Fırat’ın başlangıcı Karasu

Sıcaklar ve kuraklık haberleri bunaltmaya devam ediyor. Deniz kıyıları da sıcağa karşı çözüm değil.

Hatta insan kızgın kumların üstünde daha da bunalıyor. Sıcaklardan kaçmanın tek yolu, serin rotaların peşine düşmek. Atlas gezgini Cüneyt Oğuztüzün, sizlere hem serin hem de bol sulu bir rota sunuyor. Oğuztüzün’ün anlattığı Karasu, Fırat Nehri’nin başlangıç kollarından biri. Erzurum’da doğup Erzincan’a geçiyor ve Keban Baraj Gölü’ne dökülüyor.

Erzurum’un Güngörmez Köyü’nden geçip, Dumlu Dağı’na tırmanmaya başladım. Yüksek düzlüklere ulaştığımda, yol çeşitli yönlere dağılan belli belirsiz izlere dönüştü, ancak traktörlerin gidebileceği bir hal aldı. Hakkari’den gelen göçer aşiretleri bu yıl erken döndükleri için koca dağ, şimdi ürkütücü bir ıssızlığa bürünmüştü. Göçerler kalsaydı burası şimdi şen şakrak bir yer olurdu.

Erzurum Ovası’nın kuzeybatısında kabaran, zirvesi 3 bin 169 metreye ulaşan Dumlu Dağı, Fırat’ın doğduğu yer kabul ediliyordu. Fırat’ın ana başlangıç kolu Karasu, dağın 2 bin 550 metresindeki Dumlu Baba pınarından çıkıyordu. Zahmetli yolculuğun ardından bu noktaya ulaşıyordum. Dumlu Baba, kaynağın koruyucu erenlerinden biriydi; mezarının da bu mevkide bulunduğuna inanılıyordu.

Soğuk ve lezzetli suları şifalı sayılan pınarın başında hálá adaklar adanıp, kurbanlar kesiliyordu. Derin geçmişten gelen efsanelerle örülmüş bir kutsallıktı bu. Tıpkı Nil gibi Fırat da insan düşüncesini her zaman etkiledi; ilk kaynaklarının bulunduğu yöreler önemli sayıldı. Horasan’dan gelen Türk evliyası Dumlu Baba’nın, bu kaynağın yakınlarına yerleşip, dergahını kurması boşuna değildi.

Dağdan çıkan "Dumlu Suyu", Erzurum Ovası’nı geçtikten sonra "Karasu" adını alıyordu. Ancak halk arasında "Karasu" adeta unutulmuştu. Yörede genellikle "Fırat" olarak anılıyordu. Dağlardan Erzurum Ovası’na inen Karasu, batıya yolculuğunu sürdürüyordu. Tarihi Kağdariç Köprüsü’nü geçtikten sonra aldığı kollarla gerçek bir çaya dönüşüyor, ardından 60 kilometre uzunluğundaki Aşkale Boğazı’na giriyordu.

Karasu’nun suladığı Tercan Ovası, adını Erzincan’ın en doğudaki ilçesinden alıyordu. Tercan ilçesi tarihte, "Mama Hatun" adıyla da biliniyordu. Saltukoğulları hükümdarı İkinci İzzeddin Saltuk’un kızı Mama Hatun, 1191’de beyliğin yönetimini devraldı. Yaklaşık 10 yıl beyliğe hükmetti, sonra Tercan’a yerleşti. Burada Hatun’un yaptırdığı çok sayıda eser bulunuyordu. İyi korunmuş kervansaray ve muhteşem türbesi, ilçeyi yörede önemli bir durak haline getiriyordu.

BİTMEYEN BOĞAZLAR

Karasu Vadisi’nin yükseklerine yerleşmiş Erzincan’a bağlı Otlukbeli’ne ise Tercan’dan ayrılan yolla gidiliyordu. İlçe 1473’teki Otlukbeli Savaşı’nın yapıldığı yerde kuruluydu. Erzincan’ın, belki de tüm Türkiye’nin en küçük ilçe merkeziydi. Bir tane lokantası vardı ama, yemek yiyebilmek için önce lokantacıyı bulup getirmek gerekiyordu...

Tercan Ovası’nı bitirirken Tuzla Çayı’nı alan Karasu, tekrar batıya dönerek Sansa Boğazı’na giriyordu. Erzurum-Erzincan karayoluna paralel uzanan bu boğazda hızlı, sert düşüşler yapan çay, coşkun bir şekilde akıyordu. Bu bölüm, doğa sporlarında ağırlığını giderek daha çok hissettiren Erzincan için önemli bir turistik değerdi. Yaklaşık otuz kilometre süren boğazdan kurtulan Karasu, yolu üzerindeki son düzlüğe, Erzincan Ovası’na açılarak sakinleşiyordu.

Karasu, ovanın son bulduğu yerde de Kemah Boğazı’na giriyordu. Bundan böyle ova yüzü görmeyecek Karasu, Munzurlar’a sokuldukça daha da derinleşen bir dizi boğaz ve kanyondan geçerek, Keban Baraj Gölü’ne karışacaktı.

Erzincan’a bağlı Kemah ilçesi, Karasu Vadisi’nin biraz genişleyen bölümüne sıkışmıştı. Sırtını verdiği kanyon duvarının üzerinde, yapım tarihi bilinmeyen kale kalıntıları vardı. Küçük ilçe merkezi aslında Hititler’e kadar uzanan zengin bir tarihe sahipti. Derin bir geçmişe tanıklık eden kalenin, sadece birkaç kapısı ve burcu ayakta kalmıştı ama kente, vadiye, kanyona ve Munzurlar’a hakim manzarası için ziyarete değiyordu.

Kemah ile Kemaliye arasında sessiz bir istasyon olan İliç, Karasu kıyılarındaki yerleşimlerden biriydi. İlçeye demiryolu 1938’de gelmişti. Dumanlar çıkararak üzerlerine gelen ilk kara treni gördüklerinde dehşete düşüp kaçışan çobanların hikayeleri hálá anlatılıyordu. İliç yakınlarında biraz genişleyen vadide batıya doğru akan çay, Bağıştaş Köyü’nde yeniden dar kanyonlara girmeye başlıyordu. İleride Divriği çevresinin sularını toplayan Çaltı Çayı’nı aldıktan sonra da, ani bir kıvrılışla güneye, Kemaliye’ye dönüyordu.

ÖZEL BİR DİYAR

Kemaliye, Karasu’yu taçlandıran son yerleşimdi. Eski adı Eğin olan ilçe, Karasu Vadisi’nin en güzel manzaralı köşesine yerleşmişti. Yemyeşil bağ ve bahçeler içindeki Kemaliye, kendine özgü mimarisi ve kültürüyle insana gerçekten özel bir diyarda bulunduğunu hissettiriyordu. Bu durum sadece ilçe merkezi için geçerli değil, her biri mücevheri andıran köyleriyle bir bütün oluşturuyordu Kemaliye.

Kemaliye’den sonra nihayet yolculuğunun sonuna yaklaşıyordu Karasu; Keban Baraj Gölü’ne karışmaya başlıyordu. Barajın yapımından önce Karasu, Keban ilçe merkezinin 10 kilometre kadar kuzeyinde Murat’la birleşiyor ve Fırat’ı oluşturuyordu. Ama artık her iki kol da Keban Baraj Gölü’ne dökülüyor. Doğrudan Murat Nehri ile birleştiği dönemde uzunluğu 460 kilometreyi bulan Karasu günümüzde 360 kilometreyi inmişti. Dumlu Dağı’nın yükseklerindeki bir pınarın oluşturduğu havuzcukta başlayan yolculuk, dev bir baraj gölünde sona eriyordu...

Eğer sıcaktan ve susuzluktan bunaldıysanız yukarıdaki rotayı izleyin. Kanyonların serinliği, köylerin, kasabaların güzelliği, gürül gürül akan nehirlerin sesi sizi bir süreliğine rahatlatacaktır.

ATLAS’TA BU AY

Eğlenen şehir İSTANBUL: Geceye uyanıyor İstanbul; her gece bir eğlence hengámesi sarıyor şehri. Caddeler, sokaklar, meydanlar; konser salonları, gece kulüpleri, barlar, meyhaneler dolup taşıyor. Gece hayatının enerjisi, çekiciliği ve çok renkliliği, İstanbul’u giderek rakipsiz kılıyor. Atlas son sayısında İstanbul’a başka gözle bakıyor.

Düş Uçuşu: Akdeniz’le Anadolu’nun kucaklaştığı Ölüdeniz Lagünü... Konya ve Isparta arasında uzanan Beyşehir Gölü; Türkiye’nin en büyük tatlı su varlığı. Atlas ayağını yerden kesti; onlara bir martının, balıkçılın, şahinin gözleriyle baktı ve bir coğrafya düşüne tanık oldu.

Gölgesiz Kent: Nevada eyaletinde, Mojave Çölü’ne neon ışıklarıyla çizilmiş bir kent Las Vegas. Gölgesi yere düşmüyor. Ortaçağ şatoları, Mısır piramitleri, Venedik kopyalarıyla eğlence kentine dönüştüğünden beri kimse onun girdabından kurtulamıyor.

Habur’dan Süleymaniye’ye: Fiilen üçe bölünmüş bir ülkenin üçüncü parçası Kuzey Irak. Durum şimdilik sakin ama tedirginlik ve korku giderek burada da en güçlü duygu haline geliyor. Atlas, Habur Sınır Kapısı’ndan girerek Süleymaniye’ye kadar Kuzey Irak’ı boydan boya kat etti.
Yazarın Tüm Yazıları