ARTIK aylık periyotta yayımlanacak olan Tempo Dergisi, bu ayki sayısında "Gökyüzünden Türkiye" isimli gerçekten çok ilginç bir kitap armağan ediyor.
Fatma ve Orhan Durgut çiftinin uçaktan çektikleri fotoğraflar ilginç bir Türkiye panoramasını gözler önüne seriyor.
Gazeteci arkadaşım Cafer Yarkent bu kitabı okuyunca şöyle bir not yazmış:
"İstanbul’dan Boğaz’ı çıkarınca ne kalıyor? Yüzlerce Kırşehir!"
Gerçekten de öyle.
İstanbul’dan Boğaz’ı, bazı şehirlerimizden denizi, bazılarının içinden geçen akarsuları çıkarırsanız geriye kalan görüntü birbirine patates baskısı ile benzeyen bir bozkır şehrinden başkası değil.
Şimdi eminim ki Kırşehirli okuyucular bu benzetme için bana sinirlenip, mektup yağmuruna tutacaklardır ama bir de işe olumlu yönünden bakmayı denemeliler.
Kitabın 78-79. sayfalarında yer alan havadan çekilmiş Kırşehir görüntüsünün tam orta yerinden mavi bir suyolu geçirin, bakın bakalım Kırşehir nereye benzeyecek? Üzerine iki tane de köprü kondurursanız, alın size İstanbul!
Böyle bir ülkede yakında yerel seçimler yapılacak.
Halkımız oylarını bundan önceki yerel seçimlerde olduğu gibi "taraftarı olduğu partiye" verecek.
Ve aynı şehircilik anlayışı kendini tekrar ede ede bu cennet vatanı bir beton yığınına çevirecek!
"Yapmayın, etmeyin, tabiata kıymayın" diyenler yine en az oyu alacaklar.
Sonra Kırşehirli okuyucular bana kızacaklar, "Vay sen bizim şehrimizi nasıl kötü örnek gösterirsin" diye!
Bon pour l’Orient Doğu için iyidir!
FRANSIZCA’da "bon pour L’Orient" diye bir deyim var. "Doğu için iyidir" anlamına geliyor.Fransa’da bazı okulların verdiği diplomalara vurulan bir damgada yazılı bu deyim.
Söz konusu diplomanın sadece Doğu’da ve Fransız sömürgelerinde geçerli olduğunu belirtiyor. Diplomanın ikinci sınıflığına vurgu yapıyor.
Bu deyim zaman içinde ilk kullanıldığı amacın ötesine taşan anlamlar da kazandı. Doğulu düşünce tarzına yönelik bir istihza ifadesi olarak!
Davos Meydan Muhaberesi’nden beri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "doğuda" önemli bir popülarite kazandı.
Sudan’da, Katar’da, Gazze’de, Tahran’da bugün bir seçim olsa Recep Tayyip Bey ciddi bir oy patlaması yapabilecek durumda.
Erdoğan’ın bu bölgede yükselen itibarını anlatan haberlere bakarken bu deyimi yeniden hatırladım: Doğu için iyidir!
İçi boş kabadayılık, afra tafra, meselenin özüne vakıf olup, sorunu o noktadan başlayarak çözme çabası yerine gösterişe dayalı çıkışlar!
Ancak ve ancak Doğu’da itibar görecek tutum ve davranışlar.
Doğu’nun neden geri kaldığını, Batı’nın neden ileri gittiğini sadece buna bakarak açıklayabilirsiniz.
İstanbul’un fethini kutlama meselesi
İSTANBUL’da Büyükşehir Belediyesi tarafından bir "panoramik fetih müzesi" açıldı. Henüz gidip göremedim, ancak her gören hayranlıkla anlattığı için ilk fırsatta gitmeyi planlıyorum.
Bu vesileyle uzun süredir kafamı kurcalayan bir soruyu sizlerle paylaşmak istedim.
Avrupa’da ülkeler ile özdeşleşmiş kentlere bakınca hiçbirinin "fethedilmediğini" görüyorum.
Paris’in Fransızlar tarafından fethi söz konusu değil mesela! Olsa olsa "Alman işgalinden kurtuluşunun bilmem kaçıncı yıldönümü" kutlanıyordur.
Berlin için de aynı durum geçerli, Roma için de, Londra için de, Viyana için de!
Örnekleri artırabiliriz.
Washington, Tokyo, Pekin, Bangkok, Moskova, Mogadişu’nun da "fetih günü kutlamaları" yok.
Çünkü fethedilmiş değiller, o insanlar başından beri orada yaşıyorlardı.
Bu durumda olan en önemli kent İstanbul! Ve bunu her seferinde dünyanın gözüne sokmanın ne anlamı olabileceğini düşünemiyorum.
Ülkemize gelen her turiste "Burası aslında bizim şehrimiz değildi, beş yüz küsur sene önce biz başkalarının elinden aldık" demenin ne anlamı var?
Evet, tarihimizin ayrılmaz parçası olarak okullarımızda çocuklarımıza okutmalıyız ama bütün dünyaya bu eski hikáyeyi bağıra çağıra ilan etmenin ne álemi var?