiyle, kayıkla üstünde gezindiği denizin, derinliklerindeki yaşamı size gösterecek. Zafer Kızılkaya Türkiye’nin sualtı yaşamı ile ilgili şunları söylüyor: ‘Türkiye suları bambaşka bir canlı yapısına sahip. Tropik mercan resifleri kadar zengin değil ama Akdeniz’e özgü çok sayıda canlıyı barındırıyor. Ben dalış yerleri arasında çok ayırım yapmıyorum Suya girdiğim her yerde kendimi mutlu edecek bir canlıya rastlıyorum. Belirtmek gerekirse Ayvalık, Çeşme, Bodrum çevresi, Sarı Germe ve Kaş bence Türkiye’nin en iyileri. Haziran başı ve ekim sonu canlıları görmek için en uygun zamanlar. Birinde sular ısınmaya başlayıncı diğerinde soğumaya başlıyor.’
Akdeniz’de güneş ışığının ulaşamadığı derinlikler kimi zaman çok daha renkli. Yosunların rekabetinden kurtulan süngerler loş ortamları kaplıyorlar. Akdeniz’de omurgasızların en fazla yaşadıkları ortamlar genelde bu hafif loş ışıklı kaya altları.
Denizanası, Rhizostoma pulmo, Akdeniz’in en büyük denizanasıdır. Kuzey Ege kıyılarında, özellikle Ayvalık’ta, yaz aylarında kalabalık gruplar oluşturarak gezerler. Kimi zaman zehrine bağışıklığı olan istavrit ve akya yavruları içerisine saklanır. Büyük cüsselerine rağmen insanlar için zararlı değiller. Zira gerçek yakıcı tentakülleri bulunmaz.
Sarı Germe’de fotoğrafı çekilen deniz lalesi, Actinia equina, sığ sularda sekiz metre derinliklere kadar yaşayabilen bir anemon. Yüzeye yakın yerlerde yaşayanları, sular çekildiğinde kollarını içeri çekerek susuzluğa dayanabiliyorlar. Bu durumda küçük parlak bir domatese benzedikleri için, deniz domatesi de deniliyor. Anemonlarda ender görülen bir davranış olmakla beraber aynı mekanda bulunan bireyler birbirlerine saldırıp, rakiplerini ortamdan kovalayabiliyorlar.
Bodrum civarında fotoğrafı çekilen Türk Lapini, Thalassoma pavo, Akdeniz’in sıcak sularında daha fazla görülen en renkli balıklardan biridir. Fırsatçı bir etçil olmakla beraber daha çok küçük kabuklularla beslenir.
Gökkuşağı lapinleri, Coris julis, sığ sularda alg ve süngerlerin kapladığı kayalıkların çevresinde yaşayan bir tür. Ayvalık kıyılarında çekilen fotoğrafta yakın planda görülenlerin tamamı dişi. Yaşamlarının ileriki döneminde dişiler erkeğe dönüşecek. Geceleri kumun altında saklanırlar. Sular soğuduğunda yine kumun altında kış uykusuna yatarlar ve su ısısı 16 C oluncaya kadar çıkmazlar.
Halk arasındaki adı ‘Karabaş’ olan Tripterygion tripteronotus, Akdeniz’e özgü. Bizim bütün denizlerimizde, özellikle Ayvalık civarında, kıyıda sığ kayalık alanlarda görmek mümkün. Dişiler gri kahverengi, erkekler siyah başlı ve parlak kırmızı renkli ve mavimtrak yüzgeçli. Dişileri fark etmek zor, ancak erkekler hemen göze çarpıyor.
Fethiye körfezi ve çevresi, tektonik hareketlerin oluşturduğu büyük çöküntülere sahip. Kimileri o kadar geniş ve büyük ki, sürekli karanlığın yarattığı yaşam alanı, gece aktif olan canlılar tarafından paylaşılmış.
Sarı mercan, Leptopsammia pruvoti, Fethiye Körfezi gibi, sığ suların güneş görmeyen kuytu mekanlarının sık görülen canlılarıdır. Akıntının bol olduğu anlarda açtığı tentaküllerle gelen besinleri toplar.
Uzakname çıktı
Birçok okurum gezilerimi anlattığım bir kitabım olup olmadığını sorup duruyordu. Artık gururla söyleyebilirim ki kitabım sonunda çıktı. Adı: ‘Uzakname’. Bu kitapta, isminden de anlaşılacağı gibi uzak gezilerim yer alıyor. Biraz kendi kendimin reklamını yapmış gibi oldum ama bağışlayın. Haberiniz olsun istedim.