SHOW TV’de, Amerikan televizyonlarından alınmış bir yarışma programı başladı. "Güzel ve Dáhi" isimli program, orijinal versiyonunda olduğu gibi güzelliklerinden başka sermayeleri olmayan kızlar ile akıllı ama asosyal erkekleri eşleştirmeyi hedefliyor. Yarışma sonunda oğlanlar daha girişken olurken, kızlar da artık nasıl oluyorsa "daha akıllı" oluyorlar!
Bu programda oğlanların neden "dáhi" olduklarına ilişkin bir bilgi edinemedik.
Ancak kızların "güzel" olduklarını söyleyebiliriz.
Sanki "güzeller aptal olur" şeklindeki maço yargının canlı olarak ispatlanması için seçilmiş gibiler.
Yarışmacı sekiz kız üniversite öğrencisi ya da lise mezunu. Irak’ın başkentini Musul ya da Lübnan zanneden, Hitler’i, Pele’yi, Kenan Evren’i tanımayan, Clinton’ın tam adının Clinton Bush olduğunu zanneden, Semra Özal’ı "ünlü sanatçı" kategorisinde değerlendiren kızlar bunlar.
Bildikleri sorulardaki yanıtlara bakılırsa magazin programlarından başka bir şeyle de ilgileri olmamış. Fazıl Say’ın, Hande Ataizi’nin sevgilisi olduğunu, Hıncal (Ağabey) Uluç’un puro içip Ece Gürsel ile arkadaşlık ettiğini gayet iyi biliyorlar.
Programı seyreden öğretmenleri ne düşündüler bilmiyorum ama bu kadar cehaletin ancak eğitim ile mümkün olabileceğine inanıyorum.
Yani bana öyle geliyor ki programcılar sorulara olabilecek en aptalca yanıtları vermelerini bu kızlara önceden öğretmiş olmalı.
Eğer yanılıyorsam Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın "kulli tavilun ahmak" sözünün bir benzerini "uzun bacaklılar" için de uydurmak gerekecek!
Hadi ben önermiş olayım: "Páçek-i tavilun ahmak!" (Türkçe öğretmenlerine özel not: Bu tamamen uydurma bir deyim, lütfen beni Farsça-Arapça tamlamalar konusunda cehaletle suçlamayınız.)
Botokslu siyasetçiler dönemi!
SEÇİM süreci başladığından beri bazen iş için, bazen de sadece gezmek için cennet vatanımızın değişik yerlerine yolculuklar yapma fırsatı buldum.
Şunu söylemeliyim ki, gördüğüm her yerde "seçim propagandası" denilen şey, aynı şekilde yapılıyor!
Partilerin adaylarının fotoğrafları ve parti amblemleri ile süslü minibüsler, tepelerindeki dev hoparlörlerle sokak aralarında dolaşıyor ve gerçek anlamıyla kıyameti koparıyorlar.
Bu gürültülü propagandaya kulak verebilecek birisini buluyorlar mı, onu bilmiyorum.
Ancak uykularından canhıraş feryatlarla uyanan küçük çocukların bu nedenle ciddi bir "demokrasi korkusuna" yakalanmaları olasılığını göz ardı etmemek gerek. Bunun gelecek yıllarda Türk demokrasisini nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz elbette.
Bayrak yarışı da benzer bir şekilde sürüyor. Kentlerin, kasabaların meydanları ve sokakları üst üste asılmış bayraklarla dolu.
Bütün partilerin bayraklarının aynı direklere asılmasını "demokrasi kültürü yerleşiyor" diye mi yorumlamalıyız bilmiyorum.
Ancak bildiğim bir şey var ki kimse bu bayrakların çokluğuna bakıp, hangi partiye oy vereceğine karar vermiyor. "Şu parti iyi bayrak astı, oyum bu seçimde onların" diyenine hiç rastlamadım daha.
Bir de "botoks" melesi var: Parti liderlerinden, en son sıra adayına kadar her siyasetçinin dev fotoğrafları otomobillerde, afişlerde ve gazete ilanlarında karşımıza çıkıyor.
Yüzlerinde hiç kırışıklık olmayan, kızlarından daha genç görünme yarışına çıkmış zengin dullara benziyorlar.
"Photo shop" gibi bir bilgisayar programından haberim olmasa rahatlıkla hepsinin botoks yaptırdığını söyleyebilirim.
Bunun bir sonucu da siyasetçilerin yüzlerindeki ifadelerin neredeyse aynı olması. Dişleriyle birisini ısıracakmış gibi dudaklarını aralamış, saçları aynı şekilde taranmış ve zevksiz gömlekler, takım elbiseler giymiş, kravatlar takmış aynı yüzler.
Bazen Nişantaşı’nda da aynı duyguya kapılırım, bütün kadınlar birbirinin ikiziymiş gibi dururlar ya, afişlerdeki siyasetçiler de aynen öyleler!
Belki de gerçekten aralarında çok önemli farklar olmadığı için öyle görünüyorlardır diye düşünmek de mümkün elbette.
Başbakan’a hava değişimi yaramış
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Akşam Gazetesi Ankara Temsilcisi İsmail Küçükkaya’ya "11. Cumhurbaşkanı’nı yeni Meclis seçecek. Cumhurbaşkanı seçimi için uzlaşma arayacağız. Muhalefet liderlerine alternatiflerle gideriz. Anayasa’daki şartları haiz adaylarda uzlaşma ararız. Ama biz bunu yaparken özel hayatlara girerek dayatmalar yapılması bizi üzer" dedi.
Bunları okuyunca Başbakan’a sık uçak yolculuğu yapmak ve "hava değişimi iyi gelmiş" diye düşündüm.
Bu söylediklerini iki ay önce yapmış olsaydı, şu anda Türkiye’nin yeni bir cumhurbaşkanı vardı ve belki de seçimler normal zamanında yapılabilecekti.
Demek ki Başbakan, hatayı nerede yaptığını görmüş diye düşündüm.
Öte yandan "uzlaşma arayacağız" sözleri, Abdullah Gül’ün "adaylığım devam ediyor" sözlerini de biraz havada bırakıyor gibi geldi bana.
Gerçi Başbakan, "Özel hayatlara girerek dayatma yapılmasın" diyerek ona da göz kırpıyor ancak uzlaşma aranacaksa sanırım ki Abdullah Gül en son akla gelecek isim olacaktır.
Başbakan, söylediklerinde gerçekten samimiyse seçimden sonra "Cumhurbaşkanı seçimi krizi" bekleyenler yanılacaklar.