Paylaş
Buna Mustafa ile birlikte karar verdik ve ilan ediyoruz!
Zaman zaman aramızda kararlaştırıp, böyle günler ilan edebiliyoruz, kimseye hesap vermek de gerekmiyor. Mesela 5 Haziran’ı Dünya Votka Günü yapmıştık, pekâlâ oldu. Bir şeyi dibine kadar tadını çıkararak tüketmek istediğimizde böyle yapıyoruz: Bir gün belirleyip o günü ona adıyoruz. Sonra yapışık kardeşlere dönüştüğümüz bir grup arkadaşla kutlamaya girişiyoruz.
Bu yüzden Letonya’nın başkenti Riga’da her yıl mayısın son cumartesisi kutlanan “Dünya Sarışınlar Günü” etkinliklerine hiç katılmadık, onları “tüketmek” istemediğimiz için!
Willy Pasin, “Aşk ve Yemek” isimli kitabında (İletişim Yayınları, Çeviren: Can Belge) bazı gıdaların “dişi”, bazı gıdaların ise “erkek” olarak algılandığını söylüyor ve Franco Marenghi’den bir alıntı yapıyor: “Evet, bazı gıdaların bir cinsiyeti olduğunu düşünüyorum. Meyveler erkektir, sebzeler kadın. Diyelim ki kuvvetli tatlar her zaman daha genel olarak erkektir.”
Palamut da bana göre “dişi” bir gıda olmalı. Çingenepalamutu, henüz olgunlaşmamış bir kadına benzer mesela. Arkadaşlığı kısa sürelidir, gelir ve iz bırakmadan gider.
“Palamut” olgunluğuna geldiğinde tadına doyulmaz. Ertuğrul Özkök’ün hem 40 yaşlarındaki kadınlara bayılıp hem de palamuta yüz vermemesini bu nedenle pek anlayamam. Belki gözünü levrekten ayıramıyor olmasının nedeni şeffaf beyazlığıdır, o da ayrı mesele!
Palamut sonra giderek olgunlaşır. Bir büyük boyu ‘zindandelen’dir ki balıkçı tezgâhlarında o boya gelmiş olanlarını bir–iki hafta sonra bulabilirsiniz. Kadın olsaydı nasıl bir kadın olacağını ismine bakarak tahmin edebilirsiniz: Hayatınızın en sıkıntılı anlarında hep yanınızda olur, sizi karanlık kuyulardan çekip çıkarabilir.
Sonra yaşlanır ve torik olur, lakerdası iyidir ki ne kadar yaşlı da olsa size hoş duygular yaşatabilir.Palamut familyasının en büyüğüne balıkçılar “sivri” der ki kadınların yaşları ilerledikçe dillerinin keskinleşmesine bir gönderme yapabilirim bu nedenle.
Willy Pasini’nin hesaplamasına göre ortalama bir ömür yaşayan insan, uyanık kaldığı sürenin 15 yılını yemek yiyerek geçiriyor. Sofraya yaklaşık yüz bin kez oturup kalkıyormuşuz. Bir diğer “bedensel haz sağlayıcı” olan cinselliğe ise ömrümüz boyunca 10 saat harcıyormuşuz, hesap Pasini’nin bana kızmayın!
Şöyle diyor: “Fransa’da cinsel ilişkinin ortalama süresi 6 dakikadır ve 40 yıllık faal bir cinsel hayatın hazzına ayrılan kümülatif vakit, orgazm başına sekiz saniyeden 4450 ilişki tahmin edersek, sadece 10 saat olacaktır.”
Gelmiş geçmiş bütün çapkınlar cemaatinin şeyhi sayılması icap eden Casanova’nın “Aşk Hazları Üzerine Notlar”da yazdığı şu bölümü okuyalım:
“Kadın cinsi tıpkı beslenmek için gerekli yemekler kadar faydalıdır erkeğe. Erkek, aslında tek bir yemekle doyabilecekken, çeşitli şekillerde hazırlanmış yüzlerce yemek ister. Aslında bu çeşitlerin verdiği doygunluk aynıdır ama erkek bunu ancak yedikten sonra hisseder. Yiyip bitirdiği çeşitli yahnilerin her birinden ayrı bir keyif alır. Aynısı aşk hazzı için de geçerlidir. Her kadın diğerinden farklı bir yahnidir. Sonuç aynıdır, ama erkek bunu iş bittikten sonra anlar. Bunun adına kararsızlık denir. Olabilir, ama bu kararsızlık yemek düşkünlüğüne benzer. İnsan hem yemek, hem aşk konusunda yanılabilir, ama aldığı haz konusunda yanılmaz. Çünkü bu haz her seferinde gerçekten farklıdır.”
O kadından bu kadına uçup duran kelebeklere benzeyen erkeklere neden “maymun iştahlı” dendiğini de böylece anlamış oluyoruz!
Yaşamdan aldığı hazzı maksimize etmeye kendini adamış bir hedonist sayılmam.
Ama şunu söyleyebilirim: Dünyada bir erkeğin başına gelebilecek en güzel şeylerden biri de sevdiği kadına yemek pişirmek ve onu hoş bir sohbet ve bir kadeh içki eşliğinde göz göze bakarak yemektir.
Şunu da unutmayalım: Kadınların yüzde 85’i yemek pişiren bir erkeği seyrederken onu çok çekici buluyormuş!
Yani haz katlanıyor: Güzel bir yemek, sevdiğiniz bir kadın ve üstelik o sizi o halinizle seyrederken çok çekici buluyor!
Bu nedenle erkek okuyucularımı bugün Dünya Palamut Günü kutlamaları çerçevesinde sevgili kadınlarına palamut pişirmeye davet ediyorum. Bizim Sarıyerli Torlak Ömer Reis’ten (ki rahmetli pederi için şöyle denilirmiş: “Denizden üç balık çıkarsa, biri Allah’ın, ikisi Torlak’ın”) öğrendim ki palamut şu anda balıkçı teknesinden altı çifti (bir kasa eder) 35 lira civarında indiriliyor, sizlere tanesi 13 liraya varan fiyatlarla ulaşıyor. Palamutları yerken çilekeş deniz emekçilerinin zahmetlerine de bir teşekkür etmeyi unutmayın lütfen.
Buyurun yeni tatlara meraklılar için bir İtalyan arkadaşımdan öğrendiğim palamut tarifi (Ben henüz bu tarifi denemedim, yemek pişirmeye meraklıysanız miktarları ayarlamayı hislerinize göre yapın lütfen.):
Önce: İki kadeh kırmızı şarabı (sofra şarabı olabilir, pahalısını ziyan etmeyin), bir sos tenceresinde iki çorba kaşığı balsamik sirke, bir tatlı kaşığı şeker ile karıştırarak orta ateşte yüzde sekseni buharlaşana kadar pişirin. Oda sıcaklığına inmesini bekleyin.
İkinci aşama: Fileto ederek kemiğini çıkardığınız iki büyük palamutu karabiber ve tuzladıktan sonra (miktarı kâfi elbette) yüksek ateşte hafif bir yağ ile (mısırözü, fındık gibi) önce bir-iki dakika çevirin, sonra ateşi kısıp iki dakika daha pişirin.
Yeteri kadar fusuli makarnayı haşlayın. Küp doğranmış iri üç domates, bir tatlı kaşığı kapari çiçeği, çekirdeği çıkarılmış bir çorba kaşığı siyah zeytin (tercihan kalamata), bıçağın yanağıyla ezilmiş üç diş sarımsak, ince kıyılmış fesleğen ve maydanoz ile 100 gram kadar küçük yapraklı ıspanağı çevirin, öldürmeyin. Ocaktan indirdikten sonra üzerine oda sıcaklığında iki çorba kaşığı tereyağını ekleyin. Makarnayı tavaya alıp tereyağı tümüyle eriyene kadar karıştırın.
Makarnayı servis tabağına alın, üzerine palamutları yerleştirin, şarap ile yaptığınız sosu üzerinde gezdirin. Bir de beyaz şarap soğuttuysanız sofra hazır demektir. Göz göze bakmadan şarap içmenin günahı daha fazladır, bunu da aklınızda tutun.
Ya da hiç uğraşmayın, annenize sorun, bir palamut buğulama işine girin. Bizim denizlerimizin palamutunun lezzeti İtalyan “bonito”dan iyidir. Güzelim balığa yukarıda anlattığım soslarla eziyet etmeyin!
Paylaş