Paylaş
Bunu niye yapıyor, biliyoruz.
Milletvekili yemininde “Büyük Türk milleti önünde namusum
ve şerefim üzerine
ant içerim” diye bir cümle var ve Zana da Türkiye’de, Türklerden başka milletlerin de olduğuna dikkat çekmek istiyor olmalı.
Düşündüğü şeyi bizlere aktarmasının yolu bu değildir elbette.
Yeminin nasıl yapılacağı Anayasa’da yazılı ve o yazılı metni herkesin kafasına göre değiştirmesi kabul edilebilir
bir şey değildir.
Yemini Anayasa’da yazıldığı gibi okumadığı sürece milletvekili görevine başlayamayacağını biliyor olmalı.
Seçime girmeden önce, seçilirse o Anayasa’ya göre yemin edip göreve başlamak durumunda olduğunu da biliyordu.
Madem bunu yapmayacaktı, neden seçime girdi?
Zana’ya düşen de yemin edip görevine başladıktan sonra bu yemin metninde uygun görmediği bölümü değiştirmek için TBMM içinde çalışmaktır.
Siyaset, sorunları çözmek için yapılır, bunu milletvekillerinin hepsinin aklında tutması gerekir.
Öte yandan bu nedenle koparılan gürültünün de “ikiyüzlü” bir davranış olduğunu hatırlatmak isterim. Özellikle AKP sıralarından koparılan gürültüyü kastediyorum.
Cumhurbaşkanı, seçildiği günden beri Anayasa’yı açıkça ihlal ediyor.
Namusu ve şerefi üzerine tarafsızlık yemini etti, bunu çiğniyor.
Başbakan’ın görevlerine müdahale ediyor, onun yetkilerini kullanmaya çalışıyor.
Seçildiği gün partisi ile ilişkisini kesmesi gerekiyordu, yemin törenine kadar bunu yapmadığı gibi bir de partisinin kongresine katıldı, konuşma yaptı.
Bütün bunlara ses çıkarmayanların, Zana’yı yemin
metnini Anayasa’da yazıldığı gibi
okumadı diye eleştirmeleri, kusura bakmayın ama
komik oluyor.
Duygulanmadan önce düşünmeli
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, partisinin il başkanları ile yaptığı toplantıdaki konuşmasında, PKK ile mücadele eden askerlere de teşekkür etti.
Ve bir anekdot anlattı, şöyle:
“Günlerce Oramar tepelerini teröristlerden temizlemek için mücadele eden ve rahat döşek görmeyen askerlerimize, komutanlarımız, ‘Nöbet değişimi geldi, sizi başka yerlere göndereceğiz’ dediklerinde telsizden gelen cevap şuydu: Hedeflediğimiz tepelere bayrağımızı dikmeden kimse bizi geri çağıramaz.”
Başbakan’ın bu sözlerini okuyunca haritayı önüme açtım, Oramar tepeleri ile ilgili bilgimi kontrol ettim.
Oramar Dağları’nın bulunduğu bölgenin Şemdinli’ye yakın olduğunu hatırlıyordum, emin olayım istedim.
Evet, bildiklerim doğruymuş, Oramar Dağları, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer alıyor.
Askerlerimizin, dağlara bayrağımızı dikmek istemeleri ve bu görevi yerine getirmeden geri dönmeyi reddetmeleri takdir edilecek bir davranış.
Ama sorun şu ki o bölge zaten Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ve zaten o bayrak orada olmalıydı.
Ne oldu da oraları “işgale” uğradı ki askerler günlerce savaşıp bayrağı tekrar dikmek zorunda kaldılar?
Ne olduğunu biliyoruz:
AKP iktidarında, “barış süreci” diye PKK’nın hareketleri
uzun süre görmezden gelindi, onlar da ellerini kollarını sallayarak oralarda hâkim oldular.
AKP, “barış süreci” dediği şeyin ayrılmaz ve en önemli parçası olan demokratikleşmeyi hiç gündeme getirmedi ama seçim hesaplarıyla Apo ile pazarlık eder görünüp buna neden oldu.
Başbakan kusura bakmasın ama bu sözlerle duygulanmadan önce hatayı nerede yaptıklarını düşünüp özür dilese daha doğru olurdu.
Hükümeti Davutoğlu mu kuracak, Saray mı?
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu’nu yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi.
Hatırlayacaksınız, 7 Haziran seçiminden sonra görevlendirmeyi yapmak için TBMM Başkanlık Divanı’nın oluşturulmasını beklemişti.
Oysa bizde yazılı bir kural olmasa da gelenekler, en çok oyu alan partinin liderine milletvekillerinin yemin töreninden sonra görevi vermeyi gerektiriyordu.
Ama o zaman bir koalisyon kurulması söz konusuydu ve Cumhurbaşkanı da bunu engellemek ve süreyi daraltıp erken seçime gitmek için görevlendirme yapmayı geciktirmişti.
Sonrasını da Davutoğlu yürüttü, CHP’yi 35 gün oyaladı, MHP’ye koalisyon teklifinde bile bulunmadı.
Böylece zaten bildiğimiz bir şey, tarihin huzurunda da kanıtlanmış oldu.
Şimdi merak konusu kurulacak yeni hükümetin, kimin hükümeti olacağı.
Hükümet, Saray’ın ağırlığını mı taşıyacak, yoksa Davutoğlu, seçim kazanmış bir lider olarak milletin kendisine verdiği emaneti titizlikle koruyarak, kendi hükümetini mi kuracak?
Bunu görmek için de çok beklemeyeceğiz.
Eğer hükümette Berat Albayrak, ekonomi üzerinde daha ağırlığı olan bir bakanlık kapar, Ali Babacan da ekonomiden uzak tutulursa, bileceğiz ki hükümet Saray’ın hükümeti.
Bakalım, Davutoğlu, Ali Babacan için hangi rolü düşünmüş?
Seçim için gerekli bir vitrin süsü mü, yoksa ekonominin kaptanlığı mı?
Paylaş