Paylaş
Vatandaşlar seçimlerde oylarını kullanırlar, belli bir süre için ülkeyi yönetecek olan insanları seçerler.
Ülkeyi iyi yöneteceğini düşündüğümüz insanları seçeriz.
Onlar seçmene sözler verirler, seçmen hangi sözün sahibini inandırıcı buluyorsa, onu seçer.
Bunun karşılığında beklenen, seçilen siyasetçinin verdiği sözü tutmasıdır.
Seçim ile işbaşına gelen siyasetçinin, bütün bu işleri tek başına yapmasını da kimse beklemez elbette.
Ama biliriz ki, en iyisini seçtik, o da işleri birlikte yapacağı adamların en iyilerini seçer, ülke böylece iyi yönetilir.
Siyasi ahlak, verilen sözlerin tutulmasını gerektirir, sözünü tutmayan bunun bedelini siyasi olarak öder.
Bunun için tekrar yeni bir seçimi beklemek de gerekmez.
“İstifa” diye onurlu bir müessese vardır, verdiği sözü tutamayan, ülkeyi iyi yönetemeyen siyasetçi bunun gereğini yerine getirir.
İstifa eder, yerini daha iyi yapabilecek bir başkasına bırakır.
İşleri yüzüne gözüne bulaştıran siyasetçinin, koltuğunda oturmakta ısrarcı olması ahlaki bir tutum sayılmaz.
Zaten utanma duygusu olan bir siyasetçi, işi yönetemediğini fark ettiğinde utanır, çekilmeyi de bilir.
Ülkemizi yöneten siyasi kadronun fıtratında böyle bir utanma duygusu yok.
Haksızlık etmeyelim, bu ülkede işleri yönetmeyi beceremeyen her kademedeki yöneticinin fıtratında da böyle bir şey yok.
Bundan önce de yoktu, bugün de yok, öyle görünüyor ki gelecekte de olmayacak.
Ermenek’teki maden işçisi katliamının ardından gazetelerde haberler yayınlandı.
Henüz tamamlayamadığımız 2014 yılında iş kazalarında 1415 işçi hayatını kaybetti.
Bunların 354’ü maden işçisi. 300 inşaat işçisi, 232 orman işçisi, 64 büro işçisi ve 59 metal işçisi hayatını iş kazalarında kaybetmiş.
Bu yıl daha bitmedi, korkmamız gereken şey bu rakamın daha da büyümesinin kuvvetli bir olasılık olarak önümüzde duruyor olması.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik, kaza nedeniyle çok üzüldüğünü, “bu acının çekilir gibi olmadığını” söylüyor.
Samimiyetine inanıyorum, gerçekten çok üzülmüş olmalı.
Üzülmesinin tek nedeni insan hayatlarının kaybı olmamalı ama.
Üzülmeli, çünkü kendisi o makama bu işi düzgün yönetecek diye seçilip getirildi.
Ama tabloyu görüyorsunuz, işini iyi yapamadı, kazaları önleyemedi.
Şu itirafına bakın: “Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye sokuyor.”
Demeye getiriyor ki “Bu elli kişi araya giriyor, biz de almamız gereken kararları alamıyoruz”!
“İyi de o zaman orada oturmaya niye devam ediyorsun kardeşim” diye sormak hakkımızdır.
Ne yapılması gerektiğini bildiğin halde yapamıyorsun, çünkü araya “hatır gönül meselesi” giriyor.
Seni oraya seçerken hatırlıların isteklerini yerine getir diye mi seçtik, işleri düzgün yönet diye mi?
Yapamadığın işlerin sorumluluğunu üstüne alıp “Bana müsaade” demek niye aklına gelmiyor?
İstifa ölenleri geri getirir mi?
BU bakan, Soma’daki maden kazasından sonra “İstifam ölenleri geri getirecek mi, istifam bu sorunu çözmeye yetecek mi” demişti.
O zaman da yazmıştım, aynen tekrarlayayım:
Evet, sorunların çözümü için bu bir başlangıç olabilir!
İstifasının iki yararı olur:
Birincisi, kendisinden sonra o koltuğa oturacak kişinin önünde bir örnek olur. “Bu işi iyi yönetemezsem, doğru adamları seçip iş güvenliği konusunu ciddi bir şekilde ele alamazsam, kazaları önleyemezsem ben de istifa etmek zorunda kalırım” diye düşünür.
Makamını korumak için elindeki yetkileri kullanır, en küçük memuru bile bilir ki bakan işi ciddiye alıyor, kaytarırsam, ihmalkâr davranırsam canıma okur!
İkincisi, aynı zamanda diğer kamu yöneticileri için de örnek oluşturmasıdır.
Başka kurumların yöneticileri, diğer bakanlar da bilirler ki böyle bir örnek var, kendileri de aynı duruma düşmemek için işlerini daha ciddiye alırlar.
Aslına bakarsanız Çalışma Bakanı’nın istifasını isteyecek ilk kişi de Başbakan olmalıydı.
Çünkü o kişiyi o makama seçen kendisidir ve doğru seçim yapmadığını bunca olaydan sonra görmüş olmalı.
Başbakanlar, unutmamalılar ki kendi başarıları, seçip işbaşına getirdikleri bakanların en başarısızı ile ölçülür.
Tacizci bir ‘büyük baş’!
DÜN sabah İstanbul’da yağmur vardı ve yağmur bu kentte trafiğin yürümemesi demek.
Maslak’ta trafik adım adım ilerlerken önünde ve arkasında sivil plakalı iki koruma aracı bulunan siyah renkli, sivil plakalı (34 SU ... rakamları yazmıyorum, belki güvenlik sorunu olur diye) bir minibüs tarafından taciz edildik.
Hepsinin üzerinde mavi–kırmızı lambalar vardı, sirenlerini çala çala, zaten zor ilerleyen trafikte insanları taciz ettiler, sıkıştırıp, kendilerine yol açmaya çalıştılar.
Bu araçta kim vardı bilmiyorum, önemi de yok zaten kim olduğunun.
Ama utanma duygusu olmayan birisi olduğu kesin. Çevredeki araçların taciz edilmesine göz yumup, kendi rahatını düşündüğüne göre böyle biri olmalı.
Bakın bayım: İşiniz acele olabilir, herkesin kendince acelesi var.
Biraz daha erken yola çıkıp gideceğiniz yere insan gibi gidebilirdiniz.
Yollarda vatandaşları taciz etmeye hakkınız yok.
Bu kentte vatandaşları bu tür tacizlerden korumakla görevli olan bir yetkili ise zaten hiç yok!
Paylaş