Paylaş
Başbakan’ın en usta olduğu iş bu zaten! Durduk yerde, ortada fol yok, yumurta yokken ortaya bir konu atıyor ve ondan sonra başlasın tartışma!
Memleketin çözülmesi gereken en acil sorunu bu muymuş diye düşünmeye bile fırsat kalmadan gündem değişiveriyor.
Başbakan, kuşkusuz ki kendisi de bütün bir nesli istediği ölçüler içinde “dindar” olarak yetiştiremeyeceğini biliyor. Bu açıdan, dünyanın başka yerlerindeki politikacılardan pek farkı da yok. Boş konuşuyor! Hitler’in, Mao’nun, Stalin’in yapamadığı “tek tip insan yetiştirme” işini, günümüzün dünyasında nasıl yapabilecek ki?
Öte yandan söylediği sözün “boş laf” olması önemini azaltmıyor tabii.
Başbakan, ağzından demokrasi sözünü düşürmüyor ama böyle boş bulunduğu anlarda da kafasının gerisindeki demokrasi ile bağdaşmayacak fikirleri de ağzından kaçırabiliyor.
Demokrasi fikrini yeterince içselleştirememiş olmasının bir sonucu bu.
Gerçek bir demokrat olmuş olsaydı, muhafazakâr düşüncelerine rağmen böyle bir sözü söylemeyi aklından dâhi geçiremezdi.
Bakın “yetmez ama evetçi” Murat Belge, www.t24.com.tr’de yayımlanan söyleşisinde bu durumu nasıl değerlendirmiş: “Erdoğan’ın bana göre birtakım diktatörce şeyler hayal etmesi, olmayacak bir konu değil, pekâlâ olabilir. Bence (demokrat) değil. Koşullar onu demokrasiden yana ve demokrasi için bazı tavırlar almaya zorluyor. Yoksa sindirilmiş bir uluslararası demokratik kültürü yok, demokrat eğilimleri var. Eminim ki kendisini demokrat olarak görmek istiyor. Bundan rahatsızlık duymuyor. Ama bir yandan dini koşullanmaları var.”
Nitekim Başbakan da söylediği sözün nereye doğru gittiğini geç de olsa fark edip, dün sözüne yeni bir açılım getirdi: “Dindar insandan çağdaş olamaz mı, hem çağdaş hem dindar olamaz mı bir insan? Bunlar dindarlığı ne anlıyor?”
Böylece tartışmayı daha güçlü olacağı bir alana çekmek istiyor, kim dindar bir insanın çağdaş değerleri de benimseyemeyeceğini iddia edebilir ki?
Ama sorun şu ki “dindarlık” çıtasını nereye koyacağız? Kime göre tarif edeceğiz? Bugün Türkiye’de bile Başbakan’ın dindarlığını yeterli bulmayan kim bilir kaç tarikat vardır!
Projeyi destekliyorum ama!
HÜKÜMETİN her yaptığı şeyi eleştirecek değilim tabii. Fatih Projesi kapsamında öğrencilere dağıtılmaya başlanan tablet bilgisayarlar ve sınıflara konulan etkileşimli tahtalar önemli bir gelişmedir. Başbakan’ı bu nedenle kutlamak isterim.
Proje çok önemli ve önemi oranında da üzerinde tartışmış değiliz maalesef.
Günlük abukluklar icat ederek, esas meseleleri gözden kaçırmakta üzerimize yok!
Bu proje çerçevesinde dağıtılacak tablet bilgisayarların ve etkileşimli tahtaların Türkiye’de üretilmesinin önemi üzerinde yeterince durmadık ve şu aşamada da böyle bir üretimin yapılabileceğini gösteren bir işaret yok. Bilim ve Teknoloji Bakanlığı bu konuda ne çalışmalar yapıyor, açıklanmalı.
Bu teknoloji ürünlerinin hızla eskidiği bir gerçek! Türkiye’nin dört sene sonra bir tablet mezarlığına dönmemesi için bu tabletlerin nasıl upgrade edileceği ile ilgili olarak da bilgilendirilmeliyiz.
Projede öğretmenlerin rolü küçümseniyor gibi görünüyor ve öğretmenlere verilen 15 saatlik eğitimin yeterli olmasını bekleyemeyiz. Milli Eğitim Bakanlığı bunun için ne yapıyor, açıklanmalı.
Tabletlerin kullanacağı yerli eğitim yazılımlarının geliştirilmesi için bir bütçe ayrıldı mı, bu işi kim koordine ediyor, açıklanmalı.
Neresinden baksanız 10 milyar liraya yakın bir bütçenin harcanacağı bu konu ile ilgili olarak ne iktidar partisinin, ne de muhalefet partilerinin bir çalışma yaptıklarını duyabilmiş değiliz.
Bunun alternatif maliyeti nedir? Eğitim sistemimizi tümüyle modernize etmeden, tablet bilgisayarlar dağıtarak eğitim sorunumuzu çözebilir miyiz, bilmiyoruz.
Ortada somut ve elle tutulur bir proje var ama öyle görünüyor ki hâlâ “kervan yolda düzülür” anlayışından bir adım ileride değiliz.
Rant varsa, siyasi uzlaşma da var!
ATATÜRK ’ün “Mevzubahis olan vatansa gerisi teferruattır” sözünü günümüze şöyle uyarlamamız gerekiyor: “Mevzubahis olan rant ise gerisi teferruattır.” İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin hiçbir konuda anlaşamayan AKP’li ve CHP’li üyeleri, Taksim Meydanı’nı yeniden düzenleyen proje için fikir birliğine vardılar!
Taksim’de trafik yeraltına alınacak, bugünkü “gezi” alanının olduğu yere eski Topçu Kışlası’nın bir benzeri yapılacak, meydan da böylece yayalara açılacakmış!
“Yayalar oraya nasıl gelecekler” gibi bir soru kalıyor geriye, ama o kadar kusur kadı kızında da olur tabii. Hıncal Uluç, dün Sabah’ta bununla ilgili olarak Başbakan’a bir açık mektup yazdı ve bu hatalı projenin durdurulmasını istedi. “New York Time Square, Londra Picadilly Circus, Paris Etoille Meydanı’nı oyuklar halinde düşünebiliyor musunuz? Etoille’a 12 büyük cadde açılıyor. ‘Oyalım’ diyen çıktı mı?” diye soruyordu.
Oralarda çıkmaz ama burada çıkıyor işte!
Hıncal Ağabey, Başbakan’a “Projeyi durdurun” dedikten sonra Taksim Meydanı Projesi için bir uluslararası yarışma açılmasını öneriyor. “Bu iş siyasetçilerin anlayacağı iş değil” diyor.
Hıncal Ağabey’in unuttuğu iki şey var: Birincisi, Başbakan, üçüncü Boğaz köprüsünün nereye yapılacağına bile kendisi karar verdi, uzmanları dinlemedi. Bunda mı dinleyecek? İkincisi, artık belli ki karar verilmiş, bir Müslüman kardeşimiz hafriyattı, tüneldi derken bu dünyadaki hayatını da kurtaracak. Başbakan bunu engellemek ister mi ki?
Paylaş