Paylaş
İstifasının Enerji Bakanı Taner Yıldız tarafından istendiği söyleniyor, kendi açıklaması da “Ben de istedim, onlar da istedi” şeklinde zaten.
Daha sonra da bazı daire başkanları hakkında soruşturma açılmış, işten el çektirilmişler.
Bizde pek rastlanan bir durum değil, genel eğilim hata yapan bürokratların korunması yönündedir çünkü!
Bu kez değişiklik oldu, hata yapan bürokrat istifa etti.
Yeter mi?
Hayır, yetmez.
O bürokratı göreve getiren kişinin, yani Enerji Bakanı’nın da bir siyasi sorumluluğu var.
Halk onu seçti, o makama getirdi ki işleri düzgün yönetsin.
Her şeyi tek başına yapmayacaktı tabii, işleri iyi yönetecek bürokratları da seçecekti ki çark tıkır tıkır işlesin.
Ama Enerji Bakanı bunu başaramadı.
Adamlarını düzgün seçemedi, işleri iyi yönetemedi.
Sorumluluğu altındaki madenlerde, Soma’da, Ermenek’te bunu gördük, yüzlerce işçi yok yoluna öldü.
Elektrikler kesildi, bir milyar dolara yakın zarara yol açtı.
Ve bunun siyasi sorumlusu da kendisinden başkası değil ama o hâlâ aynı koltukta oturmaya devam ediyor!
Zülfüyâre dokunacak korkusu
SOSYAL medyaya getirilen yasaklama kararlarının bir tek anlamı var: Savcısını koruyamayan devlet, vatandaşlarının bu haberlere ulaşmasını engellemeye çalışıyor!
Zannediyorlar ki yasak koyarsak, olay olmamış gibi olur, zamanla da unutulur.
Oysa savcılığın yapması gereken çok ciddi ve kapsamlı bir soruşturmadır ki böyle yapılırsa, bundan sonra meydana gelebilecek benzeri terörist saldırıların önlenmesi ya da can kayıpsız atlatılabilmesi için gerekli tedbirler alınır.
Soruşturulması gereken öncelikle polistir.
-Polisin bu rehine olayında uyguladığı strateji ve taktikler yeterli miydi?
-Polis müzakerecileri, gerçekten bu işi yapabilecek donanımdalar mıydı?
-Neden teröristleri daha uzun süre oyalamayı başaramadılar? Uzun süre oyalanınca yorulan teröristlerin dikkatlerinin dağılmasından yararlanarak savcı kurtarılabilir miydi?
-Neden rahmetli savcının rehin tutulduğu odaya teröristleri etkisiz kılacak uyutucu gazlar verilemedi?
-Polis odaya girdikten sonra doğru davranabildi mi?
-Savcının vücudundaki kurşun yaraları ve sıyrıkların sayısının sekiz adet olması ne anlama geliyor?
-Operasyonun başarısızlığında, hayatında hiç polislik yapmamış bir Emniyet Müdürü’nün yönetiminin payı nedir?
-Başbakan, operasyon emrini bizzat kendisinin verdiğini söyledi. Ankara’da oturup İstanbul’daki bir rehine krizi yönetilebilir mi? Savcının kaybedilmesinde bunun rolü oldu mu?
Bunlar çoğu zaman yanıtları hoşa gitmeyecek sorular.
Ancak bu soruların doğru yanıtlarını alırsanız, polisinizin eğitimini geliştirmekte bunları kullanabilir, bundan sonra benzer terör eylemlerinde hayat kurtarabilirsiniz.
Bunu yapmak zor iş tabii!
Zülfüyâre dokunma tehlikesi vardır.
Onun için haberleri yasaklamak, hiçbir şey yapmamış olmaktan daha iyidir diye mi düşündünüz.
Aday olsaydı ‘gerçekleri’ saklayacak mıydı?
PARTİLERİN milletvekili aday listeleri YSK’ya teslim edilmek üzere hazırlandı.
Böyle dönemlerde partilerin hemen hepsinde bir “küskünler grubu” oluşur.
Listeye giremeyenler, destekledikleri adayları listelerde göremeyenler, kırılır, burulurlar.
Normal bir insan tepkisi işte. Ama sonra beklenir ki küskünlükler unutulsun, herkes partisi için çalışsın.
Ama şişik egolar ülkesinde bu genellikle gerçekleşmeyecek bir beklentidir.
Nitekim CHP’nin İstanbul milletvekillerinden Faik Tünay da beklediği adaylık gerçekleşmeyince önümüzdeki günlerde bir basın toplantısı düzenleyerek “parti içindeki bazı gerçekleri kamuoyuyla paylaşacağını” açıkladı!
Eğer aday gösterilmiş olsaydı, kuşkusuz ki bu “gerçekleri” kendine saklamaya devam edecek, ağzını açıp bir şey söylemeyecekti.
Eğer bu “gerçekler”, CHP üyelerinin ya da seçmenlerinin mutlaka bilmesi gereken önemde gerçeklerse neden bugüne kadar sustu, bunları partisinin üyeleriyle paylaşmadı?
Saçma bir soru sorduğumun farkındayım. Bunu daha önce yapmış olsaydı, milletvekilliği ümidi hiç olmayacaktı. Ama son ana kadar o ümidi korudu, şimdi durum belli olunca, konuşmaya karar verdi.
İkinci olasılık da açıklayacağını söylediği “gerçeklerin” bir kıymeti harbiyesinin bulunmamasıdır ki bu daha büyük olasılık!
Tabii şunu da sormak mümkün: Partinin en genç milletvekili ve birçok sivil toplum kuruluşunda etkin biri olarak neden önseçime girmedi de kontenjan bekledi?
Bu sorum, milletvekili seçilip geçtiğimiz dönem görev yaptıktan sonra önseçime girmeyerek kontenjan adaylığı bekleyen herkes için de geçerli.
Normal olarak kontenjanlar, siyasete girmeye vakit bulamamış değerli insanları Meclis’e taşımak için kullanılır.
Bir kere seçilip aktif siyasete girdikten sonra kontenjan adaylığı beklemek biraz tuhaf
değil mi?
Paylaş