Yeni bir kariyerin ilk dakikaları

Şu sorunun yanıtını hiç bulamamışımdır: Yaz tatilini geçirebileceğiniz herhangi bir yer İstanbul’dan daha iyi olabilir mi?

Elbette trafiği, gürültüyü yok saymıyorum. Ama yemekse en iyi lokantalar, eğlenceyse en iyi eğlence yerleri, denizse deniz, havuzsa havuz! Hepsi var İstanbul’da.
Geçen cumartesi bu sorunun yanıtını aradım. İşsiz güçsüz bir turist gibi dolandım durdum. Kapalıçarşı’ya bile gittim, Sevan’ın sanat eseri yüzüklerini elledim. Sonuç: Daha iyi bir yer bulmak mümkün ama İstanbul da kolay bulunur bir yer değil!

Gece de Açıkhava’daki Sezen Aksu Konseri’nin ardından arkadaşlarla birlikte soluğu Cahide’de aldım.

Cahide’nin tam orta yerinde neredeyse yüz yıllık bir ağacın üstüne kurulmuş bir DJ kabini var. Basit bir merdivenle çıkılıyor.

Ve DJ’lik kariyerim de o merdivenden yukarı çıkmamla birlikte başladı.

Değerli "tanışım" Geveze, dünyanın bu işten en çok para kazanan insanı Bay J ve diğerleri artık ciddi bir rakipleri olduğunu bilsinler diye anlatıyorum bunu.

Cahide’nin DJ’lerinin izniyle göbek atmaktan bitap düşmüş kitleye önce bir Amy Winehouse çaldım: Rehab! Zaten yukarıdan bakınca hiçbirinin bir tedaviye ihtiyaçları olmadığı da anlaşılıyordu. Sonra Duffy!

Bir disk çaların arkasında durup, aşağıda eğlenen yüzlerce insana bakıp "Ne çalarsam daha çok eğlenirler" diye düşünmek, bir şarkı bulmak ve sonra o şarkının aşağıda yarattığı dalgalanmayı izlemek gerçekten muazzam! İnsana tarif edilmesi güç bir iktidar duygusu veriyor.

Sonra bir yaklaşık yarım saat bu duygunun tadını çıkardım. Baktım çok dans ediliyor, biraz ağırlaştırdım, romantik duyguların da farkına varabilsinler diye.

Aralara Türkçe şarkılar da koydum. Tatillerini hep İstanbul’da geçiren Yorgo Kırbaki için (doğum günün kutlu olsun Yorgo!) "Armut dalda, kız balkonda sallanır" çaldım mesela. Kendim için "A benim avanak, arızalı, arsız gönlüm" diye başlayan "Kahpe kader"i! Cahide’deki arkadaşlarım için de "Kaleden top atarlar"! İstek şarkıları da geldi ama "Ne çalacağını bilen bir DJ bu tür şeylere iltifat etmez" diyerek, aldırmadım!

Sonunda medyaya da düştüm. Medyatava’da "Ağaçlara tırmanıp şarkı söylediğim" yazıldı ama DJ’ler şarkı söylemezler, ben de söylemedim tabii ki!

Gecenin sonunda eve dönerken kararımı verdim: İstanbul tatil geçirmek için çok yorucu!

İzninizle bir hafta bu köşe boş kalacak. Ben denizlerde dalgalarla ve rüzgárla yarışmaya gidiyorum.

A lady of certain age!

GEÇEN gece geç saatlerde Radyo Eksen’de bir şarkı dinledim. Sonradan fark ettim ki sık sık çalınıyor, belli ki oralarda bir yerde bir "ruh ikizim" var.

Dağılalı çok zaman olan Divine Comedy grubunun bir şarkısı bu: "A lady of a certain age."

Bu şarkıyı ilk kez o gece dinledim ve "hastası oldum".

Eskiden olsa bu şarkıyı bulacağım diye göbeğim çatlardı ama şimdi I-tunes’a bir tık yetiyor.

Şarkı "belli bir yaşa gelmiş İngiliz bir kadından" söz ediyor.

Komplocu bir göz kırpışıyla kendisine içki ısmarlayan erkekleri şaşırtacak gerçeği, yaşını söyleyen bir kadın!

Yaşını söylemeye korkmuyor çünkü yaşanmış her yılın bir değeri olduğunu bilecek bir bilge!

Görmüş, geçirmiş, krallarla, yıldızlarla arkadaşlık etmiş, şık marka giysiler içinde, káh Cote D’Azure’da, káh Cap Ferrat’da, káh Capri’de dolaşan bir kadın.

Çocuklar büyümüş, sevgilisiyle Marsilya’ya kaçan koca geride kalmış.

Yüzündeki çizgilerde yaşamın bin bir türlü anlamını saklayan bir kadın.

Yeğenim bana bir internet adresi verdi. Siteye girdiğinizde karşınıza çıkan kutulara gerekli bilgileri girdikten sonra bir "tık" ile geriye ne kadar ömrünüz kaldığını gösteren bir site.

Elbette ortalama yaşam beklentileri üzerinden çalışan bir program ve yaşamda neyin ne zaman olabileceğini bilebilmek durumunda değil.

Stephen Hawking’in deyişiyle "Tanrı’nın evreni yaratırken bazen zar attığını, bazen de o zarı kimsenin göremeyeceği bir yere attığını" o program nereden bilsin? Kuantum mekaniğinden nasıl haberdar olsun?

Ama ürkütücü. Kalan ömrünüzün "şu kadar yıl, bu kadar ay, bilmem ne kadar gün, x saat, y dakika ve z saniyelerini" gösteriyor. Sonunda da saliseler var! Öyle bir hızla geri dönüyor ve zamanın nasıl bir devinimle akıp gittiğini kafanıza öyle bir çakıyor ki insan o anda her şeyi bir kenara bırakıp "yaşama dönmek" istiyor!

A lady of certain age’i dinlerken o programda bana verilen ortalama ömrü hatırladım.

"A man of certain age" olmama daha çok zaman var diye düşünüyordum, meğerse o kadar bile ömrüm yokmuş!

Şimdi yazının burasında durup kolunuzdaki saatin saniyeleri gösteren koluna bakmanızı öneriyorum.

Nasıl, hızla ilerliyor değil mi?

O halde o koltukta hálá neden oturuyorsunuz?
Yazarın Tüm Yazıları