GAZİANTEP’teki bir sergide yer alan "nü" tablonun, tül örtülerek sansürlenmesinden sonra son halife Abdülmecid Efendi’nin de "nü" tablolar çizdiği gündeme geldi.
Abdülmecid Efendi’nin "Harem" isimli tablosunun bir fotoğrafını dünkü Milliyet’te gördüm.
Bir havuz başında oynaşan çıplak kadınlar var. Bir zenci halayık, kadınlardan birine oldukça samimi bir şekilde yakınlaşmış. Az ötede yarı çıplak bir kadın, elini bir başka kadının beline dolamış. Fonda büyük palmiye yaprakları, ağır perdeler, mermer sütunlar var. Bir mermer çeşmeden su akıyor. Tablonun sol alt köşesinde "hünsa" bir figür var. Bir kız çocuğu mu, erkek çocuğu mu ayırt edebilmek mümkün değil, sırt kaslarından ve kısa kıvırcık saçlarından bunun bir iç oğlanı olduğunu da düşünebilirsiniz.
Beni şaşkınlığa düşüren şey, ileride "halife" sıfatını taşıyacak Abdülmecid Efendi’nin, çıplak kadınlarla dolu, böyle erotik bir tablo çizmesi değil.
Ağzım açık tabloya bakmamın nedeni "son halifenin" "harem" konusuna "oryantalist" yaklaşımı!
Yaşamı boyunca bir haremin içini görme olanağına sahip olmadıkları halde, anlatılan masallardan ve efsanelerden kafalarında bir harem ve kadınlar hamamı konsepti yaratan ressamların çizdiklerine çok benzer bir tablo bu.
Oryantalist olması sadece çizginin ve tablodaki ışığın o tablolara benzemesinden kaynaklanmıyor.
Uzakta ve öteki durumunda olana karşı, cinsel fantezilerle şekillenmiş bir aşağılama da var sanki. Bu yönüyle pornografik bir şiddete ulaşıldığını bile söyleyebilirim.
Birbiriyle aşırı derecede samimi kadın görüntülerinin, o devirde çizilmiş olmasının başka bir açıklaması yok.
Haremde doğmuş, çocukluğunu ve gençliğini haremde geçirmiş, sonra kendi haremine sahip olmuş, padişah olamasa bile halife de olmuş bir kişinin, bir Batılı oryantalist gibi "harem" çizmiş olmasını neyle açıklamak gerekiyor?
"Batı taklitçiliğinin son noktası" açıklaması yeterli değil gibi sanki.
Büyük olasılıkla kişisel, psikolojik bir açıklaması olmalı bu tablonun.
İçinde bulunduğu topluma yabancılaşma ve onun dışına çıkma isteği, böyle bir paralel yaşam yaratmasına mı yol açtı?
Kim bilir, ben de psikolog değilim zaten, ama tablonun "tuhaf" olduğu çok açık.
Dumansız bir Türkiye için
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, "AKP kampında" milletvekillerine, TBMM kulisinde sigara içilmemesi talimatını vermiş. İlla sigara içmek isteyene de bahçeyi işaret etmiş.
Bu haberi okuyunca TBMM’de beklemekte olan "sigara içme yasağı" yasası ile ilgili ümitlerimin arttığını söylemeliyim.
Hatırlayacaksınız, bazı AKP milletvekilleri, yasayı işlemez ve işe yaramaz hale getirecek "istisnaların" yasaya sokuşturulmasında ön saflarda mücadele ediyorlar.
Başbakan, kendi milletvekillerinin sağlıklarına gösterdiği bu özeni, vatandaşlardan da esirgemez diye düşünüyorum.
Kamuya açık kapalı alanların tümünde kesin bir sigara yasağı için Başbakan’ın milletvekillerine bir talimat daha vermesi gerekiyor.
Malum, onun sözünden çıkarmıyorlar.
Dumansız ortamlarda soluk alıp verebilmek için mutlaka AKP milletvekili olmamız mı gerekiyor?
Bir düzeltme yapmam gerek
PAZARTESİ günü, Türkiye’de ortalama eğitim süresinin düşüklüğü ile ilgili bir yazı yazmıştım.
Yazımda, Deutsche Bank için hazırlanan bir rapora dayanarak verdiğim rakamda bir hata var.
Türkiye’de eğitim harcamalarının gayri safi milli hasılaya oranı 2005 yılı için yüzde 4 değil, yüzde 3,84 olacak.
Bu rakam, 2008 yılı için yüzde 3,20’ye düşecek.
Eğitim harcamalarının bütçe içindeki payı artmakla birlikte gayri safi milli hasıla içindeki payı azalıyor.
Bu vesileyle, yazımda ihmal ettiğim bir hususu da belirteyim.
Söz konusu rapor, Uğur Gürses’in 24 Ekim 2005’te Radikal’de yazdığı bir yazıda yer alıyor.
İlgilenenler internette Gürses’in yazısının tam metnini ve raporun daha geniş bir özetini bulabilirler.