Uçağa binince uçmuş tabii!

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Afrika dönüşünde gazetecileri etrafına toplamış, düşüncelerini açıklamış.

Haberin Devamı

Bizim liderlerimiz uçağa binince uçarlar biliyorsunuz!
Cumhurbaşkanı da uçmuş tabii, etrafına da “terbiyeli çocuklardan oluşan gazetecileri” topladığı için kimse “Çok uçtuk, hadi biraz da inelim” dememiş.
Başkanlık sistemine artık geçilmesi gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı, “Gelişmiş ülkelerin tamamına yakınında başkanlık sistemi var. Bu neyi gösteriyor? Demek ki bundan netice alınıyor” dediğinde de uslu uslu dinlemişler mesela.
Hiçbiri “Amerika’dan başka bir örnek verebilir misiniz” diye soramamış.
Oysa bu konuda iddiaya girseler kazanırlardı.
Mesela diyebilirlerdi ki “Başkanlık sistemi olan gelişmiş her bir ekonomiye karşı, parlamenter sistemle yönetilen gelişmiş beş ülke sayarım”!
Başlayalım mı: İngiltere, Almanya, Hollanda, İsveç, Finlandiya, Norveç, Kanada, Avustralya, Belçika, Lüksemburg, İtalya vs.
Cumhurbaşkanı, uçarken, başkanlık sistemi için, “Bu tezim yeni değil, belediye başkanlığından beri savunuyorum” demiş.
Uslu gazeteciler dinlemekle yetinmişler, hiçbiri “Öyleydi de neden 2007’deki seçim beyannamenizde Cumhurbaşkanlığı yetkilerinin ‘parlamenter sistem esas alınarak’ yeniden düzenleneceğini yazdınız” diye sormayı akıl edememiş.
Cumhurbaşkanı, “Bu sistemin en büyük avantajı çok başlılığı ortadan kaldırması olacak” dediğinde de AKP Programı’nı önüne koyamamışlar.
“Ama orada böyle yazmıyordu” diyememişler.
Neden acaba?
Cumhurbaşkanı sinirlenirse, onları uçaktan aşağı atar diye mi korktular?

Haberin Devamı


Demokratik darbe???

DEMOKRATİK yollardan ve haklardan yararlanarak, bir hükümeti istifa ettirmek ya da yönetimi değiştirmek “darbe” midir?
“Bu nasıl soru” diye düşünmeye başladığınıza eminim.
Adı üzerinde bir demokraside, insanların hükümetleri beğenmeme hakları vardır ve demokratik yolları kullanarak, o hükümeti işbaşından gönderebilirler.
Burada dikkat edeceğimiz şey “demokratik yollar”dır.
O yolların ne olduğu da demokratik ülkelerin anayasalarında yazar zaten.
Bunun dışına çıkarak bu işi yapmayı hedefliyor ya da çalışıyorsanız “darbeci” olursunuz, yaptığınız işe de “darbe” denir.
Kubbealtı Lügati de “darbe”yi böyle tanımlıyor: “Bir ülkede iktidarı ele geçirmek için yapılan yasadışı hareket.”
Ali Püsküllüoğlu da Türkçe Sözlük’te şu karşılığı veriyor: “Hükümeti zor kullanarak devirme eylemi.”
Şimdi bir de Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlük’te verdiği tanıma bakalım:
“Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi.”
“Baskı ve zor” kullanma kısmında herkes hemfikir zaten.
Peki “demokratik yollardan yararlanarak” cümlesi ne arıyor bu tanımın içinde?
Acaba 12 Eylülcüler, eski Dil Kurumu’nu ortadan kaldırıp yerine yenisini kurarken, sözlüklere de mi müdahale ettiler diye düşünmeden edemiyorum.
AKP’lilerin hükümete karşı her tutumu, demokratik olup olmadığına bakmaksızın “darbe” çığlıklarıyla karşılamasının nedeni belki de sözlükteki bu tanımı fazlasıyla içselleştirmiş olmalarıdır!

Haberin Devamı


Bunlar ‘paralel evrende’ yaşanmadı

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, 7 Şubat 2012 tarihine kadar kimsenin yargıdaki ve emniyetteki Fethullah Gülen cemaatinin yapılanmasıyla ilgili konuşmadığını, yazmadığını, kendilerine bilgi vermediğini söyledi!
“Geç anladık, iyi niyetimizin kurbanı” olduk”’ dedi ve ekledi: “Kimse bildiklerini paylaşmadığı için birçok konuyu geç anladık.”
Bu sözlerini okuyunca “Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan olduğu dönemde bu ülkede yaşamıyor muydu” diye düşündüm.
Devletin kendi raporlarını bir kenara bırakın, gazetelerde yazılanları unutun, yazarları uyduruk suçlamalarla hapse tıkılan kitapları da mı duymadınız?
Hani daha matbaaya gönderilmeden el konulan Ahmet Şık’ın kitabından haberiniz yok muydu?
Haberiniz vardı, çünkü bu kitapla ilgili “Bazen kitap, bombadan tehlikelidir” yorumunu yapan da sizden başkası değildi.
Hanefi Avcı’nın, Nedim Şener’in kitaplarını da mı duymadınız?
İkisi de bu kitapları yüzünden hapiste yattılar, sizin Başbakanlığınız döneminde hem de!
Onun için bu açıklamalarınız çok inandırıcı olmuyor.
Suçu “kitap yazıp sizi uyandırmayan” hayali insanlara yüklemek yerine, eski ortaklarınızla birlikte yaptığınız işler için bir özeleştiri yapıp o dönemin mağdurlarından özür dileyin hiç olmazsa.

Yazarın Tüm Yazıları