AYŞE Arman’ın, AKP kurucusu ve Kanal 7 yönetmeni Ayşe Böhürler ile yaptığı söyleşiyi Hürriyet Pazar’da ilgiyle okudum.
Ve uzun süredir kafamı kurcalayan bir sorunun yanıtını da o söyleşide buldum.
Ayşe Böhürler, daha önce de türban takmayı denediğini ancak sonra bundan vazgeçişini şöyle anlatıyor:
"O zamanlar örtü çok marjinal bir şeydi. Kimse başını örtmüyordu. Zaten reaksiyoner bir karardı, vazgeçtim."
Bu sözler türban takanların sayısında son yıllardaki artışı açıklayan önemli nedenlerden birine işaret ediyor: Türban takmak moda oldu!
Bir yandan "türban takmanın bir namus göstergesi" olduğuna ilişkin propaganda, diğer yandan AKP’li bakanlar ve kamu yöneticilerinin eşlerinin bir tür türban reklamı yapar gibi gezinmeleri bu modanın yaygınlaşmasına ve türbanın "marjinallikten kurtulmasına" hizmet etti.
Toplumsal konularda böyle iddialı konuşmaları doğru bulmam ama AKP’nin iktidardan uzaklaşmasıyla birlikte bu modanın da eski gücünü yitireceğini, türbanla dolaşanların sayısında gözle görülür bir azalma olacağını düşünüyorum.
Bir de şu var tabii: Türbanı dini nedenlerle kullandığını iddia eden kadınlar zaman içinde bunun o kesimin erkekleri tarafından kendilerine biçilmiş bir rol olduğunu çok yakında görecekler.
İslamcı gazetelerde kadın-erkek sorunları üzerine yazılan yazılarda bunun ilk işaretleri var.
Bu arada olan, bu propagandanın etkisiyle türban takan ve okuma hakları ellerinden alınan kızlara olacak.
Onların kaybolmuş yıllarının hesabını da hiçbirimiz veremeyeceğiz.
’Kuduz’a 10 trilyon harcadık
AB Veteriner Hekim Platformu, son sekiz ayda Türkiye’nin 22 bölgesinin "kuduz karantinasına" alındığını açıkladı.
Bir "dünya şehri" olmasıyla övündüğümüz İstanbul’da son üç ay içinde 8 bölgede birden kuduz hastalığı görülmüş ve karantina önlemleri alınmış.
Son bir yıl içinde kuduz şüphesi ile hastanelere başvurup, aşılananların sayısı tam 152 bin kişi.
Bu kişilere bir yılda yapılan kuduz aşısının maliyeti 10 milyon YTL. (Eski parayla 10 trilyon lira.)
Türkiye Veteriner Hekimler Birliği Başkanı Dr. Mustafa Altuntaş bu yıl kuduz vakalarında gözle görülür bir artış yaşandığını söylüyor. Hastalığın kırsal alandan ve yaban hayatından yerleşim bölgelerine doğru yayıldığına dikkat çekiyor.
Bu tabloyu ortaya çıkartan neden ise kentlerdeki başıboş hayvanların sayısındaki anormal artış olarak gösteriliyor.
Veteriner hekimler, kuduz aşısı için harcanan paranın yarısı ile sokak hayvanları kaynaklı kuduz sorununun çözümlenebileceğini söylüyor.
Bizim belediyelerimizin çoğu "sokak hayvanları sorununun çözümü" denilince sadece zavallı hayvanları öldürmeyi ya da toplayıp bir yere kapatmayı anlıyorlar.
Hayvanları toplayıp, kısırlaştırdıktan sonra aşılamak gibi medeni bir çözüme ne yazık ki hálá çok uzağız.
Ne zaman bu konu gündeme gelse belediyelerin kaynak yetersizliğinden söz ediliyor.
Ama eninde sonunda o parayı harcadığımız gözlerden kaçıyor.
Sorun her zamanki gibi kıt kaynaklarımızı nasıl kullanacağımızı bilememekten kaynaklanıyor.
El değmemiş lig istiyoruz!
BEŞİKTAŞ-Konyaspor maçını Beşiktaşlı bir arkadaşımla birlikte televizyondan izledim.
Maçın başını kaçırdığımız için "elle atılan golü" görememiştik, tekrarlarda izlerken arkadaşımın bu durumdan hiç hoşlanmadığını gördüm.
Ona dedim ki: "Bu çok normal. Ligdeki takımların her sezon Konyaspor’a elle bir gol atma hakkı var."
Arkadaşım yaptığım şakadan da hoşlanmadı. Bunun nedeni bir önceki sezon Anelka’nın aynı takıma attığı gol nedeniyle bir bardak suda kopartılan fırtınaydı elbette.
Bir kez daha gördük ki böyle hatalar yapılabiliyor. Nedense hatalı kararlar veren hakemlere karşı hiç hoşgörümüz yok.
Hatalı gol yiyen kaleciye, rakip forveti kaçıran defans oyuncusuna, yanlış pas atan orta saha oyuncusuna ve gol kaçıran forvetlere gösterdiğimiz "anlayışı" hakemlerden esirgiyoruz.
Hakemlerin "ayarlanabilir" olduğunu varsayıyor, yaptıkları hatalardan akıl almaz komplo teorileri üretebiliyoruz.
Maç oynanırken aklıma gelen bir soruyu Fenerbahçeli yönetici Nihat Özdemir’in sorduğunu okudum gazetelerde:
"Şimdi de el değmemiş lig istiyoruz" pankartları açılacak mı?
Açılmayacağını hepimiz biliyoruz.
Çünkü orada amaç futbolun kurallarıyla oynanmasını savunmak değil, Fenerbahçe’ye karşı bir "ittifak" yaratmaktı.
Ve bu çabanın geçen sezon işe yaramadığını da söylemek çok zor.