Paylaş
TİB Başkanı, “Bizden basına dinleme sızmaz” diyor. Bunu biliyoruz, dinleme kayıtları ya bizzat savcılar tarafından medyaya sızdırılıyor ya da savcıların göz yummasıyla polis tarafından. Yasadışı dinlemenin de kimler tarafından yapılabileceğini az çok tahmin edebiliriz: Bu tür cihazlar, polis, jandarma ve MİT’te bulunuyor.
TİB Başkanı Şimşek, demecinde “ortam kaydı ile yapılan dinlemeler” ile kendilerinin bir ilişkisi olmadığını söylüyor.
İnternette her gün bir yenisini dinlediğimiz “ortam dinleme” kayıtlarını yapabilecek kurumlar da belli: Polis, jandarma, MİT.
Bu işi yapabilmek için özel bir donanım gerekiyor. Hepsi devlet tarafından, usulüne uygun olarak ithal edilmiş aletler bunlar. Sayıları belli, kimlerin zimmetinde olduğu biliniyor, kimlerin kullanabileceği belli.
Bunlar elektronik aletler olduklarına göre, kayıtlarında kendilerine özgü “parmak izleri” de bırakıyor olmalılar. “Parmak izi” dediysem lafın gelişi, kayıt incelendiği takdirde o kaydın hangi cihaz ile yapıldığını bulabilmek de mümkün olabilir.
Yani, internette yayımlanarak, insanlara karşı bir infaza dönüştürülen “ortam dinlemesini” kimin yaptığını bulmak çok zor değil.
“Olağan şüpheliler” polis, jandarma ve MİT’te bu aletlere ulaşabilecek ve onları kendi özel faaliyetleri için kullanabilecek konumda olanlar olmalı.
Elbette bir de Hanefi Avcı’nın iddia ettiği konu var: O da Fethullahçıların, bu aletlerden gizlice ithal ederek kullandıkları iddiası.
Avcı, bu aletler için adres de vermişti ama artık sanırım o adresi basmanın faydası olmaz, aletler çoktan başka bir yere taşınmış olmalı.
Şimdi gözü kara bir savcı arıyorum. Bu işi kendine mesele edinecek, sıkı bir soruşturmayla her şeyi açığa çıkaracak bir savcı! Sonunda yeni HSYK tarafından
Fizan’a sürülmeyi göze alacak ama gidene kadar da bu aşağılık suçu işleyenleri adalete teslim edecek bir savcı!
Bulabilecek miyim dersiniz?
Tophane’deki magandaların Beşiktaş versiyonu
İSTANBUL Beşiktaş’ta uluslararası bir festival kapsamında düzenlenen “Free Zone İstanbul” (Serbest Bölge İstanbul) sergisi, CHP’li olduğu ileri sürülen bir grup genç tarafından “basıldı”! Tasarımcı Rosan Bosch’un bir eserinin tepki gördüğü anlaşılıyor, çünkü gençler doğrudan doğruya o eseri parçalamaya yönelmişler.
Bosch’un “eseri”, üç büyük dinin simgeleri ile birlikte bir de Atatürk resmi ile “ibadet alanı” yazılı, sarı bir tabela şeklinde! Elbette sanatsal değeri tartışılabilir ama sonuç olarak bir sanatçı Atatürkçülük meselesini böyle görüyor. İçimizden bazıları için doğru bir gözlem bile denebilir aslına bakarsanız.
Sanatçı böylece İstanbul’un o kadar da “serbest bölge” sayılmaması gerektiğini anlamış olmalı. Tıpkı bir süre önce başka meslektaşlarının Tophane’de öğrendikleri gerçek gibi!
Her iki saldırının temel saikleri farklı olabilir elbette ama sonuç değişmez bence.
Tophane’deki saldırganlık ve Vandalizm ile Beşiktaş’taki saldırganlık ve Vandalizm birbirinin çift yumurta ikizi sayılmalıdır. Sağcı, solcu, dinci, şucu, bucu fark etmiyor.
Şiddet, bu ülkede fikirleri savunmanın bir yolu olarak görülüyor. Fikirlerinizi bu yolla kabul ettiremeseniz bile karşınızdakini pataklayıp rahatlıyorsunuz.
Başarısızlığın nedeni içerde aranmalı
DÜNKÜ Milliyet’te MHP’nin referandum sonrasını değerlendiren bir yazı dizisinin ilk bölümü yayımlandı. Öyle görülüyor ki MHP yönetici kadroları, referandum başarısızlığını ve MHP’nin oy kaybettiği iddialarını “bir yabancı parmağı” ile izah etmek istiyorlar.
Yani bir “dış düşman” var, bu düşman, Türkiye ile ilgili hesaplarını yaparken kendisine en büyük düşman olarak MHP’yi görüyor ve o nedenle MHP’yi bir kuşatma altına almış durumda.
Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ekici “MHP üzerine yapılan uluslararası operasyonlar bu millet için önemimizi gösteriyor” diyor.
MYK üyesi Atilla Kaya “PKK açılımının önündeki en büyük engel olarak gördükleri için MHP’yi devre dışı bırakmak istiyorlar” şeklinde konuşuyor.
Genel görüşler bu minvalde. Elbette “olağan şüpheli” Fethullah Gülen hareketinin MHP tabanında kazandığı “sempati alanı” da ihmal edilmemiş. Ulusal dinamikleri ihmal eden, toplumsal gelişmeleri o toplumun dışındaki bazı mercilerin hazırladığı komplolara bağlayan görüşler, insanı yanıltır.
MHP’li yöneticilere çıkış noktalarının yanlışlığını hatırlatmış olayım.
Bence başarısızlık için uluslararası komplolar aramak yerine, parti yönetiminin ve genel başkanının referandum sürecindeki konuşmalarını bir kez daha okumaları, videoları bir kez daha seyretmeleri hatanın nerede yapıldığını görmelerine yetecektir.
Sebeplerden iki tanesini ben söyleyeyim:
1- Ülkenin giderek muhafazakârlaşması ve MHP’nin tabanını “asıl muhafazakârlara” kaptırması!
2- Türk halkının artık “kavgacı” eda ve üsluptan sıkılmış olması. “Çözüm” istemesi, “yeni sorun” istememesi!
Paylaş