Umarım bu haber doğru çıkmaz!

SEFERBERLİK Bölge Başkanlığı’nın “kozmik odasında” arama yapan yargıcın “beni takip ediyorlar” diye kuşkulandığı askerlerin aşçı, marangoz, elektrik teknisyeni çıkması sanırım uzun süre esprilere yol açacak.

Haberin Devamı

Gerçi memleketimizin mizah yazarlarının ve çizerlerinin konu sıkıntısı çektiklerini düşünmemiz için bir sebep yok ama bu “takip ediliyorum” endişesi de kabul edelim ki iyi bir malzeme olacak.


Dün de bazı gazetelerde yargıcın arama yaparken “zehirlenirim” endişesi ile yemeklerini sefer tasıyla evinden getirttiği haberi vardı.


Evet, “Paranoyak olmanız, takip edilmediğiniz anlamına gelmez” diye bir sözün varlığından haberdarım elbette. Ama güvensizliğin bu kadarına ne isim verilmeli bilemiyorum.


Bir yargıç “beni zehirleyebilirler” diye düşünüyorsa ve üstelik bu korkuyu devletin önemli kurumlarından birinde yaşıyorsa, durum gerçekten vahim olmalı.


Kişisel olarak bu haberin doğru olmadığını düşünmek istiyorum.

Haberin Devamı


Ama doğruysa yargıcın kendisini güvende hissetmesi için her türlü maddi ve psikolojik desteğin sağlanması da şart!

 

Kırk katır mı, kırk satır mı?

 

DÜN neredeyse bütün gazetelerde Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın sözleri vardı.


Birleşik Arap Emirlikleri
gezisinde, insanların randevularını bile Türk dizilerinin yayın saatine göre ayarladıklarını öğrenen bakan bey, bunu “ticari bir fırsata çevirmek” istiyor. Bunun için de Türk dizilerinde kullanılan ürünlerin “Türk malı” olması için gayret sarf edilecek ve dizi yapımcıları bunun için teşvik edileceklermiş.


Zafer Çağlayan yeni bakan olmadı, daha önce de Sanayi’nin başındaydı.


Ama belli ki Türkiye’de adına “gizli reklam cezası” denilen bir uygulama olduğunu hiç duymamış.
Dizilerde, filmlerde “aman ceza yemeyelim” denilerek her türlü markanın üzerinin buzlandığını, hatta film çekilirken değişik numaralarla bunların kapatıldığını bilmiyor.


Bakan’ın sözlerine göre, yapımcılar çağırılıp “Bundan böyle Türk malı kullanacaksınız” diye talimat verilecekmiş, hatta belki bununla ilgili yasa, yönetmelik vs. de çıkartılabilirmiş.


Demek ki dizi yapımcıları şimdi “kırk katır mı, kırk satır mı” arasında bir tercih yapacaklar.

Haberin Devamı


Marka göstermeseler de ceza yiyecekler, marka gösterseler de!


Bu kadronun memleketin günlük meseleleri ile ilgili olarak ne kadar fikir sahibi olduğunun güzel bir örneği bu.

 

Halepçe için konuşmak BDP’ye düşmez

 

PKK’nın kentlerde kurduğu örgüte üye oldukları iddiasıyla yakalananların, Diyarbakır Adliyesi’nin bahçesinde elleri kelepçelenmiş şekilde toplandıklarını gösteren fotoğraf, kapatılan DTP’nin yerine kurulan BDP tarafından afiş haline getirilmiş.


Diyarbakır’da dev panolara asılan afişte sözünü ettiğim fotoğrafın altında “Dün Halepçe, bugün kelepçe” yazılı.


Bu görüntüleri, Türkiye’de kendisini “demokrat” diye tanımlayan her kesimden insan kınadı. Toplama kampı görüntülerini andıran bu fotoğrafa yol açanlar eleştirildi, sorumlu bakan istifaya bile davet edildi.

Haberin Devamı


Hiç kuşkum yok ki bu eleştiriler yerine ulaşacak ve benzeri görüntülere kolayca rastlamayacağız. Çünkü toplumumuzda “kötü muamele ve işkenceye karşı” bir ortak bilinç giderek gelişiyor ve kamuoyunun bu fotoğrafı böylesine bir tepkiyle karşılaması da bunun göstergelerinden biri.


Ama herhalde bu olayı Halepçe gibi bir suç ile eş tutmak da benzer bir tepkiyle karşılanmalı
.


Saddam
ve adamı “Kimyasal” Ali, Halepçe’de halkın üzerine zehirli gaz bombaları atıp, bir kenti çoluk çocuk demeden yok etti.


O gün o halkın yardımına koşan da Türkiye’den başkası değildi.


Bu BDP’nin sadece kafa karışıklığını değil, iki halk arasına bir kan davası da sokmaya çalıştığını gösteriyor
.

Haberin Devamı


Tarihsel olayları çarpıtıp, ondan bugün ile ilgili sonuçlar çıkarma çabası kimseye yaramadı.


BDP, Halepçe ile ilgili söz söyleme hakkına sahip olmak için, o kadar uzaklara gitmemeli.


Korucu köylerinde delik deşik edilen bebekleri, lojmanlarında öldürülen öğretmenleri, diri diri yakılan Mavi Çarşı kurbanlarını, belediye otobüslerinde molotofkokteyli ile yakılan masum insanları bir düşünmeli.


O cinayetleri eleştirmek bir yana “savaşın doğal sonucu” gibi sahiplenmekte tereddüt etmeyenlerin Halepçe için söz söyleme hakları da olmaz.

Yazarın Tüm Yazıları