Paylaş
Evet, yargıç haklı, koyduğu yasak bu konuyla ilgili yapılacak yorumlara ve eleştirilere yönelik değil.
Ama sorunumuz şu ki ne konuşulduğunu bilmiyorsak, neyi nasıl eleştireceğiz, yorumlayacağız?
Hadi biz gazeteci olarak konuşulanları öğrendik ve bu bilgilerimize dayanarak yorumlar yaptık. Ne konuşulduğunu bilmeyen halk, o yazılanları nasıl anlayacak?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türk yargıcı Prof. Dr. Işıl Karakaş, Cumhuriyet gazetesine bir demeç verdi.
Karakaş, dört eski bakan ile ilgili soruşturmayı yürüten komisyonun faaliyetleri ile ilgili haberlere yayın yasağı konulmasının basın özgürlüğünün ihlali olduğunu söylüyor.
“Demokratik toplumda yayın yasağı kabul edilebilir bir şey değildir. Aslolan basın özgürlüğüdür biliyorsunuz, yani toplumun her konudan haberdar olma hakkı” diyor.
Karakaş’ın bu konudaki sözlerini dikkatinize sunmak istiyorum.
Bunları okuyalım ki bize “Yeni Türkiye demokrasisi” diye yutturulmaya çalışılan şeyin, demokrasi ile bir ilişkisi olmadığını bir kez daha görelim:
-“Siyasetle ilgili
herhangi bir konuda hiçbir şekilde yayın yasağı
getirilemez. Basın özgürlüğü en yüksek değerdir.”
-“Bu (yayın yasağına uymamak) basının en doğal hakkı. Bu konuda bizim içtihatlarımız, 1978 yılından gelen içtihatlarımız var. Yayın yasağı konulan Sunday Times kararımız var. Buna ilişkin AİHM’nin ihlal kararı var. Onun için Toplumun bilgi alma hakkı her şeyin üzerindedir. Basın da bu görevi yerine getiriyor.”
-“Yayın yasağı uygulanan konuda, kamuoyunu ilgilendiren bir mesele, bir yolsuzluk meselesi, rüşvet meselesi, siyasi iktidara mensup kişiler bunun içinde var. Bu doğrudan kamuyu ilgilendiren bir meseledir.
Genel olarak herkesin ilgisini çeken, herkesin bilgi sahibi olmak istediği ve olması gereken bir konudur. Bu konudaki her türlü bilginin kamu ile paylaşılması gerekir.”
-“Siyasetçilerin özel hayatları diye bir şey söz konusu olamaz. Siyasetçilerin yaptıkları işler kamuyu ilgilendirir ve toplumun bunları bilme hakkı vardır.”
Müteahhitler çıldırmış olmalı!
TÜRKİYE Müteahhitler Birliği, inşaat sektörünün sorunları ile ilgili bir bildirge hazırladı.
Bildirgeyi gazetede okudum, önemli noktalara parmak basan ve çözüm öneren bir yaklaşımı var.
Benim dikkatimi çeken hususlardan biri şu: “Kamu ihaleleri adil ve şeffaf değil!”
Birlik, sektörün sorunlarını içeren bu bildirgeyi aralık ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sunacakmış.
Bunu okuyucunca birlik yöneticileri için endişelendiğimi belirtmeliyim.
Belli ki geçici bir çılgınlık haline kapılmışlar, atacakları adımın sonuçlarını hesaplayamıyorlar!
Bu yüzden uyarmayı bir borç biliyorum!
Kamu İhale Kanunu, AKP iktidarında, 1 Ocak 2003 tarihinde yürürlüğe girdi.
O günden bugüne kaç kere değiştirildiği kesin olarak bilebilecek bir kimse de yok.
Maliye Bakanı’nın açıklamasına göre kanun 32 kez değişikliğe uğradı.
Kanuna bağlı olarak çıkarılan yönetmelik ve tebliğlerdeki değişiklikleri de üzerine eklersek bu yasal çerçevenin 160’tan fazla kez değişikliğe uğradığını görüyoruz.
Kanunun hepsi zaten 70 maddeydi, değişmeyen maddesi kalmadı, bazı maddeleri geçtiğimiz 11 yıllık süre içinde dört kere değişikliğe uğradı. Eklenen maddeler ile İhale Kanunu kapsamı dışına çıkarılan işler arttırıldı.
Bütün bunlara gerek duyulmasının bir tek nedeni var: Zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan öyle istedi!
Ülkenin en büyük “kupon arazi uzmanı” oydu, hangi ihalenin hangi müteahhide ya da müteahhitler konsorsiyumlarına verileceğine de o karar veriyordu.
Havuzlar bu sayede kurulabildi, siyasetin finansmanı böyle yapıldı.
Ve şimdi Müteahhitler Birliği gidip Cumhurbaşkanı’na, “Kamu ihaleleri şeffaf değil, bunu düzeltin lütfen” diyecek!
Kanunun bu hale gelmesinin tek sorumlusuna, yaptığı işin hatalı olduğu anlatılacak!
Unutmayın öfkesinde sınır yoktur, yan gözle oradan nasıl kaçabileceğinizi mutlaka hesaplayın!
Aman diyeyim, yazık olmasın sizlere!
Tunceli’de yapılan yanlıştır
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun salı günü partisinin grup toplantısında “Meydan okuyorum cesaretin varsa Tunceli’ye gidersin” sözlerine yanıt olarak Tunceli’ye gitti.
DBP İl Başkanlığı, Bahçeli’nin Tunceli ziyaretini protesto için esnafı kepenk kapatmaya davet etmiş, esnaf da kepenk kapatmış. Minibüsler, taksiler çalışmamış vs.
Bir grup da Bahçeli’yi protesto için vilayete yürümek istemiş, polis müdahale etmiş, bilinen görüntüler ortaya çıkmış.
Bahçeli’nin açıkladığı görüşlere herkesin katılması gibi bir zorunluluk yok elbette.
Ama bunu göstermenin yolu esnafa kepenk kapattırmak, konuşturmamak için vilayete yürümek değildir!
Eğer bugün Tunceli’de bu hareketleri onaylarsanız, yarın ülkenin bir başka yerinde mesela BDP’lilere aynı şeyin yapılmasını nasıl eleştireceksiniz?
Şunu herkesin içine sindirmesi gerek: BDP, Fethiye’de siyasi faaliyet gösterebilir, MHP de Tunceli’de!
Bir yandan siyaseti özgürleştirmeyi savunmak, diğer yandan bazı siyasi fikirleri beğenmiyorsunuz diye susturmaya çalışmak kabul edilebilir bir durum değildir.
Paylaş