Paylaş
“Türkiye’de siyaset yapmanın tuhaflıklarından biri işte” diye yorumlamak da mümkün, Türkiye’de siyasi partilerin kendi görev ve yetki alanlarına sahip çıkmaktaki acizlikleri diye yorumlamak da mümkün.
Demokratik bir ülkede, siyasi bir karar ile ilgili olarak askerin kendi “kırmızı çizgilerini” ilan etmesi hoş karşılanmamalı.
Anayasamız, bu tür konularda askerin görüşlerini söyleyeceği yeri açıklıkla tarif ediyor: Milli Güvenlik Kurulu.
Görevi de Anayasa’da şöyle tarif ediliyor:
“Milli Güvenlik Kurulu; Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili alınan tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulu’nca değerlendirilir.”
Hepsi bu kadar!
O kurulun kararlarını “değerlendirmek” Bakanlar Kurulu’nun ve o değerlendirmenin sonucuna karar vermek de TBMM’nin işi.
Bunun tersi tutum ve davranışlar rejimin üzerinde bir asker gölgesinin yaratılmasına yol açar ki bir demokraside
Öte yandan asker açısından da şöyle bir durum var: TBMM, Anayasa’nın tarif ettiği şekilde Anayasa’da değişiklik yapabilir. Bu değişiklikler, askerin kırmızı çizgilerine uymuyorsa ne olacak?
Yanıtını rahatça veremeyeceğiniz soruların sorulmasına yol açmak, etkili bir güç gösterme yöntemi değildir.
Beceriksizlik ve çapsızlığın sonucu
A&G Araştırma’nın “Kürt açılımına halkın bakışını” tespit etmek için iki ay arayla yaptığı araştırma, açılıma olan desteğin iki ay içinde gerilediğini gösteriyor.
6-7 Haziran tarihleri arasında yapılan araştırma, Türkiye’de halkın yüzde 69,3’ünün Güneydoğu’da silahlı mücadele dışında adımlar da atılmasını düşündüğünü gösteriyor.
İkinci araştırmada ise bu fikirde olanların oranı yüzde 45.6’ya düşmüş bulunuyor.
Bunun bir tek nedeni var: Hükümetin, bu konuyu iyi yönetememiş olması.
Yeterince hazırlanmadan, ne olduğunu kendisi dahi bilmeden ortaya Kürt Açılımı ile çıktı ve toplumdaki olumlu havayı tersine çevirdi.
Bu işi o kadar kötü yönetti ki, asker çıkıp “kırmızı çizgilerini” açıklayana kadar, planının temel hatlarını dahi doğru dürüst telaffuz edemedi.
Çünkü iktidardaki siyasi kadro, böylesine geniş kapsamlı bir politikayı oluşturacak, bunu yönetecek ve sonuç alabilecek çapta değil!
Bir yandan Kürt sorununu çözerek puan toplamak hevesinde, diğer yandan bunun yaratabileceği kayıpları göze alabilecek cesarete de sahip değil.
Bugüne kadar birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da sadece konuşarak ve bir şeyler yapıyor görünerek ama ciddi hiçbir şey de yapmadan işi yürütebileceğini zannetti.
İktidarın yaptığı her işe şakşak demeye hazır bir medya çevresi de oluşturmayı başardığı için günlerdir havanda su dövüyoruz ama ortada hiçbir şey yok!
Bu şaşkınlığın bir tek açıklaması olmalı: Hükümet, ABD’nin Irak’tan çekilme planı içinde Türkiye’ye biçilen rolü kucağında buldu!
Ne ona itiraz edebilecek gücü vardı ne de onun gereklerini yerine getirecek gücü!
AKP iktidarının geçmiş 7 yılını bilenler için sürpriz sayılmamalı.
100. yılı deviren spor kulüpleri
ÖNÜMÜZDEKİ yıl 100. yaşını kutlayacak olan Ankaragücü’nün Melih Gökçek tarafından ele geçirilmesi planları ile ilgili olarak yazdığım yazıda şöyle bir cümle kullanmıştım:
“Hafızam beni yanıltmıyorsa, Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe ve Beykoz’dan sonra 100. yılını geride bırakan beşinci spor kulübümüz Ankaragücü.”
Evet, hafızam beni şiddetle yanıltıyormuş!
100. yılını geride bırakan spor kulüplerimizin başında Kurtuluş geliyor. Bir İstanbul kulübü olan Kurtuluş, Türkiye’nin en eski spor kulübü. Kuruluşu 1896!
Ayrıca Beykoz ile aynı yılda, 1908’de kurulan Vefa’yı da saymamız gerekiyor.
Futbol takımı İstanbul 1. Amatör Küme’de mücadele
Hatamı düzeltmem için beni uyaran okuyucularıma ve meslektaşlarıma teşekkür ederim, sizlerden de özür dilerim.
Paylaş