Paylaş
İşleri düzgün yöneteceğine halkın büyük bölümünü ikna edenler seçimi kazanıyor, hükümet kuruyor, ülkeyi yönetiyor.
Ülkeyi düzgün yönetmeleri için biz vatandaşlar da üzerimize düşen görevleri yerine getiriyoruz. Vergilerimizi ödüyoruz, bu vergilerin doğru yerlere harcanarak sorunlarımızın çözümünü bekliyoruz.
Başbakan’ın ve bakanların görevi de kendilerine sağladığımız bu olanaklarla ülkeyi düzgün yönetmeleri ve sorunlarımızı çözmeleridir.
Mesela Çalışma Bakanı’nı ele alalım.
Ondan beklentimiz şudur: Müsteşarından başlayarak, bakanlığının teşkilatındaki yöneticileri doğru seçmeli ki işleri yönetebilsin, sorunları çözebilsin.
Eğer bu yöneticileri seçerken liyakata değil de “Adamımız mıdır, değil midir” sorusunun yanıtına bakıyorsa, sonunda işleri yönetemez hale gelir.
Çalışma Bakanı göreve geldiğinden bugüne kadar iş kazalarına karşı sistemli bir çalışma yapamadı.
Oysa elinde bunu yapabilecek büyük bir teşkilat var, bu teşkilatta işinin ehli insanlar var, o insanların çalışmalarını yaparken dayanabilecekleri kanunlarımız, yönetmeliklerimiz var.
Kanunlar yetersiz ise bunu önce fark edecek ve gerekli kanunları çıkarmak için hükümeti ve parlamento çoğunluğunu ikna edecek kişi de Çalışma Bakanı’ndan başkası değildi.
İş kazalarının önlenmesi ile ilgili uluslararası sözleşmenin Türkiye tarafından imzalanmasını sağlayacak ve ülkenin iş güvenliği standartlarını uluslararası geçerliliği olan standartlara yükseltecek kişi de oydu.
Ama bakan, bu olanakları kullanarak tersanelerdeki, madenlerdeki ölümleri önleyemedi.
Belli ki bu işi yönetecek düzgün insanları seçemedi, sahip olduğu yetkileri kullanamadı, seçmenlerine verdiği “İşleri iyi yöneteceğim” sözünü tutamadı.
Seçmene bir söz veriyorsanız, siyasi olarak sorumluluğu üzerinize alıyorsunuz demektir ve tutulmayan sözlerin gerektirdiği davranış da istifa etmektir.
Ama bizim yöneticilerimizin “fıtratında” siyasi sorumluluğu üstlenmek ve istifa etmek diye bir durum yok.
Galiba toplumumuzun büyük bölümünde de böyle bir beklenti yok.
“Taa Soma’daki kazayı Bakan Ankara’da oturduğu yerden nasıl önlesin” düşüncesi yaygın.
Bakan’ın kendisinde de aynı düşünce olduğuna eminim. O da şöyle düşünüyor olmalı: “İstifam ölenleri geri getirecek mi, istifam bu sorunu çözmeye yetecek mi?”
Bu soruların yanıtı “Evet, sorunların çözümü için bu bir başlangıç olabilir”dir.
İstifasının iki yararı olur:
Birincisi, kendisinden sonra o koltuğa oturacak kişinin önünde bir örnek olur. “Bu işi iyi yönetemezsem, doğru adamları seçip iş güvenliği konusunu ciddi bir şekilde ele alamazsam, kazaları önleyemezsem ben de istifa etmek zorunda kalırım” diye düşünür.
Makamını korumak için elindeki yetkileri kullanır, en küçük memuru bile bilir ki Bakan işi ciddiye alıyor, kaytarırsam, ihmalkâr davranırsam canıma okur!
İkincisi, aynı zamanda diğer kamu yöneticileri için de örnek oluşturmasıdır.
Başka kurumların yöneticileri, diğer bakanlar da bilirler ki böyle bir örnek var, kendileri de aynı duruma düşmemek için işlerini daha ciddiye alırlar.
Aslına bakarsanız Çalışma Bakanı’nın istifasını isteyecek ilk kişi de Başbakan olmalıydı.
Çünkü o kişiyi o makama seçen kendisidir ve doğru seçim yapmadığını bunca olaydan sonra görmüş olmalı.
Başbakanlar, bizim ülkemizde böyle davranmazlar ama.
Unutmamalılar ki kendi başarıları, seçip işbaşına getirdikleri bakanların en başarısızı ile ölçülür.
Siyasi sorumluluk, biraz da verilen sözlerin tutulmamasına bağlı “utanma duygusu” ile ilgilidir ve bizim siyasetçilerimizin “fıtratında” sanıyorum böyle bir duygu genellikle hiç olmadı.
Böylesini hiç görmemiştik
SOMA’da yaşanan büyük acıdan sonra yakınlarını kaybedenlerin, yetkilileri protesto etmesinden daha normal bir şey olamazdı.
Nitekim öyle de oldu.
Anormal olanı, korkunç bir travma geçirmiş insanların tartaklanması, dövülmesiydi.
Ve o da oldu!
Başbakan’ın bir danışmanının yere düşmüş ve polisler tarafından etkisiz hale getirilmiş bir göstericiyi tekmelediği fotoğrafı gördüğümde şöyle düşünmüştüm: “Başbakan herhalde bu danışmanını Ankara’ya dönmeden kovar!”
Böyle bir şey olmadığı gibi ertesi gün de Başbakan’ın bizzat kendisinin protestosunu dile getiren bir vatandaşı tartakladığını gösteren görüntünün ortaya çıktığına tanık olduk.
Artık ne söylemek gerekir bilemiyorum!
Aslına bakarsanız biliyorum da aklımdan geçenleri yazmaya elim varmıyor!
Sizler kolayca tahmin edebilirsiniz!
Bu iktidar döneminde, Cumhuriyet tarihi boyunca tanık olmadığımız rezilliğe tanık olduk.
Bakanlara verilen rüşvetler, çocukların kurduğu vakıflara “bağışlanan” yüz milyonlarca dolarlar, evlerde istiflenen ve sıfırlana sıfırlana bitirilemeyen kaynağı belirsiz paralar, getirdiği 10 milyon dolar az bulunduğu için “kucağa oturtulacak” işadadamları, bakanlarla el ele verip milletin anasını belleyeceğini söylemeye çekinmeyen müteahhitler, medya satın almak için kurulan havuzlar!
Ve şimdi de vatandaş tartaklayan Başbakan, Başbakan danışmanı!
Artık ben size ne söyleyeyim?
Paylaş