Paylaş
Şöyle konuştu: “On yıllar boyunca Türkiye, yapay tartışmalarla, sanal korkularla, kendi milletini iç düşman ilan eden ‘Cumhuriyet tehlikede’, ‘laiklik elden gidiyor’, ‘irtica geliyor’ diyerek paranoya üreten bir zihniyetle enerjisini heba etti.”
Başbakan’da seçici algı var elbette, “Bu kış komünizm gelecek”, “Misyonerler milleti dinden çıkaracak” gibi eskide kalmış korkuları ihmal etmiş.
Bir de günümüzün “paranoyaları” var tabii!
“İçimize sızan bizden olmayan birileri tarihimizi çarpıtarak bizi yok edecekler” bunlardan biri meselâ!
Bir televizyon dizisi seyredenin milli kimliğini yitirebileceğine ilişkin olarak yayılan korku!
Konserde bir bira içen gencin alkolik olacağına ilişkin yayılan korku!
Başını kaldıranı “Ergenekoncu” diye yaftalamak!
İnsan haklarından söz edenin bölücü olması!
Bunlar da bu dönemin paranoyaları ve bu paranoyanın baş imalatçısı da Türkiye’nin yıllardır paranoyakça korkular içinde vakit kaybettiğini söyleyen kişiden başkası değil!
Devirler değişiyor, iktidarlar değişiyor, ama bir gerçek hiç değişmiyor.
İstiklal Marşı, “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” diye başlayan bir ülkenin halkı sürekli bir şeylerle korkutuluyor.
Maşallah biz de korkmaya pek eğilimliyiz zaten.
Sesi yüksek çıkan birisi ortaya atılıp da bir öcü ile bizi korkutmaya kalktığı zaman sus pus olup bir kenara saklanmaktan başka bir şey yapmak aklımıza gelmiyor.
Her dönemin egemenleri de bu huyumuzu bildiği için bizi korkutacak yeni yeni öcüler bulup, piyasaya sürebiliyorlar.
Ne yalan söyleyeyim, halkımızın bu ruh durumu da beni korkutuyor!
Cansız manken deyip geçme, günaha girme!
İNOVASYON Haftası etkinliklerinde bir sergi de açıldı. Taraf’ın haberine göre Başbakan’ın “olay yerine” gelmesinden önce yetkililer bu nedenle büyük bir panik yaşamışlar.
Haber şöyle: “Başbakan’ın gelişi öncesinde fuardaki moda ürünleri ve çıplak, cansız mankenler aşırı müstehcen oldukları gerekçesiyle kaldırılırken, ürünlerin sergilendiği cansız mankenlerde de Başbakan’ın huzuruna çıkarılmadan önce değişiklikler yapıldı. Mankenlerin kafası, kolları ve bacakları kesilirken, üzerleri de kumaşlarla örtüldü.”
Cansız çıplak mankenleri görünce telaşa kapılan ve “Bunlar müstehcen” diyen kişi Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı imiş.
İnovasyon, yaratıcı yeniliklerin ticarileştirilmesi için kullanılan bir kelime.
TİM de İnovasyon Haftası çerçevesinde böyle inovatif ürünlerin sergileneceği bir tür fuar da düzenlemiş.
Türkiye’nin en önemli ihraç ürünü tekstil olduğu için tekstil ürünleri de bu sergide yer almış.
Normal olarak bunlar cansız vitrin mankenlerine giydirilmiş.
Ama TİM Başkanı, “Başbakan bunları müstehcen bulabilir” diyerek mankenlerin kollarını, bacaklarını, kafalarını kestirmiş. Göğüslerini kestirirse iyice tuhaf kaçacağı için onlar da kumaşlarla örtülmüş.
TİM Başkanı, korkmakta haklı bana sorarsanız. Memleketimizin İslamcılarında bu cansız mankenleri müstehcen bulma potansiyeli var çünkü.
Ve eğer bu önlem alınmamış olsaydı, kim bilir başına ne haller de gelirdi!
Onun için hep söylüyorum: Bu tiplerin civarındaki kadınların sıkı sıkıya örtünmelerinde kesinlikle yarar var!
Bir cansız vitrin mankenine bakarken bile çıplak kadın algılayandan kaçınmak gerek!
Utanç tablosu
İNSAN Hakları Derneği, son 11 ayı kapsayan insan hakları ihlallerini bir raporda toparladı.
Geçtiğimiz 11 ay içinde ileri demokrasi getirildiği söylenen ülkemizde 506 işkence, 35 yargısız infaz, 19 faili meçhul, 216 kadın cinayeti yaşanmış. 301 kişi de sırf düşüncesini açıkladığı için ceza almış.
Cezaevlerinde 69 kişi, gözaltında da 9 kişi hayatını şüpheli şekilde kaybetmiş bulunuyor. İş kazalarında yaşamını yitirenlerin sayısı ise 815!
Gerçek bir utanç tablosu!
Normal bir demokraside, böyle bir tablodan sonra ne içişleri bakanı görevinde kalabilirdi, ne de emniyet genel müdürü!
Ama bizde yaprak bile kımıldamıyor, gazetelerin çoğunda bu haber kendisine iki sütun yer bile bulamıyor!
Dün Radikal’de işkence ve kötü muamelenin neden bu ülkede bir türlü önlenemeyeceğini anlatan haberlerden biri daha manşetteydi. Karakolda iki genci
dövmek için polisler sıraya girmişler. İki saat, odaya giren dövmüş, çıkan dövmüş, yüzleri gözleri kan içinde kalmış.
Daha sonra da gençlerin yakınları, hastanede iki polise saldırmışlar ve onlar da polisleri dövmüşler.
İki tane açık suç var: Polislerin vatandaşları dövmesi ve vatandaşların polisi dövmesi.
Sonuç: Polisi dövenlere haklı olarak iki ayrı dava açılmış, vatandaşları döven polislere dava açılmamış, soruşturma sürüyor!
Böyle bir ülkede işkence ve kötü muamele önlenebilir mi?
Paylaş