TÜRBAN konusunu kaşıyarak siyasette puan toplama hevesi, AKP hükümetinin ve Başbakan’ın başını ağrıtacak gibi görünüyor.
Başbakan, kız yurdunda katıldığı bir iftarda türban sorununu "aşama aşama çözeceğini" söyledi.
Ancak 5 yıllık AKP iktidarı boyunca bu konuda sessiz bir tutum izleyen "türban tabanı" yeniden hareketlendi ve bu işin "aşama aşama" çözülmesi fikrine de bir hayli uzak görünüyor.
Antalya’da Diyanet-Sen Şube Başkanı besmele çekerek başladığı konuşmasında hükümetin, türban konusunda "Müslüman halkı tatmin edecek bir girişimde bulunmadığını" söyledi. "Laikçi bürokrasiye karşı halkın tepkisini gösterecek bir düzenleme" istedi. (Bir soru: Bu kişi Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir memur mudur?)
İzmir’deki gösteride de "Özgürlüğün pazarlığı olmaz" denildi. Hükümetin, türbanı sadece üniversite öğrencileri için serbest bırakmaya çalışması eleştirildi. Öyle görünüyor ki türbanın serbestliğine ilişkin talepler, devlet memurlarını da kapsayacak şekilde genişletilmek isteniyor.
Başbakan’ın söylediği "Aşama aşama yapacağız" sözü, türban yasağının "ileriki bir aşamada" kamu görevlileri için de kalkacağının müjdesi mi acaba?
Ve daha da vahimi, meydanlara sürülen yaşları 6 ile 10 arasındaki küçücük kızların da başlarının türbanla bağlanmış olması!
Türbanın bir kişisel tercih olduğu iddia ediliyor ama belli ki "baba-amca-dayı-ağabey baskısı", türbanın ilkokullara kadar inmesine de neden olacak.
Yapamadığın işi askere havale et!
GECE yarısı yayımlanan e-muhtıradan bu yana arada bir Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesine bakmak gibi bir alışkanlığım gelişti. Bunun çok eğlenceli olduğunu söyleyemeyeceğim. Elbette marş dinlemeyi seviyorsanız, tavsiye ederim.
Dün o sitede dolaşırken Yunanistan’a yönelik bir uyarı bildirisi okudum.
Uyarı, Yunanistan’ın kaçak göçmenleri getirip Türk karasularına ya da Meriç kıyısına bırakması ile ilgili. Uyulmayan uluslararası anlaşmalar ve insan hakları ihlalini kapsayan karmaşık bir konu.
Elbette Türkiye’nin de kıyılarına sahip olamadığı ve kaçak göçmen ticaretini engelleyemediği de bir sır değil. Ancak bugün üzerinde durmak istediğim şey bu değil.
Bu uyarının neden Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapıldığını merak ettim.
Konu esasen Sahil Güvenlik Komutanlığı’nı ilgilendiriyor ve o da İçişleri Bakanlığı’na bağlı.
Meselenin elbette diplomatik bir yönü de var, o da Dışişleri Bakanlığı’nı ilgilendirmeli.
Ve sonuç olarak bütün bu kurumların uyum içinde çalışmalarını sağlama görevi de Başbakan’ın ve Genelkurmay Başkanlığı da ona bağlı.
Bir tuhaf durum yani!
Genelkurmay’ın açıklaması, bir bakıma "Yeter artık, canımıza tak etti" havasında.
Anlaşılıyor ki hükümetin ilgilenmediği, önemsemediği bir konu ile uğraşmak sonunda Genelkurmay’ın üstüne kalmış.
Yeri gelince "asker askerliğini bilsin" diye feryat edenlerin, gerektiğinde kendi ihmal ettikleri görevleri askerlerin üstlenmesine ses çıkarmamaları ilginç değil mi?
Hello! Dergisi’nin gösterdiği gerçek
GEÇTİĞİMİZ haftanın yarısını Madrid’de bir mesleki toplantıda geçirdim.
Türkiye’de, Doğan Burda tarafından yayımlanan Hello! Dergisi’nin "Yayıncılar Konferansı"na katıldım.
Hello!, İspanyol Hola!’nın uluslararası versiyonu.
1944 yılında Barcelona’da iki odalı bir apartman dairesinde, bir çay sehpasının üzerinde yayımlanmaya başlayan derginin şimdi 12 ayrı baskısının, 75 ülkede, her hafta 8 milyon adet satıldığını söylesem, "Böylesi rüyada bile olmaz" diyebilirsiniz.
Dünyanın değişik yerlerinden gelen meslektaşlarımızla iki gün boyunca nefes almadan ve sokağa çıkıp bir Madrid turu bile atamadan, magazin yayıncılığının geleceğini konuştuk.
Toplantının ilk günü Hürriyet internet sitesinde bir haber okudum. Jennifer Aniston’ı kapağına koyan dergilerin çok sattığına ilişkin bir haberdi bu.
Dünyanın en prestijli magazin dergisini yayımlayanları bir arada bulunca, "neyin sattığını" merak ettim.
Şunu söylemeliyim: Her ülkede kraliyet aileleri ve ünlü kişilerin düğünleri ile ilgili kapaklar daha çok satıyor.
Hello!-Hola! özelinde ise bir tek şampiyon var: Prenses Diana!
Hello! tarihinin en çok satan kapaklarında o var. Ve daha da ilginci, Hello! tarihinin en az satan kapakları ise Prens Charles ile ilgili öyküler!
Belli oluyor ki halk, Diana’ya yaptıkları için Charles’tan nefret ediyor ve intikamını böyle alıyor!
Zaten bu Galler Prensi Charles konusunda benim de tereddütlerim var. Bu yaşına geldi, hálá "prens"! Yaşıtları neredeyse emekli olacaklar, onun ne zaman terfi edeceği belli değil. :)
Çok satan kapaklar tartışmasının ortaya koyduğu ilginç bir gerçek daha var: Angelina Jolie ve Brad Pitt’i, yeni doğan bebekleri ile gösteren özel fotoğrafın yer aldığı kapak, iki ülke dışında satış rekorları kırmış: Yunanistan ve Türkiye!
Bu sonucu, "Türkler ile Yunanlar, bir elmanın iki yarısıdır" diye yazdığımda bana sinirlenenlere ithaf ediyorum!