Paylaş
Burası “Zararın neresinden dönülse kârdır” ülkesi ve bunu da “kâr” hanemize yazalım, ama çaresizce ölüp gidenleri unutmadan!
Mayıs ayında Soma’da maden cinayeti işlendiğinde, madenler ile ilgili ILO sözleşmesini Türkiye’nin neden imzalamadığı gündeme gelmişti.
Hatırlayacaksınız o günlerde hükümet çevreleri müjdeyi vermişti, “Sözleşme en kısa zamanda imzalanacak” diye!
Kasım ayı bitiyor ortada imzalanmış bir sözleşme yok, Başbakan Davutoğlu sözleşmeyi bu hafta Meclis’ten geçirmeye çalışacaklarını söylüyor. İstedikleri her şeyi bir torba kanunun içine koyup kolayca geçirebiliyorlar ama belli ki sıra ILO sözleşmesine ancak gelecek!
Bakalım verdiği bu sözleri hayata geçirmesi ne kadar süresini alacak?
Başbakan’ın açıkladığı önlemler içinde bir tanesi var ki nasıl uygulanacak, gerçekten merak ediyorum.
Bu, işyerinde iş kazası meydana gelen şirketlerin, kamu ihalelerine girmesine izin verilmeyeceği ile ilgili vaat.
Biliyoruz ki Türkiye’de yaygın bir taşeronlaşma var ve iş kazası meydana geldiğinde kim sorumlu olacak? Taşeron mu, ana şirket mi?
Torunlar’ın Mecidiyeköy’deki kulesinde asansör katliamı yaşandığında nelerin olduğunu hatırlayalım.
Ana şirket yöneticileri için savcı takipsizlik kararı verdi, çünkü işler taşerona devredilmişti, savcı taşeron şirketlerin sorumlu olduğunu düşünüyordu. Ana şirket sorumlu tutulmadığı sürece, her iş için değiştirilecek taşeronlarla bu önlemi etkisiz kılabilmek son derece kolay.
Takip edeceğiz tabii; hükümet verdiği bu sözleri ne zaman tutacak ve ne kadarını gerçekten tutmayı isteyecek?
İstanbul geriledi insanları kandırmayın
AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu, dün NTV’de İstanbul’un finans merkezi yapılması ile ilgili projenin yürümekte olduğunu söyledi.
Babuşçu’nun sözünü ettiği “ilerleyen projeler” sanıyorum, “Burada finans merkezi olacak” diye öne çıkarılan bölgedeki “kupon arazilere” birbiri ardına yapılmakta olan rezidans ve AVM inşaatları ile ilgili olmalı.
Çünkü, hayatın gerçekleri, İstanbul’un uluslararası finans merkezi olma yolunda, ileriye değil, geriye gittiğini gösteriyor.
“The Global Financial Centers Index” isimli bir araştırma var, Z/Yen Group tarafından hazırlanıyor.
Bu listede 83 kent yer alıyor ve bu yılki araştırmada İstanbul, üç basamak gerileyerek, 44. sıradan 47. sıraya düşmüş bulunuyor.
19 Eylül 2014 tarihinde CNN’in internet sitesinde bu araştırma ile ilgili olarak yayınlanan bir haber, “geleceğin 9 finans merkezi”ni sıralıyor.
Hemen söyleyeyim, İstanbul, bu dokuz kentlik listede yer almıyor.
Listenin başında Fas’ın ekonomik merkezi sayılan Kazablanka var.
Kazablanka, genel listede 62. sırada bulunuyor ancak teknoloji, altyapı, coğrafi konum ve hukuki gelişme nedeniyle geleceğin finans merkezi adayları arasında ilk sırada!
İkinci sıradaki kent Güney Kore’nin ikinci büyük şehri olan Busan! Bu ülkenin başkenti Seul’ün “dünya finans merkezleri” sıralamasındaki yeri ise bizden 40 sıra önde, 7. sırada.
Buenos Aires, Şanghay, Kuala Lumpur, Dalian (Çin), Katar, Lüksemburg, Zürih listedeki diğer adaylar ve İstanbul aralarında yok!
“İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Strateji Belgesi” diye bir yol haritamız var ama ileri değil, geriye doğru gitmişiz.
Nedenleri basit: Düzgün işleyen bir hukuk sistemimiz yok, hukuki ve siyasi öngörülebilirlik yok, şeffaflık yok, vergi düzenimiz objektif değil, yolsuzluklar önlenemiyor.
Ülkenin Cumhurbaşkanı’nın banka batırmaya soyunduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Vergi denetleme sistemi, hükümetin hoşuna gitmeyenlere karşı kullanılan bir silaha dönüşmüş durumda.
Merkez Bankası’nın, BDDK’nın otoritesi iktidara mensup önemli siyasi figürlerin hedefinde, piyasaları regüle etmesi için kurulan bağımsız kuruluşların bağımsızlıklarından eser kalmadı.
Ve Aziz Bey çıkmış “Proje ilerliyor” diye anlatıyor.
Evet, arşın burada ama öyle görünüyor ki Halep giderek uzaklaşıyor!
Bir montaj da Kılıçdaroğlu için yapabilir misiniz?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu arasında geçtiği iddia edilen “sıfırlama” konuşmalarını partisinin grup toplantısında dinletmişti. Bu konuşmayı haber haline getiren Taraf ve Zaman gazetelerinin yazıişleri müdürleri aleyhine ceza davası açılmasına karar verildi.
Bakırköy 2. Asliye Ceza Hâkimliği, savcılığın bu konuda verdiği takipsizlik kararını iptal ederek, delillerin montaj yoluyla elde edildiği iddiasıyla 17 yıl hapis istemiyle yeniden dava açtı.
Mahkeme sürecinin nasıl gelişeceğini hep beraber izleyeceğiz elbette.
Benim ilgimi çeken konu hâkimin “delillerin montaj yoluyla elde edildiğine” ilişkin kararı oldu.
Hatırlarsınız, zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da bir TÜBİTAK raporunu göstererek, bu konuşmanın montaj olduğunu iddia etmişti.
Ben de o vakit yazdığım bir yazı ile “Bu montaj işi madem bu kadar kolay neden mesela Kemal Kılıçdaroğlu ile oğlu arasında geçen konuşmalardan yararlanarak bir yeni montaj yapıp aynı sözleri söyletemiyorsunuz” diye sormuş, yanıt alamamıştım.
Şimdi tekrar hatırlatmanın zamanıdır diye düşündüm.
Neden Kemal Kılıçdaroğlu ya da Devlet Bahçeli’nin değişik konuşmalarından montajlar yaparak böyle bir ses kaydı elde edilemiyor?
Paylaş