BAŞBAKAN’ın Madrid’de yaptığı "türban" çıkışı, "Bak gördün mü, kendisi de itiraf etti, türban siyasi bir simgedir" şeklinde algılandı.
Oysa Başbakan, o konuşmasında "başörtüsü siyasi bir simgedir" demiyor. "Siyasi bir simge olsa bile" şeklinde bir vurgu yapıyor ki bu ikisi aynı şey değil.
Başbakan’ın "akım" demek isterken "yokum" dediği çok konuşmasını dinledik.
Ancak, bu kez böyle bir "dil sürçmesi" ya da "amacını aşan ifade durumu" yok.
Başbakan, aslına bakarsanız tam da muhalefetin yanlış anladığı gibi düşünüyor bence.
Bundan önceki sayısız konuşmasında, türbanın bir "dini inanç meselesi" olduğunu söylemişti.
Şimdi ona "bile" ekiyle de olsa "siyasi bir simge" diyebilmiş olması, esasen Başbakan’ın siyasi geçmişinin bir sonucu.
Yani, siyasette dini sembolleri kullanmaya çekinmemek, dini inançları siyasetin merkezine koymak ve siyaseti, dini inançları hákim kılmanın bir aracı olarak görmek!
Ve şimdi, belediye seçimleri yaklaşırken, konunun yeniden ısıtılıp alevli bir tartışmaya dönüştürülmesi de bunu gösteriyor.
Başbakan, bir kez daha dini hassasiyetleri kullanarak oy toplama peşinde.
Kuşkusuz bunda başarılı da olacak, bundan öncekilerde başarılı olduğu gibi.
Olan yine başlarındaki türban nedeniyle okullarına gidemeyen kızlara olacak. Çünkü onlar, Başbakan’ın umurunda değil.
Onları gerçekten önemsiyor olsaydı, bu sorunu böyle bir çatışma vesilesi haline getirmekten de kaçınırdı.
’Namus’ için neler çektik?
GEÇEN akşam NTV’de Banu Güven’in programında ilginç bir haber izledim.
Filmmor isimli bir feminist organizasyonun çektiği film ve açtığı fotoğraf sergisinden söz eden bir haberdi bu.
Filmin ve serginin adı "Namus için neler çektik?"
Film Artvin, Diyarbakır, İstanbul ve Van’da çekilmiş. Değişik yaş ve mesleklerden erkeklere "namus nedir" sorusu yöneltilmiş ve yanıtlardan oluşan bir kurgu yapılmış.
Ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: "Namus", kadınlarla ilgili bir kavram olarak algılanıyor.
Erkeklerin çoğu "o olmadan yaşayamazsın" fikrindeydi. "Namus" için ölümü göze almak, gerekli bir eylem gibi sunuluyordu.
Haber programının olanakları içinde kısa bir bölümü yayınlanan filmi izlerken şunu düşündüm:
Neden erkeklerin aklına "namus" denilince sadece kadınlar ve kadın cinselliği ile ilgili durumlar geliyor?
Neden yanıtların arasında, "vergisini zamanında ve düzgün ödemek", "hırsızlık yapmamak", "başkalarının haklarına saygı göstermek", "dürüst olmak", "yalan söylememek" gibi kavramlar yok?
Namus kavramını kadınlara özgü bir durum olmaktan çıkarınca, herkes kendisinin de "namussuz" olacağından mı korkuyor acaba?
Bu sergiyi İstanbullular 18 Ocak akşamına kadar Yeni Melek’te izleyebilirler. Sergi 21 Ocak-1 Şubat arasında Van’da, 3-17 Şubat arasında da Diyarbakır’da olacak.
Erasmus’a küçük bir destek gerek
AVRUPA Birliği Eğitim ve Gençlik Programı,Erasmus, her yıl binlerce öğrenciye yurtdışındaki üniversitelerde eğitim olanağı sağlıyor.
Üniversiteler, bu amaçla DPT’ye bağlı Ulusal Ajans tarafından kendilerine tahsis edilen ödeneği kullanıyorlar.
Bu öğretim yılında üniversiteler, Erasmus’tan yararlanacak 10 bin öğrenci seçtiler.
Bu öğrenciler için Avrupa’daki üniversitelerle anlaşmalar yaptılar, çocukların okuyacakları bölümlere kabul edilmelerini sağladılar.
Öğrenciler de kendi olanakları dahilinde hazırlık yaptı. Kimi borç harç uçak biletini aldı, tasarruf için kimi kirada oturduğu evi boşalttı, eşyasını sattı.
Ve sürpriiiz! Ulusal Ajans’ın sağladığı ödenek ile ancak 6 bin öğrenci gönderilebilecekti.
4 bin öğrenci eli böğründe, Türk bürokrasisi ile tanışacak ve sıkı bir hayat dersi alacaktı. (Ki bu ülkede yaşamak için Erasmus’tan daha yararlı bir eğitim bu bence.)
Medeniyetler İttifakı’nın ödüllü başkanı Başbakan Recep Tayip Erdoğan, bir emir verse de kalan üç kuruşluk ödenek tamamlanıp bu çocuklar da yurtdışına gönderilebilse ne kadar iyi olur.
Medeniyetlerin birbiriyle tanışması için bundan daha iyi bir fırsat olabilir mi?