Paylaş
Gerçi bir süredir New York’tayım ve buradan bakınca bu “sorunun” halledilmiş olması biraz komik de geliyor bana ama yine de sevinmeliyiz, sonuç olarak kadın polislerin de artık istedikleri gibi saçlarını ve gıdılarını bir örtüyle gizleyerek görevlerini yapmaya devam etme olanakları var.
Bu bir inanç konusu ve inançlar tartışılabilecek meseleler değildir.
Önemli olan, özgürlüklerin sadece belli bir inanç ya da görüş sahipleri için değil, herkes için geçerli olup olmadığıdır.
Bu vesileyle memleketimizde naif bir tartışma başladığını da gazetelerde okudum: “Türbanlı kadın polis tarafsız olabilir mi?” başlıklı bu münazara konusu ilgimi çekti.
Bir kere baştan söyleyeyim, polis tarafsız filan değildir.
Polis, “müesses nizamın” tarafındadır, orada durur, onu korur.
Bizim gibi demokrasisi yarım ülkelerde polisin bir görevi de iktidarın hoşuna gitmeyenlere korku salmaktır.
Böyle ülkelerde, iktidarlar, polis aracılığıyla muhalefet üzerinde güç kullanırlar, başvurdukları şiddeti meşrulaştırırlar.
Ancak, sözü edilen “tarafsızlık” meselesi, idarenin, kadın polislere bakışı ile ilgiliyse durum değişir.
Şu anda iktidarda İslamcılar var ve bunların kamu yönetiminde insan kaynakları kıstası “alnı secdeye değiyor mu, değmiyor mu” şeklindeydi. Sonuçlarını görüyoruz.
Şimdi kadın polislerin türban takmaya başlamasının da bir tek sonucu olabilir: Türbanlı kadın polisler, hem alınları secdeye değiyor hem de saçlarını, gerdanlarını kimselere göstermiyorlar denilerek terfi ederlerse, yakın bir gelecekte tüm kadın polislerin türbana sarıldıklarını görürüz.
Türban serbestisi, türban zorunluluğuna dönüşür.
Şu anda İçişleri Bakanlığı’nda Fetullahçılardan boşalan yeri doldurmaya çalışanların sadece İslami tarikatlar olduğunu dikkate alırsak, bu hayli güçlü bir eğilim olacaktır.
Türbanlı kadın polisler terfi eder ve nispeten daha rahat pozisyonlarda çalışırlarken, diğer kadın polisler arada ezilecek hatta “mobbing” kurbanı bile olabileceklerdir.
Yani Emniyet’te, daha önce tarikatlara bağlanmayan ya da cumaya gitmeyen, arada içki içen erkek polislerin başına ne geldiyse, türbansız kadın polislerin başına da o gelir.
“Cinsiyet eşitliği böylece sağlanıyor” diyerek sevinemeyiz tabii.
İktidardaki İslamcıların, geçmişte kamu yönetiminde izledikleri yoldan döneceklerine ve bundan sonra kamu kuruluşlarında sadece liyakatin ölçü olacağına dair bir işaret göreniniz var mı?
BİR TEST SORUSU
KADINLARIN ne giydikleriyle, nasıl giyinmeleri gerektiğiyle ilgilenmek, ona karışma cüretini kendinde bulmak aslına bakarsanız günümüz dünyasında ilkellikten başka bir şey değildir.
İslam dünyasının tümünde, Batı âleminin de bir bölümünde böyle bir durum var ne yazık ki.
Ama bakın Fransa’da bu ilkelliğe yargı “Dur” dedi ve kadınların istedikleri gibi denize girebilmelerinin önünü açtı.
Günün birinde İran’da ya da Suudi Arabistan’da bir mahkeme, kadınların sokakta nasıl giyinmelerine karışılmasının doğru olmayacağına ilişkin bir karar verebilir mi dersiniz?
TÜRBANSIZ ‘BAYAN’ OLMAZ BAKIŞI
KADIN polislerin, isterlerse türban takabilmelerine olanak veren yönetmelik maddesi, son değişiklikle şu hale getirildi:
“Bayanların şapka, kep veya örgü bere altında yüzünü kapatmayacak şekilde başlarına taktıkları üniforma rengindeki desensiz giysiler hariç, resmi kıyafetin içerisine dışarıdan görülebilecek şekilde sivil kazak, yelek ve benzeri giyecekler giyilemez. Erkek personelin siyah, bayan personelin ise ten rengi, şeffaf ve parlamayan çorap giymesi zorunludur. Ancak, kışlık kıyafet ile görev yapılan dönemlerde bayan personel pantolon veya etek altında tamamı siyah görünecek şekilde siyah çorap da giyebilir.”
Gördüğünüz gibi, yönetmeliğin yeni maddesini yazan kişi her kimse “kadın” demeye utanan birisi.
“Erkek” için “bay” demiyorlar ama toplumsal cinsiyeti tanımlamak için “kadın” yerine “bayan” ya da “hanım” demeyi tercih ediyorlar.
Neden? Çünkü “kadın” demenin kabalık olduğuna inanıyorlar.
Bu neden kabalık olsun? Çünkü, ideolojik olarak kadını ikinci sınıf bir varlık olarak görüyorlar. Çünkü “fıtratta” eşitlik yok!
Ve bu ideolojik bakış, yönetmeliğe de yansımış. Şimdi bu bakışın sahiplerinin, kamu kesiminde çalışan kadınlar arasında eşitlik gözeteceğine inanır mısınız?
Öte yandan bu yönetmeliğin yeni maddesinin ilk cümlesine de dikkatinizi çekmek isterim:
“Bayanların şapka, kep veya örgü bere altında yüzünü kapatmayacak şekilde başlarına taktıkları üniforma rengindeki desensiz giysiler hariç, resmi kıyafetin içerisine dışarıdan görülebilecek şekilde sivil kazak, yelek ve benzeri giyecekler giyilemez.”
Gördüğünüz gibi yönetmelik maddesinde, kadın polislerin “başlarına taktıkları üniforma renginde desensiz giysiden” söz ediliyor.
Yani başa takılan “türban”, verili bir durum olarak ele alınmış. Ondan sonra da nelerin giyilemeyeceği sıralanmış.
Belli ki metni yazan kişi ya da kişiler, kendi ideolojik bakışlarıyla zaten kadının türban takması gerektiğini düşündükleri için bunu bir “veri” olarak tanımlıyorlar ve sonra nelerin giyilemeyeceğini sıralıyorlar.
Kim bilir, belki de Türkçeleri kıt bu arkadaşların, onu da bilemiyorum tabii.
Ancak, “bayan” ile türbanın bir veri olarak kabul edilmesine yönelik bakış bir araya gelince, bunun o kadar da masum ve Türkçe yetersizliğinden kaynaklanan bir durum olmadığını düşünüyorum.
Türkiye’de idare, İran’dan filan daha farklı bir yol izleyerek “aynı menzile” varmaya çalışıyor, gördüğüm budur.
Paylaş