DÜN Hürriyet’in ekonomi sayfasında yayımlanan bir habere gülsem mi, ağlasam mı bilemedim.
Olay Yıldız Teknik Üniversitesi ile Twigy terliklerini üretip satan şirket arasında geçiyor.
Şirket, Yıldız’daki satış mağazasının restorasyonu sırasında mağazanın dışını kapatmak için bir reklám panosu asmış. Üzerinde "Yıldız Terlik Üniversitesi" yazan bir reklam panosu! Panoda ellerinde terlik tutan ve kafalarında kepler bulunan mankenlerin de bir fotoğrafı var.
Neresinden bakarsanız bakın komik, zekice hazırlanmış ve kimseye de hakaret etmeyen bir reklam bu.
Görünce gülüp geçeceğiniz bu reklám için Yıldız Teknik Üniversitesi şirkete "maddi kazanç sağlamak için haksız saldırı" davası açmış ve 15 bin lira tazminat kazanmış.
Mahkemenin bunda nasıl bir "haksız saldırı" bulduğunu anlayabilmeme olanak yok.
Ama bence mahkemenin kararından daha da önemli olan şey, üniversite gibi "açık fikirli" olması esas olan bir kurumun, bir espriyi mahkemeye taşıması!
Demek ki Yıldız’da işleri olanlar dikkat etmeliler, asacakları her tabela başlarının derde girmesine yol açabilir.
Bir üniversite, karşısına "terlik üniversitesi" tabelası asıldığı zaman küçülmez.
Üniversiteyi küçültecek şey verdiği eğitimin evrenselliğini kaybetmesidir, bir tür yüksek liseye dönüşmesidir.
Hayata ve kendisine bakarken tebessüm etmeyi bilmeyen, gülüp geçilecek bir espride bile tüyleri diken diken olan bir üniversite anlayışının, modern dünyada ne kadar yeri olabilir?
Kürtleri kim temsil ediyor?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Kars’ta yaptığı konuşmada "Güneydoğu’da DTP yüzde 24, biz ise yüzde 34 oy aldık" dedi.
Erdoğan’ın konuşma şehveti içinde daldan dala uçarak yaptığı konuşmasının içinde kaybolup giden bu cümlenin altını çizmek gerektiğini düşünüyorum.
Konu, "Kürt sorunu" diye tanımlayabileceğimiz meselede, bölge halkının meşru temsili ile ilgilidir.
DTP ve dolaylı olarak PKK, bölge halkı adına konuşma yetkisinin kendilerinde olduğunu düşünüyor.
Hiç kuşkusuz ki DTP, bu meselenin çözümünde önemli aktörlerden biridir.
Ancak bölge halkının neredeyse yüzde 75’inin de DTP’ye oy vermediğini, kendilerini temsile başka siyasi görüşlerdeki partileri de memur ettiğini akıldan çıkarmamak gerekiyor.
Yani sorun bir "diyalog" ise, bu sorumluluk sadece iktidar partisine ve etnik siyaseti reddeden öteki kesimlere düşmüyor.
DTP’ye de düşen sorumluluk var ve sorunu silahla değil, konuşarak çözebilmeyi sağlamak, diyalog ortamını yaratmak önemli ölçüde bu partiye düşen bir görev.
Bunun yolu da belli: DTP, dağ romantizminden kurtulup, sorunu konuşulamaz hale getiren silahlı mücadeleyi durdurmaya konsantre olmalıdır.
DTP ve Kürt siyaseti, silahlı bir örgütün elindeki rehine durumundan kurtulmadan bu konuda ilerleyebilmenin olanağı da pek görülmüyor.
Soruşturma çok hızlı yapılmalı
GENELKURMAY Başkanlığı’nda görevli bir subayın hazırladığı iddia edilen bir "memleketi karıştırma planı" geçtiğimiz hafta ortaya çıktı.
Genelkurmay Başkanlığı, belgenin etraflıca soruşturulacağını açıkladı, askeri savcılığı görevlendirdi. Onların ilk işi de belgenin içeriği ile ilgili olarak yayın yasağı konulmasını sağlamak oldu.
Bu yayın yasağının amacını anlayabilmek mümkün değil.
Belgenin içeriğini Türkiye’de okumayan kaldıysa bu ancak o kişilerin konuya ilgi duymamış olmalarındandır. Askeri savcıların, konu üzerinde fazla spekülasyon yapılmasını istememiş olmaları mümkün.
Ancak bu spekülasyonları bitirecek tek şey, çok hızlı bir soruşturma yürütmek ve gerçeği bütün yönleriyle kamuoyuna açıklamaktır.
Çünkü yayın yasağı bunu önlemeye yetmeyeceği gibi fısıltı gazetesinin olayı daha da büyütmesine hizmet eder.
Askerlik yapmış herkes bilir ki bu tür bir çalışma, bir tek subayın işgüzarlığı olarak ortaya çıkmaz.
Bu süreci başlatan ilk emirden itibaren meydana gelen gelişmeler, hazırlık aşamasındaki "fikir jimnastikleri" de dáhil olmak üzere izi kolayca sürülebilecek şeylerdir.
Söz konusu belgenin "sonradan imal edilmiş olma" olasılığını da gözden kaçırmadan, soruşturmanın hızla tamamlanması, demokrasimizin sağlığı için vazgeçilmez önemde.
Ve elbette iddia edildiği gibi belge birileri tarafından TSK’yı yıpratmak amacıyla hazırlandıysa bununla ilgili soruşturma da aynı hız ve ciddiyet içinde yürütülmeli.
"Askeri darbeden" kaçacağız denilirken bir "polis darbesine" yakalanmamak da aynı derecede önem taşıyor.