İNGİLTERE’de Kraliyet Ailesi, kendilerine geçen sene yabancı devlet adamları tarafından verilen armağanların bir listesini açıkladı.
Geçen sene yabancı devlet adamlarından 274 parça hediye alan Prens Charles ve eşi Camilla’nın hediye listesinde en önemli yeri Orta Doğu ülkeleri liderlerinin verdikleri armağanlar tutuyor.
Kuveyt Şeyhi kolye, broş ve kemer armağan etmiş. Katar Şeyhi kolye ve dört şişe parfüm.
Değişik Arap ülkelerinden de yerel giysiler, üstü mücevherlerle süslü kılıçlar, bilezikler, atlar gibi değerli armağanlar verilmiş.
Bir kere daha ortaya çıkıyor ki Arap ülkelerinde, yabancı devlet adamlarının eşlerine mücevher ağırlıklı, değerli hediyeler vermek bir gelenek.
Bizim de zaten dikkatimizi Ekvador Devlet Başkanı’nın eşine Suudi Kralı’nın armağan ettiği değeri yüz binlerce doları bulan elmas ve pırlanta takılar çekmişti.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a da bunu sormuştum: Eşlerinize böyle değerli mücevherler verildi mi, verildiyse beyan edildi mi ve bu hediyelerle ilgili nasıl bir işlem yapacaksınız?
Cumhurbaşkanı, gazetecilerin sorusuna genel bir yanıt verdi ve verilen hediyeleri ileride nasıl değerlendireceğini düşündüğünü anlattı.
Biliyorsunuz, kamu görevlilerinin yabancı devlet adamlarından aldıkları hediyeleri ne yapacaklarına ilişkin bir yasal düzenleme mevcut.
Ortada böyle bir yasa varken, Cumhurbaşkanı’nın neyi düşündüğünü pek anlayamadım.
Üzerine dört tane yazılı soru önergesi verilmiş, gazetelerde günlerdir yazılıp çizilen bir konuda Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın sessizliklerini ise açıklayabilmek mümkün değil.
Ortada utanılıp, saklanacak bir şey mi var?
Fotoğraftan yansıyan Türkiye gerçeğiydi
DÜN Hürriyet’in İstanbul baskısının 3. sayfasında Türkiye’nin gerçek durumunu hepimizin gözünün içine sokan bir fotoğraf yayımlandı.
Ben gazeteyi okurken güneş doğmuştu ve her zamanki koltuğumda sırtımda kazağım, elimde çayım, sıcacık bir ortamda oturuyordum ama fotoğrafa bakarken iliklerime kadar üşüyüp, titrediğimi hissettim.
Fotoğraf Ağrı’nın, Eleşkirt İlçesi’ne bağlı Goncalı Köyü’nde çekilmişti. Haber, köy muhtarının çabalarıyla köyde okula gitmeyen kız çocuğu kalmadığını anlatıyordu.
Yerler karla kaplıydı. İnce bir kar yağdığı görülüyordu. Hava neresinden baksanız sıfırın altında olmalıydı.
Okulun önünde topluca duran öğrencilerden sadece dört tanesinin üzerinde, o havada giyilmeye uygun parka benzeri bir şey vardı. Çocukların çoğu, gömleklerinin üzerindeki ince bir süveter ile duruyordu. Bir iki tanesinde de kazak vardı. Birçok çocuğun üzerinde önlükten başka bir giysi yoktu.
Yüzlerinde, mutlu olduklarını gösteren bir ifade vardı ama hepsinin üşüdüğü çok belli oluyordu. Omuzlar kalkmış, boyun içeri çekilmiş, gömleklerin kolları elleri koruyacak şekilde çekiştirilmişti.
Makro ekonomik göstergeler, istatistikler, hükümet mensuplarının açıklamaları ne anlatırsa anlatsın, bu fotoğraf Türkiye’de milyonlarca insanımızın durumunu hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde gösteriyordu.
Siz bu yazıyı sıcak işyerinizde ya da evinizde okurken, oralarda bir yerlerde yüz binlerce çocuk donuyor.
Biraz kulaklarımızı açsak dişlerinin takırdamasını da duyacağız ama bu gerçekle yüzleşmeyi gerçekten istiyor muyuz, bilemiyorum.
Halk, Cumhurbaşkanı’nı uyardı
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün TRT’de yayımlanan "icraatın içinden" söyleşisi, o gün en çok izlenen 100 programın arasına bile giremedi.
Bu tablo, Abdullah Gül’e karşı bir "uyarı" niteliğinde!
Belli ki halkımız, Abdullah Gül’ün "rol çalma hevesinden" pek hazzetmemiş.
Bizim anayasal düzenimizde Cumhurbaşkanı, "icracı" bir durumda değildir. Siyasi kimliğinin de olmaması gerekir, çünkü yemini bunu gerektiriyor.
Durum böyleyken Cumhurbaşkanı’nın, televizyona çıkıp, gazetecilerin çeşitli konulardaki sorularını yanıtlaması ve günlük meselelerle ilgili görüşlerini açıklamak istemesinin tek nedeni var: Cumhurbaşkanı, Başbakan’ın görevlerinin bir bölümünü kapmak istiyor!
Kendisine seçimlerden önce çıkmaya pek hevesli olduğu o makamda sıkılacağı çok söylenmişti. Belli ki canı sıkılıyor ve icranın içinde kendisine bir alan yaratmaya çalışıyor.
Cumhurbaşkanı, halkın bu uyarısını dikkate alacak mı, zaman içinde göreceğiz.
Ama o bunu dikkate almasa bile Başbakan kısa süre sonra bu hevesten hiç hoşlanmayacaktır, buna kuşku yok.
Herkes Anayasa’nın kendisine tarif ettiği sınırlar içinde kalırsa, daha doğru olacak.