İNGİLTERE Başbakanı Tony Blair, önceki gün Observer Gazetesi’ne bir demeç verdi.
Blair, önümüzdeki birkaç ay içinde başbakanlık görevini devredecek ve partisinin liderliğinden de ayrılacak.
Blair’in demecinden birkaç küçük alıntı yapacağım önce:
"Böyle bir kararı almak ve açıklamak kolay değildi; ama Margaret Thatcher gibi partisinin milletvekilleri tarafından kolundan tutulup atılan bir başbakan ve parti lideri olmak istemedim."
"Irak Savaşı’na katılma kararı partinin 2005 seçimlerindeki performansını olumsuz etkiledi. Ancak bu sorun benimle birlikte gidecek, kaçan seçmen İşçi Partisi’ne geri dönecek."
Bu iki alıntı, bize parlamenter sistemin İngiltere’de neden iyi çalıştığını; ama bizde neden iyi yürümediğini anlatıyor.
1- Milletvekilleri, parti liderinin kulları değiller. Ona her şart altında "sadakat" hediye etmiyorlar. Başarısızlığı ortaya çıkmış lider kendisi gitmeyi bilmezse, milletvekilleri ve parti örgütü, altındaki sandalyeyi çekebiliyor.
2- Liderini yenileyen parti, seçmene yeni bir alternatif sunma ve yeniden dikkatini çekme olanağına sahip olabiliyor.
Şimdi hep birlikte 12 Eylül sonrası parlamentolarını, parti liderlik yapılarını hatırlayalım.
Seçim yenilgilerini bile başarı gibi sunan liderleri, onları kolundan tutup atmayan parti örgütlerini ve milletvekillerini gözümüzün önüne getirelim.
Ya da çok uzağa gitmeyelim, şu andaki duruma bakalım.
Seçime girecek partilerimizin kaçının başında bir önceki seçimde iktidarı kazanamamış lider var?
Onlar çekilmeyi bilselerdi ya da partileri tarafından gönderilebilselerdi, seçim anketleri bugün de aynı tabloyu mu gösterirdi?
Tarihten ders almak
SOL siyasi yelpazedeki yeri ve gücü hakkında bir fikrim yok; ama Devrimci Sosyalist İşçi Partisi isimli bir partinin varlığını ben yeni öğrendim.
Partinin Genel Başkanı Doğan Tarkan, Bir Gün Gazetesi’ne bir demeç vermiş ve "Devlete karşı Müslümanlarla birlikte hareket etmeliyiz" diyor.
Devlete karşı olan Müslümanlar ile birlikte çalışmak, ortak örgütlenmeler yaratmak gerektiğini söylüyor.
İnternetten baktım, partinin genel başkanı, İran İslam Devrimi öncesini ve sonrasını hatırlayabilecek yaşta.
"Benzer bir işbirliğinin nasıl gelişip nasıl sonuçlandığını, TUDEH’in (Komünistlerin kurduğu İran Halk Partisi) başına nelerin geldiğini hatırlamıyorsa bile hiç okumadı mı acaba" diye düşünmeden edemedim.
Eşekleri türkü söyleyerek aramak
DÜN Hürriyet’te şahane bir fotoğraflı haber vardı.Bir okey masasında oturmuş dört kişi ve onlara bir şeyler anlatmaya çalışan genç bir kız görünüyordu fotoğrafta.
Okeycilerin yüzlerindeki ifadeden, "tam tek taşa kalmıştım, bu da nereden çıktı" dediklerini çıkarsadım.
Fotoğraf Muğla’nın ilçesi Yatağan’da çekilmişti.
Yatağan, biliyorsunuz, termik santral nedeniyle hava ve çevre kirliliğinin en yoğun yaşandığı bir yer.
Ve burada "Küresel Isınma ve Tehlikeleri" konulu bir panel düzenlenmiş. Panele sadece üç kişi gelince, gençler de kahvehanelere dağılıp halkı uyarmışlar.
"Yatağan ölüyor, siz ne yapıyorsunuz" konulu bir de tiyatro oyunu sergilemişler.
Sonuç: Panele katılanların sayısı 20’ye çıkmış!
Yatağan’daki çevre sorunlarının neden bir türlü çözülmediğini ve neden asla çözülemeyeceğini anlatabilecek daha iyi bir fotoğraflı haber bulunamazdı diye düşünüyorum.
Bir bölgede yaşayan insanlar, o bölgenin sorunlarıyla ne kadar ilgililerse, o sorunu çözmek durumunda olan insanlar da o kadar ilgili olurlar.
Kendi sorunlarına uzak insanlar, demokratik güçlerini kullanamazlar ve seçtikleri temsilcileri üzerinde bu sorunu çözme yolunda bir baskı oluşturamazlar.
Bu sadece Yatağan için değil, ülkemizin her yerindeki sorunların neden bir türlü çözülemediğini de anlatan bir örnek.
Sorunlardan şikáyet etmek; ama her şeyi de başkasının yapmasını beklemek hastalığı da diyebiliriz buna.