Paylaş
Ancak Saray çevresinin ekonomi ile ilgili düşünceleri ile Babacan’ın görüşlerinin uyuşmadığı hatta bazen tam tersi yönde oluştuğu da bir sır değildi.
Bu fikir ayrılığı neredeyse iki yıldır sürüyor ve Cumhurbaşkanı’nın kontrolündeki havuz medyasında Babacan’ın çoğu konuşmaları haber bile olmuyor.
Ben de bu köşede bu ayrılığa dikkat çekmiş, kurulacak hükümetin Davutoğlu ile Erdoğan arasında bir tür koalisyon olacağına dikkat çekmiştim.
Yeni Şafak’ın Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, bu tartışmayı aydınlatan bir yazı yazdı.
Buna göre, seçmendeki “istikrar kaygısı” dikkate alınacak ve ekonomi hükümet içinde bir “mini kabine” tarafından yönetilecekmiş.
Hükümet içinde hükümet denilebilecek bu mini kabinenin başında da Başbakan Ahmet Davutoğlu bulunacak ve “ekonominin patronu Berat Albayrak mı olacak, Ali Babacan mı olacak” tartışması sona erdirilecekmiş.
Selvi, “Başbakan hem ekonominin patronu hem kaptanı olacak. Böylece ekonomin patronu Ali Babacan mı olacak, yoksa Berat Albayrak mı gelecek sorusu da ortadan kalkacak. Belki mini kabinede yer alacaklar ama ekonominin patronu Başbakan olacak” diye yazıyor.
Tarafların ekonomi yönetimi, Merkez Bankası, bağımsız kurullar ile ilgili fikirlerinin hiç uyuşmadığını biliyoruz.
Bu durumda Başbakan’ın işinin zor olacağını, “ekonominin patronu” rolünden daha çok “arabulucu” rolü oynayacağını da şimdiden söyleyebiliriz.
Yani koalisyon hükümetin içinde kurulacak!
Ama bana öyle geliyor ki koalisyonun bir tarafı daha ağır basacak, arkalarında ne de olsa Saray var!
Saray medyasına hâkim olabilecek mi?
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, 1 Kasım akşamı kendisine üç görev belirlediğini söyledi.
Bunlar, ülkedeki gerilimi azaltmak, vaatleri yerine getirmek ve altı ay içinde orta ve uzun vadeli reformları tamamlamak olarak açıklanıyor.
Artık TBMM’de mutlak bir çoğunluğa sahip olacağı için vaatlerini yerine getirmesinde ve reformları yapmasında bir sorun ile karşılaşmaz.
Yeter ki bunları yapmayı gerçekten istiyor olsun.
Ama birinci “görev” o kadar kolayca yerine getirebileceği bir görev değil.
Bir akademisyen olarak yüksek tansiyon altındaki bir ülkeyi yönetmenin zorluklarını mutlaka gayet iyi biliyordur.
Zaten o da bu nedenle gerilimi düşürmek için her kesim ile görüşeceğini söylüyor.
Ama bu görevin önünde ciddi engel var: Saray medyası!
En ufak aykırı sese tahammülü olmayan, her eleştiriyi “hakaret” olarak algılayan, sürekli “ona diz çöktürelim, bunu pişman edelim, şunu susturalım” diye düşünüp, hareket eden bir odak bu.
Onlara ne kadar hâkim olabilecek, zaman içinde göreceğiz elbette.
Cumhuriyet Halk ‘Fıkrası’!
HAYIR, başlıkta yanlışlık yok, “fırka” yerine bilerek “fıkra” yazdım, çünkü bu partiyi izlerken tebessüm etmekten kendimi alamıyorum.
Olağanüstü kurultay çağrısı yapıldı, yeterli imza toplanıp toplanmayacağı da belli değil ama şimdiden mevcut genel başkan dışında üç aday daha var.
Kurultay yaklaşırken sayı daha da artabilir tabii.
Bu en azından parti yönetimi ile ilgili pazarlık masası kurulurken el güçlendirmeye yarar. İttifaklar olur, sandalyeler alınır, verilir.
Şu ana kadar ortaya çıkan adaylardan kamuoyunda kimseyi heyecanlandıran birisi de yok.
Yanlış anlaşılmasın, kimseyi küçümsemiyorum ama duyunca “vaayy” diyebileceğim bir isim de görmedim.
En ilginci ise eski Genel Başkan Deniz Baykal’ın yeniden ortaya çıkması.
Milliyet’teki habere göre CHP kulislerinde Baykal’ın, genel başkan adayları Muharrem İnce ve Umut Oran’ın yeterli imzayı toplayamamaları ya da birlikte hareket edememeleri durumunda ‘ağabey’ formülü çerçevesinde devreye girebileceğinin konuşuluyor olması.
Baykal, “ortak aday” olarak uzlaştırıcı bir isim olabilirmiş!
Belli ki CHP’de aktif siyaset yapanların kafası bir tuhaf işliyor!
Baykal’lı CHP’nin kaç seçim kaybettiğini benim gibi onların da hatırlamadığı anlaşılıyor.
Benim hatırlamıyor olmamın tabii bir önemi yok ama CHP’nin kurtuluşunun yine Baykal’da arandığını okuyunca kahkaha atmadan da duramıyorum!
Paylaş