ESKİ Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer, Esenboğa Mobil Santral ihalesine yaptığı müdahale nedeniyle Yüce Divan tarafından 1 yıl 8 ay hapse çarptırıldı.
Ersümer’in ihale sürecine müdahale ettiği, ihalenin üçüncü sırada bulunan Turgay Ciner’e ait Park Holding’e verilmesini sağladığı mahkeme kararında anlatılıyor.
Bakan’ın zorlaması ile birinci olduğu ihaleyi Park Holding’e bırakan şirkete de daha sonra "teselli ödülü" olarak bir başka santral ihalesi verilmiş.
Hatırlayacaksınız, Ersümer’in mahkûmiyetine neden olan ifadeyi veren TEAŞ Eski Genel Müdürü, "Beyaz Enerji" davasında yargılanmış ve eski Devlet Bakanı Birsel Sönmez ile birlikte hapse mahkûm edilmişti. Yargıtay’ın bozma kararından sonra yargılama devam ediyor.
Yani ihale sürecine fesat karıştırılması ile ilgili davaların kamu kesimindeki muhatapları şöyle ya da böyle yargı sürecinden geçmiş bulunuyorlar.
Söz konusu kamu görevlileri bu işi neden yapmış olabilirler?
İhaleye fesat karıştırmış olmalarının bir nedeni olmalı değil mi?
İhale verdikleri insanları çok sevdikleri için mi, yoksa bununla ilgili bir maddi çıkar elde ettikleri için mi?
Eğer sebep "sevgi" ile açıklanamıyorsa bu olayın bir de "sivil suçluları" olmalı.
Bir çıkar karşılığında ihaleye fesat karıştırmak ne kadar suçsa, o çıkarı kamu görevlilerine temin etmek de o kadar suç değil mi?
İki eski bakanın, eski genel müdürlerin mahkûmiyetlerine yol açan olayın "sivil sorumluları" için ne yapılıyor?
Çöp kamyonlarıyla barikat kurmak!
CHP Genel Merkezi’nin önünde Deniz Baykal’ı istifaya davet etmek için protesto gösterisi yapacakları engellemek üzere Çankaya Belediyesi’ne ait çöp kamyonlarından bir barikat kurulmuş.
Gazetelerde dün bu ilginç olayın fotoğrafları vardı.
Bir parti genel merkezini, muhaliflerden korumak için kırk yıl düşünsek aklımıza gelmeyecek bir önlem!
Metaforik bir durum gibi de görünüyor. (Metafor: Bir benzetme yaparken gerçek anlamından başka bir anlamda kullanılan söz. Mecaz.)
Yani birileri genel merkez yönetimini "çöpe atmaya" gelmiş ve bir de bakıyorlar ki binanın önü zaten çöp kamyonları ile dolu!
Elbette bir parti yönetimini istifaya zorlamanın yolu bu değil.
Parti yönetimleri, partinin kendi iç demokrasi yolları kullanılarak değiştirilmeli.
Tabii bu yolların açık olması varsayımıyla!
CHP’nin temel sorunu da bu zaten! Parti içindeki demokratik yolların kullanılamaması, buna izin verilmiyor olması.
Seçimden sonra yazdığım ve CHP’nin sandık görevlisi bile bulmakta zorlandığını anlattığım yazımda CHP seçmenlerini, partide görev almakta isteksizlikle eleştirmiştim.
Aldığım çok sayıdaki e-postada, birçok CHP’linin seçim döneminde partide görev almak için başvuruda bulunduklarını ancak "görmezden gelindikleri" anlatılıyor.
Sadece bu örnekler bile CHP yönetiminin "Küçük olsun, benim olsun, kontrolümden çıkmasın" anlayışında olduğunu gösteren örnekler.
Ve bu tablo değişmediği sürece Deniz Baykal istifa etse de CHP’nin bir adım bile ilerleyemeyeceği çok açık.
CHP’nin her şeyiyle yeniden yapılanması gerekiyor ancak bunu yapmaya istekli bir parti yönetimi de ortalıkta görünmüyor.
Bu köpekler, hastaların nefeslerini koklayarak akciğer kanserinin teşhisinde yüzde 99, göğüs kanserinin teşhisinde de yüzde 88 oranında başarılı olmuşlar.
Araştırmayı yürüten ekibin başındaki Dr. Michael McCulloch’un demecini The Daily Telegraph’ta okudum.
Dr. McCulloch "sağlık bütçeleri küçük olan fakir ülkelerde" bu tür hastalıkların teşhisinde kullanılacak bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans cihazlarının bulunamadığına dikkat çekiyor ve bu iş için eğitilmiş köpeklerin bu tür ülkelerde çok işe yarayacağını söylüyor.
Dr. McCulloch’un sözlerini okurken dünyada sağlık için devlet bütçesinden en az harcamayı yapan ülkelerden biri olarak durumumuzun garipliğini hatırladım.
Doktorun söylediği ileri teşhis cihazları bizde bırakın özel hastanelerin tümünü neredeyse her köşe başında var.
Sadece İstanbul’daki cihazların sayısı tüm İngiltere’dekinden fazla diye okumuştum bir yerde.
Birçok kişi bu teşhis cihazlarının her hastalıkta kullanılmasının israf olduğunu düşünüyor ve kötü niyetli hekimlerce istismar edildiğini söylüyor. Ama tıpta en ileri teknolojiyi kullanabiliyor olmamız hem bireylerin sağlığı açısından önemli hem de Türkiye’nin bölgemizde bir sağlık üssü olması için gerekli.
Bütün mesele sahip olduğumuz bu zenginliği doğru kullanmayı başarmamızla ilgili.